Osmanlı, dramatik tiyatroyu / modern tiyatroyu 19’uncu yüzyılda tanır. Bu tanışmanın bir kültürel alışkanlığa dönüşmesi de kolay olmamıştır
Geleneksel tiyatrodan sahneye, yazılı bir metne, metnin istediklerini yapan oyuncuya, dekorundan kostümüne yeni kurulan bir dünyayı geçmek, kurallarını öğrenmek kolay olmadı. Önce yazar arandı, çevirmen arandı, erkek ve kadın oyuncu bulmak dersen bu iş Müslüman mahallesinde salyangoz satmak gibi zor bir iş olduğu anlaşılınca, Osmanlı’nın yönetici konumundaki aydınlarının öncülüğünde Osmanlı yurttaşı, Ermeni ve Rum “milletinden” oyuncuların katılımıyla, kendisine “imtiyazlar” tanınan Güllü Agop’un yönetiminde 1870 yılında Osmanlı Tiyatrosu kuruldu. İşte bu tarihten sonra İstanbul’da, İzmir’de modern tiyatronun örnekleri sahnelere daha sık taşınır oldu. Gerçekte birer liman kenti olan İstanbul ve İzmir bu tarihten yıllar önce tiyatro sanatıyla tanışmışlardı. Biz burada sözü İzmir’e getirelim; Osmanlı’da ilk tiyatro binasının İzmir’de yapıldığını da unutmadan sanayileşmeyle birlikte artan deniz ulaşım araçlarıyla kentimize gelen, İtalyan, Fransız tiyatro topluluklarının gösterileriyle İzmir oldukça canlı bir tiyatro yaşamına kavuşmuştu. Bir ticaret kenti olan İzmir’de deniz ticaretinin yönlendiricileri ‘levanten’lerle onlara eşlik eden Rum ve Ermeni “milletlerinden” varsıl kesim, tiyatroyla bütünlenen bir eğlence yaşamının güzelliklerini yaşıyorlardı. Görünüşte Müslüman Türkler için bu yaşam biraz uzak görünüyordu.
GİROFLA OPERETİ
Şimdi sözü 1875 yılına çevirelim, İzmir’in ilk gülmece ve karikatür gazetesi/ dergisin Kara Sinan’dan iki tiyatro haberiyle tiyatro tarihimize biraz ışık tutalım! Bu oyunlarda biri de müzikli tiyatronun, komik opera türünün güzel bir örneği olan Girofle-Girofla’nın İstanbul’da estirdiği rüzgârın Kasım 1875’de İzmir’e de ulaştığını Kara Sinan’dan öğreniyoruz: “….Efendim dünyada münasebetsiz adam mı ararsın, elinden iş gelmez hayr ü şerre yaramazlar. Bu yolda telif edilen kitaplara bu maskaralıklar nedir deyü itiraza kalkışıyorlar. Hem de bu misillüler İzmir’de çoğaldı, burada boş boğaz ziyadeleşdi. Hatta Jirofle Jirofla nâm tiyatronun müellefine de bir takım itirazlar ediyorlar. Bu muterizlere niçin itiraz ediyorsunuz? Bu tiyatro risalesi fena mı kaleme alınmış dedim? Hayır, fena değil…”
İstanbul’da, Dikran Çuhaciyan’ın Osmanlı Opera Kumpanyası’yla [Opera-yi Osmânî Kumpanyası] yarattığı müzikli tiyatro fırtınası karşısında Güllü Agop’un da rekabette çareyi Osmanlı Tiyatrosu’nda operetler sahnelemekte aradığını biliyoruz. Güllü Agop’un 1875 yılı Ekim ayında, Girofle – Girofla (Jirofle-Jirofla) operetini, İstanbul’da Osmanlı Tiyatrosu’nda oynadığını, oldukça beğenildiğini de biliyoruz. Kara Sinan’dan okuduğumuz bu haber, Güllü Agop’un Kasım 1875’de, İzmir’e turneye geldiğini gösteriyor. Ancak bu haberin dışında, gösterinin nerede oynandığını, topluluğun hangi oyunları oynadığını, -şimdilik- öğrenme olanağımız yok? Çünkü Kara Sinan’daki bu bilgiyi ve aklımıza gelen diğer soruların yanıtlarını, başka bir İzmir gazetesinde bugün araştırma, bulma olanağımız yok. Kara Sinan’ın yayımlandığı günlerde, İzmir’de, vilayet gazetemiz Aydın ile elimizde örneği olmayan Türkçe İntibah gazeteleri yayımlanıyor görünüyor. O günlerde, yine Karidi Efendi’nin sahipliğinde, Rumca yayımlanan, ancak koleksiyonu olmayan, Smyrni / İzmir (24 Nisan 1870 - 6 Şubat 1876) gazetesiyle Amaltheia (1838-1922/ Atina-1923) gazeteleri var. Bu gazetelerin koleksiyonları da çok eksik.
ARALIK 1875: İZMİR’DE SEL
İzmir’de, Kasım ayı sonunda yaşadığımız sel ile birlikte denizin yükselmesi, bu kentin yıllardır sürüp giden ve çözüm üretmekte yetersiz kaldığımız çok önemli bir sorunu! Şimdi sizi, 148 yıl öncesinin İzmir’ine, Aralık 1875’e götüreyim. Başoturak’ta [Başdurak], yaşanan sele karşı İzmirlinin bulduğu çözümü Kara Sinan’ın isimsiz karikatürcüsü bakın bizlere nasıl gösteriyor. Nasıl, günümüzde de işlevsel bir çözüm değil mi?
Başoturak’tan cereyân eden nehrin geçit veren mahallinden mürûr-ı ubûrun [gelip geçmenin] suhûletle [kolaylıkla] emrârı [geçişin yapılışı] )
BARUT HANI’NDA OPERA
Kara Sinan’ın 19’uncu sayısı, İzmir tiyatro tarihine ilişkin, ilk kez duyduğum bilgileri içeren bir duyuruyla sonlanıyor: “İlan/ İzmir’in Güllü Agop’u () bu gelecek Pazar gecesi Barut Hanı’nda kâin tiyatroda, sanatlı bir opera icra etmek efkârında ise de perdeleri mükemmel olmadığından iş öbür haftaya kalmış ve o vakte kadar yeni kaleme alınan dramı aktrislerden Halebliyan Hanım ile Nizaniyan Kadın tâlim edeceğinden hava müsaade ederse bu oyunun pürüzsüzce icra olunacağı işitilmiştir.”
Dipnot olarak uzun yıllar Baruthane olarak kullanılan bu yapının 19’uncu yüzyılda, büyük ve küçük Barut Han olarak düzenlendiği, Kemeraltı girişindeki Meserret Otel’in de önceden Küçük Barut Han olduğunu belirtmek isterim.
Bu duyuruda, Güllü Agop’a benzetilen İzmirli oyuncu kim acaba? İzmir’in adı bilinen ilk müslüman oyuncusu Mehmet Şükrü Bey olabilir. Barut Han’daki tiyatroda -ki haberden, oyun oynanan yerin, hanın ortasındaki meydanı olduğu, bu açık alanın açıkhava sahnesi olarak kullanıldığı anlaşılıyor- verilecek olan oyunun perdelerinin mükemmel olmadığı için iptali, ardından yeni yazılan bir dramda, adlarını ilk kez duyduğumuz iki kadın oyuncunun çalışmalara başlayacağını, eğer hava izin verirse de oyunun pürüzsüz oynanacağını öğreniyoruz. Ardı ardına sorular, sorular… Kimlikleri üstüne hiçbir bilgimizin olmadığı iki Ermeni kadın oyuncunun, Halebliyan Hanım ile Nizaniyan Kadın, bu gösterilerine Türkçe mi hazırlandılar acaba???
Şimdilik sorularımın hemen hiçbirinin yeterli karşılığını bulamıyorum. Bu eksikliğimi bir öneriyle tamamlamaya çalışmak isterim: İzmir’de yaşadığı 1878-1893 yıllarının bütün güzelliklerini, yayımladığı öyküleriyle, romanlarıyla, anılarıyla bizlere yeniden yaşatan Halit Ziya Uşaklıgil’in İzmir Hikâyeleri (1950) ile Kırk Yıl (1936) anılarını okumanızı öneririm. Saygılarımla.