Hamlet’in öncüsü bir kahraman: Kuzeyli The Nordman-Kuzeyli (2022)-NETFLIX

Yönetmen: Robert Eggers.

Oyuncular: Alexander Skarsgard, Cleas Bang, Anya-Taylor Joy, Nicole Kidman.

“Kuzeyli-The Nordman” İskandinav mitolojisinin önemli bir figürü olan Prens Amleth’in hikayesini anlatıyor. Hamlet’in öncüsü sayılabilecek Shekespeare’in büyük olasılıkla ilham kaynağı bu mitolojik kahraman Robert Eggers’in özgün, cilasız yorumuyla karşımıza geliyor. Milattan sonra 10.yüzyılda yaşayan savaş için doğmuş, vahşi ve ilkel bir Viking olarak.

Sadece beden gücüyle var olmak mücadelesinde bir karakter. Babasını öldürüp, tahta çıkmış, annesiyle evlenmiş olan amcası Fjölnir’den (Cleas Bang) intikam dürtüsünü yaşam şekline dönüştürmüş, akılcılıktan uzak bir savaşçı. Sayıklar gibi söylediği cümleler arasında en çok ”babamın öcünü alacağım, annemi kurtaracağım” var. Orijinal öyküye göz attığımızda Amlethdelirmiş, aklını yitirmiş numarası yapıp amcasının kendini öldürtmesinden kurtulan bir karakter olarak şekilleniyor. Film öyküsünde çocuk yaşta amcasının askerlerinden kaçıp öldürülmekten kurtulur. 30 yıl sonra yetişkin savaşçı olarak Rusya’da karşımıza çıkar. Burada ise bir akıncı grubunun içinde, çoluk çocuk demeden herkesin öldürüldüğü köy baskınlarında vahşi kimliğini sergileyen Amleth’in (Alexander Skarsgard) çıplak bedeni kurbanlarının kanına bulaşmış “işte ben buyum” şeklinde.

Whatsapp Image 2025 08 18 At 17.06.13

Saplantıya dönüşmüş intikam düşüncesine tutsak, deniz yoluyla amcası ve annesinin (Nicole Kidman) yaşadığı İzlanda’ya gider. Yolculukta tanıştığı Olga (Anya –Taylor Joy) ile köle kimliğinde karaya çıkar. Planı amcasının kölesi olarak yakınlaşmak ve sonunda öldürmektir. Büyücülere sürekli akıl danışır.

İki başarılı bağımsız filmden sonrası (Büyücü ve Deniz Feneri) Eggers’in 90 milyon dolar yatırımlı bir stüdyo filminde yönetmen olarak neleri farklı yapabileceği önemliydi. İlk filmlerinde kısıtlı bütçelerle kurduğu karanlık ve gergin atmosfer ustalığını tekrarlayabilecek miydi ? Karanlık ve ilkel, o epik havayı kurmakta, İzlanda gibi (çekim terleri çoğunlukla İrlanda olmuş) soğuk coğrafyayı hissettirmekte başarılı. İşleri kolaylaştıracak teknolojik efekt süslemelerinden de belli ki mümkün mertebe uzakta durmaya çalışmış. Esas meselesi insanoğlunun kökten gelen vahşiliğini yansıtmak üzerine kurulu. Burada da kanlı sekansları bolca tutarak mesajını güçlendirmek istiyor. En azından şiddet sahnelerinde yavaşlatılmış çekimler gibi grafik mastürbasyonlardan uzak durmuş.

Whatsapp Image 2025 08 18 At 17.06.14

İnsanın vahşiliğini anlamak için haber programları yeterli kalmıyor mu?

Kan sıçramalı vahşi sahnelerin seyirciyi etkilemek adına çok ön plana çıkartılması mitolojik vahşiliği besliyor. Etkiyi çoğaltmak için muadili stüdyo yapımlarının parlak kahramanlık öykülerinden, öncelikle mizahtan uzak durmuş. Eleştirmenlerin benzeştirdiği Conanfantezisiyle asla bir üslup benzerliği yok.

“Kuzeyli”, seyircinin sevebileceği mitolojik karizmatik bir kahraman tiplemesi değil. Hayvan gibi uluyan, vahşileşen ilkel bir adam, nasıl sevilebilir ki ? Kısaca medeniyetin kurulmadığı veya işlemediği toplumsal yapılarda şiddet ve arkaik inanışların insanlarını nasıl etkilediğini gerçekçi bir yapıyla anlatma derdinde Eggers. Büyücülük ve arkaik törenler de filmin atmosferini destekliyor.

Büyücülerle yaptığı konuşmalar intikam planını yönlendirse de öykü akışına herhangi bir rasyonalite katmıyor. Gereksiz fantastik tekrarlar etkileyiciliğini yitiriyor. Sonuçta saf şiddet ve insanoğlunun toksik erkeksiliği tecelli etmiyor mu ? Gerçi büyücülük de ne masum ve ne de insancıl.

Eggers, tarihsel doğrular için birçok ayrıntıyı gerçekçi sunma çabasına girmiş. Giysiler, evler ve günlük yaşam, hepsi iyi araştırılmış görünüyor ve bazı sahneler İzlanda destanlarındaki anlatılara dayanıyor. Örneğin, Amleth'in bir mezar höyüğüne inmesi ve dövüşmesi, Grettir'sSaga'dan ölümsüz bir ceset gelmesi veya başka bir sahnede Amleth'in ortaçağ İzlanda'sında oynanan Knettleikr adlı bir oyunda yer alması gibi detaylar...

Orta bölümlerde ritim kaybeden anlatım, finale doğru toparlanmaya başlıyor. Finaldeki dövüş koreografi olarak etkileyici. Kutsal dağın eteklerinde, cehennem alevlerinin arasında fantastik bir dövüş. Conan filmlerine yaklaşan tek sekans. Sonuç olarak bölüm bölüm sevdiğim bir film.

*********

Whatsapp Image 2025 08 18 At 17.06.32

Ne kadar Fransız olabilirsiniz ki? Sefiller-Les Misérables-(2023)-MUBİ

Yönetmen: Ladj Ly.

Oyuncular: Damien Bonnard, Alexis Manenti, Djebril Zonga, İssa Perica.

“Tanrı hiçbir çocuğu kötü olsun diye yaratmaz Onu kötü yapan kötü eğitimdir. Kötü anne baba, kötü çevre, kötü yönetim balçık gibidir zavallı yavruları da çekip yutar.”

Victor Hugo-Sefiller

‘Sefiller’ günümüz Fransa’sında Victor Hugo’nun Sefiller romanında yazdığı dönemden bu yana fakirlik, dışlanma, eğitimsizlik gibi şartların hala değişmemiş olduğunun altını çizen bir film. Mali doğumlu genç yönetmen Ladj Ly Paris’te göçmenlerin yerleşim bölgeleri banliyölerde hayatını geçirmiş. Mathieu Kassovitz’in ‘Protesto-La Haine’ filmini izledikten sonra film yapmaya karar verdiğini söylüyor. ‘Protesto’ banliyölerde geçen varoluş mücadelesini, üç gencin gözünden anlatmıştı. Bu kez odak noktasında banliyöde uzun süredir çalışan üç polis var. Polislere sempatiyle bakmıyor Ly. Yine de haksızlık yapmama konusunda ince eleyip sık dokumuş. İşleri kolay olmasa da, zorba ve ayırımcı yöntemleri can sıkıcı. Polis memurlarının özel hayatlarından da kısa kesitler izliyoruz. ‘ Ben kanunum’ şeklinde dolaşan polis Chris (Alexis Manenti), mahallenin dilinden konuşan siyahi Gweda (Djebril Zonga) ve ekibe katılışının ilk günü olan, Stéphane (Damien Bonnard) devriye görevine çıkarlar. Chris ve Gweda, müslüman ağırlıklı Kuzey Afrika ve Orta Doğu kökenlilerin çoğunlukta oldukları Montfermeil’de 10 yıla yakın süredir kimin suçlu kimin şüpheli olduğunu iyice öğrenmişlerdir. Yine de hakimiyet kurmak kolay değildir. Sözde mahalle sorumlusu olarak görevlendirdikleri Le Maire bile, iş birliğinde sorunlar yaratmaktadır. Mahalleye gelen sirkten çalınan aslan yavrusu bir gerilim yaratır. Sirk sahibi Romanlar mahalleli ile takışır. Polisler aslanı, İssa adlı tanıdıkları bir çocuğun çaldığını sosyal paylaşımdan anlamaları uzun sürmez. Gweda, tutuklama sırasında sinirlenir, kontrol dışı bir hareketle İssa’yı plastik mermiyle yaralar. Bu yaralama yeni olayların başlangıcı olur.

Gençliğinde çevresindeki her olayı kamerasına kaydeden Ly, kendisini temsil eden bir karakter olarak ergen yaştaki Buzz’u öyküye yerleştirmiş. Buzz uçurduğu drone ile çevresindeki olayları kaydeder. Yaralama olayını kaydetmesi polisleri panikletir. Kameranın gücünü silahla eş değer tutar Ly. Polisiye gücün ne kadar kırılgan olduğunu tüyleri diken eden bir finalle gösteriyor seyirciye.

Fransa’nın Dünya Futbol şampiyonu olduğu günün kutlamalarıyla açılış olur. Boyunlarına bağladıkları Fransa bayraklarıyla göçmenler bir Fransız gibi şampiyonluğa sevinirler. İdolleri, banliyö çocuğu Mbappé’ye methiyeler düzerler. Arkadan gelen devleti temsil eden polis görüşü ve mahalle yaşamının sefilliği, aidiyet sorununu gözler önüne seriyor.

Sevinenlerin ne kadarı Fransız’dır? Fransa’nın sömürgeci geçmişi, geleceğe nasıl bir nesil hazırlıyor? Aidiyet duygusu nerelerde sekteye uğruyor?

Müthiş, olağanüstü bir yönetmenlik başarısı var ortada. Gerilimi bir nebze olsun azaltmayan, gerçeği kanlı, canlı yakalayan bir film. Gelecek yıllara örnek olacak sinema örneği.

Cannes’da kazandığı Jüri ödülü az bile...Fransız Oscar’ı sayılan César’ı kazanması ise hakkedişi. Hugo’nun Sefiller’deki sözleri dünü değil, bugünü işaret ediyor.

**********

Whatsapp Image 2025 08 18 At 17.06.45

Ayrılsak da beraberiz… Bir evlilikten manzaralar (2021)- Scenes from a Marriage-HBO Max

Yönetmen: Hagai Levi.

Oyuncular: Oscar Isaac, Jessica Chastain.*

Sinemanın efsane yönetmeni Ingmar Bergman 1973’de “Bir Evlilikten Manzaralar” adlı 6 bölümlük TV dizisi yaptı. Dönemin İsveçli oyuncuları Liv Ullman ve Erland Josephson’ın, olağanüstü performanslarıyla yansıyanlar, dünyanın herhangi bir evinde, gecenin bir saatinde yaşananlar adeta evrensel bir evlilik manzarasıydı. Bergman dizinin çok beğenilmesi üzerine bunu 3 saatlik bir sinema filmine dönüştürdü. Dışardan kusursuz gözüken, burjuva bir çiftin evlilik içi ilişkilerine Bergman gözüyle bakıyorduk. Gerçeklerin yüz yüze konuşulduğu, unutulmaz diyaloglarla bezenmiş bir senaryoydu. Bergman, yaşamında 5 evlilik yapmış, birçok aşk ilişkisi yaşamış, fırtınalı özel hayatından esinlenmişti. Evlilik üzerine söyleyecek, çok umut verecek sözleri yoktu Bergman’ın. İki insanın bir evlilik akdi ile yaşam boyu bir beraberliği sürdürebileceklerine inanmıyordu. “Aşk ve tutku tükenmese bile birliktelik zordur” diyordu. İnsanın yaşadığı kişisel dönüşümlerin, evliliğin kimliğini ve kimyasını nasıl değiştirebileceğini dobra diyaloglarla yansıtmıştı.

İlk yayınlanmasından yaklaşık 50 yıl sonra dizi yeni modern bir kimlikle karşımıza geldi. İsrail doğumlu yönetmen Hagai Levi öyküyü İsveç’ten alarak günümüz Amerika’sına taşıyor. Bu kez Jonathan (Oscar Isaac) ve Mira (Jessica Chastain) arasındaki evlilik hikayesini izliyoruz. Büyük bir şirketin ürün pazarlama müdürü olan Mira kazancı ve kariyeri iyi bir kadındır. Jonathan, felsefe dalında akademisyendir, evcil bir adamdır. Evde Mira’dan daha fazla vakit geçirmekte, tek kız çocukları Ava ile ilgilenmektedir. Dini inançları kuvvetli bir musevidir. Tek kız çocukları Ava, dışardan sorunsuz gözüken bir çocukluk geçirmektedir.

Bergman‘ın oğlu Daniel dizinin yeniden çevirimi için yaklaşık 10 yıl önce yönetmen Hagai Levi’le iletişime girmiş. Yönetmen Levi senaryonun yeniden yazım sürecinin uzun sürdüğünü, yazdıktan sonra ise bir süre rafta beklettiğini söylüyor. Bergman gibi Levi’de, kişisel deneyimlerinden esinlenerek senaryoya bazı değişiklikler getirmiş. Yaşadığı iki boşanmanın bunun için yeterli deneyim olduğunu söylüyor. Jonathan’ın dindar tarafını yine kendi inançlı tarafından yola çıkarak senaryoya eklemiş.

İsveçli bir hikayenin güncel Amerika’ya uyarlanmasında en büyük fark mağdur gözüken tarafın cinsiyet değiştirmesi olmuş. Bu kez terk edilen erkek tarafı Jonathan oluyor. Tüm öykü tek evin içinde yaşanıyor. Olayları farklı mekan ve insanları görmeden, sadece karakterlerin anlatmaları ve diyalogları üzerinden izliyoruz.

İnsanların bir şeyi söyleme şeklinin, içeriğinden daha önemli olduğu sahneler, anlatıma mükemmel bir esneklik getiriyor. Seyirci olarak “burada, ben nasıl reaksiyon verirdim ?” sorusunu düşündüğümüz anlar oluyor. Modern kadın artık edilgen bir rolde değil. Mira da sadece “Jonathan’ın karısı” olmadığı gerçeğini sözleriyle ve özgürlüğüyle vurguluyor. Fakat bir yerde ne olursa olsun kadın duygusallığı mutlaka ortaya çıkıyor. Doğasında var, elden ne gelir ki ?

Prolog bölümlerinde ise dizi çekimlerinin arka planı, oyuncuların sete gelmesi gibi girişler var. Levi bunu spontan olarak düşündüğünü, seyirciyle arasındaki dördüncü duvarı böyle yıktığını ve “ bu şekilde sadece bu çifte özel olmayan, dünyadaki tüm çiftlerin başına gelebilecek olaylar” olabileceğini vurguluyor.

Oscar Isaac ve Jessica Chastain’in evli çiftteki performansları oyunculuk ötesi “olmak” şeklinde tanımlanabilir. Juliard’dan okul arkadaşı olan ikili, müthiş bir kimya tutturuyor. Çekimler öncesi 2 aya yakın, bir TV dizisi için uzun sayılan okuma provaları yapmışlar ve çok tekrar çekim yapmadan kaydetmişler. Chastain kariyer başarısının büyüsüyle, öz güveniyle tutkularının peşinden gitme cesaretini gösteriyor. Öykü ilerledikçe ortaya çıkan duygusal kırılma anlarına geçişlerde olağanüstü oynuyor. Isaac daha durağan, duygularını ve davranışlarını kontrol edebilen, kendisiyle yüzleşebilen mantıklı bir karakter duruşu gösteriyor. Kararsız anları, itirafları muhteşem oyunculuk anları içinde eriyor. Levi sette oyunculukları üzerine herhangi bir ekleme, çıkarma yapmamış. Kendi oyunculuk hallerine bırakmış.

Dizinin omurgası, orijinalini takip ediyor. 5 bölümün başlıkları bile aynı: “Masumiyet ve Panik”, “Poli”, “Gözyaşı Vadisi”, ”Cahiller” ve son bölüm “Gecenin Ortasında, Karanlık Bir Evde”

Her yönetmen kişisel hikayelerini anlatarak kendisiyle yüzleşir gerçeğine aşinayız. Bergman’dan sonra Levi’de onun ayak izlerinde ilerleyerek çok etkileyici, herkesin kendisinden bir parça bulabileceği bir dizi ortaya çıkarmış. “Tutkunun ve sevginin yaşamın vazgeçilemeyecek parçaları olduğunu unutmayın fakat evlilik başka bir mesele” diyor Levi. Aynen ustası Bergman gibi…