Şiddet… O kadar kanıksanır ki. Şiddet nedeniyle öldürülen, acı çeken, taciz edilen kadın ve çocuklarımızın haberlerine sıradan üçüncü sayfa haberi gözüyle bakıyor geçiyoruz. Üstelik biliyoruz ki adli makamlara, medya organlarına yansıyanlar aysbergin sadece bilinen yüzü.

Bilinmeyen, bulunmayan, görülmeyen, görülmek istemeyen on binlerce acı daha var.

Şiddet bir sonuç. Yanlış eğitim politikalarından, toplumsal algılardan, çapraşık, çarpışık köksüz ekonomi politikalarından, din-ahlak sarmalıyla halk katmanlarını yandaşlığa iten, yandaş oldukça egoları şişen, insanlıktan yoksun, içi boş erkeklik üflemeleriyle var olan güruhlardan ve birçok yanlışlık, ihmalkarlıktan beslenen bir sonuç şiddet.  

Gerekçe çok ancak durdurmaya, önlemeye yönelik çaba az. Her cinayette, her ölümde aynı şey söyleniyor: “Devlet önlem alsın”

İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çıkan bir siyasi yaklaşım, hangi önlemi alır? Kadının fıtratını siyasi malzeme yapabilen bir düşünce, çok yönlü çözümü toplumun önüne koyar mı?

O zaman gerçeklik şöyle vuruyor yüzümüze: Önlemi herkes kendi alsın.

Küçümsemesin, ‘Ben ne yapabilirim ki?’ demesin, susmasın, görmezden gelmesin. Siz isteyin; yapılacak çok şey, alınabilecek önlem ve yaratılabilecek çok farkındalık var.

Örneğin İzmir Gazeteciler Cemiyeti olarak bizler, 'Medyanın yüzlerce mesleki sorunu var' diyerek ‘Şiddet’e karşı sırtımızı dönmedik. Kendi bahçemizde ne yapabiliriz diye baktık.

Nar projesini ürettik. Medyada şiddet dilini yok etmek, eşitlikçi yaklaşımı hakim kılmak için meslektaşlarımıza sürekli eğitim verdik, eğitimler vermeyi sürdürüyoruz. 'Bu yetmez' dedik, mahallelere çıktık, ilk kez mahalle bazlı şiddet haritaları oluşturduk. Yerel yönetimler, esnaf, muhtarlarla el ele ‘Mahallemize Şiddet Giremez’ stikırları yapıştırdık. Farkındalık yaratmaya çabaladık.

Bu, sadece bizim medya cephesinden bir önlem. Sizlerin de alabileceği önlemler, yapabileceği çok şey var. Muhtarlarınızla konuşun. Şiddet görenler için neler yapılabilir, şiddete yatkın olanlara karşı toplum nasıl davranmalı öğrenin.

Ama en önemlisi, çocuklarınızı eşitlikçi yetiştirin. Kız çocuklarınızın evde sizlere yardım etmesini beklerken erkek çocuklardan sokakta kahraman güçlü olmasını beklemeyin.

Türk kadının tek sorunu, türban sorunu değildir. Eşitlikçi, adil, özgür, ekonomik bağımsızlığını kazanmış ve aydın bir toplumda yaşamak, tüm kadınların hakkıdır.

Her yerde kadınların, kızlarımızın öldürüldüğü, çocuklarımızın tacize uğradığı, olayların önünün kesilmediği, aksine ‘şiddet’in yağmur gibi üzerimize yağdığı bir ülkede susamazsınız, susamayız.  İzmir’de kadın belediye başkanlarımızın da büyük bir duyarlılıkla destek verdiği karşı çıkış, halka halka tüm ülkeye yayılmalı. Anlayalım artık, şiddeti iktidarın ‘erkeği toplumun belkemiği’ gören politikaları değil, yaşam onuruna sahip kadınların ve sesini yükseltmeye kararlı tüm onurlu bireylerin isyanı, çabası azaltacaktır.