“Türkiye yanıyor. En çok da Muğla yanıyor. Cennet Muğla, cehennem Muğla’ya döndü. Gökova Körfezi, Külova Körfezi oldu (…) Fesleğen, Çiftlik, Bağdamları üçgeni yanıyor. Geniş bir alanda söndürme çalışmaları sürüyor. Dakika dakika gece gündüz denmeden yaşaya yaşaya, hangi fırsatların kaçırıldığını görerek, bir günde beş yerin yanmasını yaşadım. Kabus yaşadık. Uykusuz çalıştık (…) Milas’ın yerel yöneticisiyiz. Biz bu topraklara aşığız. İnsanları çok seviyoruz. Bizi hep böyle duygusal ve hırçın olmakla eleştirdi merkezi yönetimin temsilcileri. Gerçekten sakin olamadık. Sürekli panikledik. Çökertme’de gençlerimiz motopompla denizden su alıp söndürmeye katılmışlardı. Orman yetkililerinin tabiridir; bir alay ifadesi olarak, küçümseyerek, ‘Siz ne yapıyorsunuz? Ormandan atom bombası şiddetinde gelen bir enerjiyle köylere hücum ediyor alevler. Yani, ‘Çocukça düşünüyorsunuz. Uğraşmayın, o yangın denize ulaşınca söner.’ (…) Sakin olmak için anormal olmak gerekir. Dakikası dakikasına izledik. Pisi pisine yetersiz müdahale yüzünden 10 mahallem yandı. Hava desteği istedim bangır bangır. Gelseydi Çökertme yanar mıydı? (…) Bu felaketi hayatımda en çok iz bırakan bir dönem olarak hatırlayacağım. Yüreğimi yakan, dibimizde deniz varken, biz bu yangını söndüremedik. 10 mahallemizi ve 50 km. civarında ormanımızı kaybettik. Gerçek sorumluların da bu halka hesap vermesini istiyorum.”
***
Bu ifadeler, (Not alabildiğim kadarıyla) Cumartesi Muğla-Menteşe’deki Uğurla Dündar’la Demokrasi Arenası’na katılan Milas Belediye Başkanı Av. Muhammet Tokat’a ait.
Yoğun bir yanık kokusu altında gerçekleştirilen yayın öncesi de görüştüğüm Başkan Tokat, gözleri dolarak bölgesindeki yangınları anlatıyordu canlı yayında. Başkan o görüşmemizde de feryat ediyordu: “Tarım ve Orman Bakanı yangının kontrol altına alındığını söyledi, ben alınmadığını söyledim. İçişleri Bakanımız ‘Korkulacak bir şey yok’ dedi. Ben tehlikeyi anlatmaya çalıştım ama bize itibar etmedi, ‘sakin olun’ dedi.”
Ekrandan da haykırdı bu ifadeleri ağlamaklı... Ardından programa bağlanan Haluk Levent de Ahbap Platformu’nun çabalarıyla Fransa’dan helikopter kiraladıklarını, Yatağan, Akçaova ve Köyceğiz’de görev alacağını söylüyordu.
***
Ormanlarımız göz göre göre yandı. Hepimizin yüreği kavruluyor. Söndürme çalışmalarında “beceriksizlik, ihmal, öngörüsüzlük, kayıtsızlık, duygusuzluk, duyarsızlık” örnekleri sergilendi. Usta Haberci Uğur Dündar’ın da dediği gibi; “Vah, vah diyerek felaketi geçiştirmek mümkün değil.”
Yerel yöneticiler dışlandı, gönüllülere her türlü zorluk çıkarıldı. En sonunda ormanlara girişi de yasaklandı gönüllülerin! Ve Bakan Pakdemirli’den dün bir inci: “89 hava aracının günlük koordinasyonunu yapmak durumunda kalıyoruz. Zor bir operasyon!”
***
Yöresindeki orman yangınlarında doğayı ve tüm canlıları koruyabilmek için bölgedeki tüm yerel yöneticiler, her biri kahraman görevliler, STK’lar, gönüllüler gibi mücadele veren belediye başkanı Tokat’ın o gözleri dolu dolu boğazı düğümlenerek yaptığı ifadeler, hiç aklımdan çıkmıyor. Milas ve Bodrum belediyelerinin ağaç ve hayvan görselleri kullandığı twitter paylaşımlarını düşünüyorum: “Sana söz, yine baharlar gelecek. Sana söz, ışık sönmeyecek...”
Gazetemde dün Zekiye Ergün’ün hazırladığı sayfadaki çerçevedeki Nietzsche’li cümleleri anımsıyorum. Nietzsche, ‘Kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmalısınız; önce kül olmadan kendimizi nasıl yenileyebilirsiniz?’ diyor. Umudu yitirmemek için bilim insanlarının seslerine kulak vermek ve küllerimizden yeniden doğmaktan başka çaremiz yok.
Yaralar mutlaka sarılmalı. Yanan yerler kesinlikle imara açılmamalı. En kısa sürede yeniden yeşillendirilmeli. Doğa düşmanlarına, yağmacılara izin verilmemeli. Ormanlar evimiz diyorsak, yaşanabilir bir gelecek düşünüyorsak, kaybedilecek bir dakika yok. Yaşadığımız felaketler silsilesi bunu net göstermiştir.