İzmir'in çok şükür ki arada, beyin göçü konusunda İstanbul'a önemli değerleri kaptırmadığı da oluyor.
Israrla yaşadığı şehri terk etmeyen, başarılı ve yaratıcı işlere imza atmak konusunda ofisinin ve evinin illa ki İstanbul'da olmasına gerek duymayan güçlü isimler de var bu kentte.
Ve o isimlerden, (gönlümdeki dost locasındaki yerleri ayrı), işlerini ayrı ayrı takip edip bayıldığım iki marka güçlerini birleştirdi, A2 Creative Works tasarım ajansını oluşturdu.
Bana göre grafik tasarımını sanata dönüştüren iki isim onlar; Ege Gençkan ve Murat Atılgan... Kendilerini "Hikayesi olan fikirlerin yaratıcı ajansı" olarak tanımlıyorlar.
***
İçinde çok önemli bir sanat okulunun yer aldığı bu şehirde Gençkan ve Atılgan gibi daha pek çok yetenekli sanatçı ve tasarımcı mevcut aslında.
Ama nedense İzmir'in kendi insanı ve kendi firmaları, özellikle büyük ölçekli işlerinde hemen ellerine tuzu alıp İstanbul'a koşuyorlar.
Ki ilginç olan çoğunlukla kapısını çaldıkları ajansların kadrosu da İzmirliler'den oluşuyor.
Yani Fransa'ya gidip dünyaca ünlü bir markanın tişörtüne avuç dolusu para verdikten sonra etiketinde Türkiye'de üretildiğini görmeniz gibi bir durum.
İzmir'in firmaları İzmir'in ajanslarıyla çalışmayı nedense küçümsüyorlar.
Fabrikasyon işler yaptırmak için koştura koştura İstanbul'un yolunu tutuyorlar.
***
Çok şükür ki teknoloji bu çarkı bir parça da olsa tersine çevirmeye başladı.
Artık elinin altında bir bilgisayar ve internet bağlantın varsa dünyanın herhangi bir yeri senin ofisin.
Yazarı, yönetmeni, gazetecisi, reklamcısı, sanatçısı artık yavaş yavaş İstanbul'u terk edip, dilediği bir coğrafyaya (ki geneli Ege'ye) ofisini ve evini sırtında taşımaya başladı.
***
Neyse ben bu anlamda üzerime düşen görevi seve seve yapmaya hazırım.
Ne İzmir'i ne de kendini küçümseyip, toprağında altın varmış zannederek İstanbul'a uçmayan, o renkli kanatlarını Körfez'e doğru parlatan tüm kelebeklerin yanındayım.
Zeka, yaratıcılık, sanat...
Bu üçünü barındıran yeteneğin; dili, ırkı, cinsiyeti ve dahi şehri olmadığına inanıyorum.
Acun, Enes Kanter'i neden 'görmedi'?
Survivor yarışmasının finale doğru verilen büyük ödüllerinden biri de Amerika seyahati ve NBA finali oluyor.
Bu yıl da oyunu kazanan yarışmacılar NBA batı finalini izlemek üzere Golden State - Oklahoma City Thunder maçına götürüldü.
Ancak Acun Ilıcalı yarışmacılara bu büyük ödülü açıklarken bazı izleyiciler açısından bir sıkıntı oluştu. Tepkiler anında sosyal medyaya da yansıdı.
Oklahoma City Thunder’ın Kevin Durant, Russell Westbrook ve Enes Kanter gibi yıldızları bünyesinde barındırmasına rağmen Acun Ilıcalı takımın Türk yıldızı Enes Kanter’in ismini ısrarla söylemekten kaçındı.
A-aa! Olacak iş miydi?
Acun gibi devletine, milletine bağlı bir Türk insanı, nasıl olur da böyle büyük bir maçta ve takımda yer alan Türk oyuncunun ismini unuturdu?
Tabii ki unutmadı.
Sadece yok saydı.
Çünkü Enes Kanter, Fettullah Gülen'e bağlılığıyla tanınan bir isimdi.
Zaten olaydan hemen sonra attığı şu tweet'le işin aslını özetledi : "Sen bizim maçı izleme Acun. Korkaklara göre bir spor değil bu. Aman ha! 'Padişahın' kızar, işinden falan olursun sonra. Yazık..."
Acun'un bu tavrına şaşırmak yanlış aslında.
Çünkü gönülden bağlı olduğu devlet büyüğünün annesinin öldüğü gün yayınını kesen bir isim o...
Tabii ki söz konusu kişiyi kızdıracak, gücendirecek bir adım atmaz.
***
Bu ülke artık ikiye değil, üçe, dörde, çoktan bölündü bile.
Ne milli duygularımız kaldı, ne milli beraberliğimiz ne de bütünlüğümüz.
Uluslararası başarı elde etmiş bir sporcuyu bile bizden-sizden diye ayırıp, başarısını yok sayabiliyoruz.
Tam da 'istenildiği' ve 'planlandığı' gibi...
Vicdanımızla, milli değerlerimiz, duygularımızla... Un ufak oluyoruz...