Bu köşede arada bir; okumaya, araştırmaya, öğrenmeye, sorgulamaya ve tartışmaya eğilimli gençlere ulaşabilmeyi çok isterdim. Çünkü onların arasından geliyorum, daha çok onlarla iletişime yatkınım. Genç aydınlar açısından, anlağı işletecek, gerekirse biraz da zorlayacak anlatımlardan ürkmemek gerektiğine inanıyorum. Başka türlü “aydınlanma”dan söz edilebilir mi? “İletişim” terimi de, oldukça çekici olmasına karşın, bireysel düzeyden uluslararasına, hep tartışılagelmiş çok açılımlı bir etkinlik alanıdır. Temelinde, insan türüne özgü “dil yetisi” vardır. Bu konuda, kuralcı bir yaklaşımdan çok, çağdaş söylem çözümlemeleri temelinde, genç okurlara yüzeysel de olsa, bir “özet” sunmak istiyorum.

***

Rusya kökenli, Amerikalı dil ve yazın kuramcısı Roman Jakobson (1896-1982), gerek doğal dil gerekse şiir kuramına önemli katkılar sağlamıştır: Özellikle şiirselliği belirlemekte temelden dönüşüm yaratan bir iletişim kuramı geliştirmiştir. Çözümlemesinin ana öğesi ileti’dir. En az iki kişiden oluşan, bir gönderici’den bir alıcı’ya ulaşan anlamlı bir bütündür ileti. Ama iletişimin, bütün olasılıklarla, eksiksizce gerçekleşmesi için, üç etken daha gereklidir: Bağlam, ilişki ve düzgü (yani “kod”). Bağlam, iletişim konusu olarak gönderici ile alıcı’nın ortam bilgi alanı; ilişki, gönderici ile alıcıyı birbirine bağlayan iletişim yolu (yüz yüze görüşme, telefon, mektup, kitap, gazete, televizyon, vb.) ve son olarak düzgü, yani bir iletiyi her ikisinin ortaklaşa çözüp kavrayabildiği dil olguları…
İletişimin bu altı etkenden birisi üstünde yoğunlaşması, yani iletinin ona göre düzenlenmesi, dilin değişik bir işlevini ortaya koyar. Bir iletide göndericinin bireysel anlatım yordamını, biçemini, öznel tutumunu, vb. baskın kılması: Yani başkalarına birşeyler iletmekten çok, kendi duygu ve izlenimlerini dile getirmekle sınırlı kalma eğilimi, dilin anlatımsal (duygusal ya da lirik) işlevini; gönderici ile alıcının ortaklaşa başvurdukları kavram, nesne ya da olguların baskın gelmesi göndergesel işlevini; alıcı’yı etkilemeye (uyarmaya, yönlendirmeye, inandırmaya, kandırmaya, kullanmaya, vb.) yönelik belirtilerin baskın gelmesi çağrısal işlevini; iletişimin kendisini baskın kılması ilişkisel işlevini (1); kullanılmakta olan dil öğelerine (onları anlaşılır kılmaya) yönelik düzeltici ya da açıklayıcı nitelikteki dil öğelerinin öne çıkarılması (dilin özdenetimi) üstdilsel işlevini; son olarak ileti’nin kendisini öne çıkaran, yani alıcı ilgisini iletinin kendisi üstüne çeken ve orada tutan belirtilerin baskın gelmesi sanatsal işlevini belirler. (2)
Bireyler düzeyinde uygulanan iletişim, kitlelere yönelik ya da kitleler arası düzeye de uygulanabilir. Söz gelimi bir siyasal partiyi gönderici, seslendiği kitleyi de alıcı konumunda düşünürsek, aralarındaki iletişimde değişik işlevler söz konusu olabilir: Örneğin bir parti sözcüsü kendi söylediğini kendi beğendiği biçimde dile getirdiğinde, anlatımsal (lirik ya da duygusal); buna karşılık alıcı kitlenin anlayış koşullarına ulaşabildiğinde, çağrısal işlev öne çıkar: Bu ikinci koşulda gönderilen ileti bir “siyasal söylem” niteliği taşır. (3)
Son bir gözlem: İleti bir dilbilim konusu olarak sözeldir, kimileyin de söz dışı belirtilerden oluşan özel biçimli bir olgudur: Davranışlar, bedensel devinimler, renkler dizgesi, yontu, vb.).

***

NOT: Bu yazı içeriğinin uygulamalı bir açılımına [email protected] adresinden ulaşılabilir: Bkz. “Kitle iletişimi ve siyasal partiler”.

1. # Örneğin sevgililerin ya da özlem gidermek isleyenlerin karşılıklı konuşması bu türdendir: Zorunlu bir bilgi alışverişinden çok, konuşmaktan haz duydukları için konuşurlar.
2. # Örneğin şiir söylemi, kimin söylediğine, kime yöneltildiğine, neye gönderme yaptığına, vb. bakılmaksızın, okur ilgisini yalnızca kendi üstüne çeken bir iletidir: Gönderici de Alıcı da ya hiç kimsedir, ya da herkes.
3. Jakobson’un bu iletişim düzeneği değişik boyutlarda, değişik söylem çözümlemelerine dayanak oluşturabilir.