İzmir’de, grevlerin, boykotların ve sosyalizmin sesi, simgesi olarak çıktığını ikinci sayısının logosunun tam altında, “Sosyalist Liberal” tanımıyla açıklayan Gâve gazetesi, “Dahhâk’ın eder mülkünü bir Gâve perîşân” savsözüyle “Boykotaj Cemiyeti’nin İzmir’de nâşir-i efkârı, gemici, ateşçi, kayıkçı, vapur ve mavna amelesi, hamal, arabacı vesâir esnâf ve amelenin müdafi-i hukuku olmak üzere şimdilik haftada bir def’a neşr olunur Osmanlı gazetesidir.” tümceleriyle “işçi sınıfına” seslendiğini de açık açık vurgular.

Gazetenin, “Sâhib-i imtiyâz ve ser-muharriri, orman idaresi dava vekili Gelibolulu Mehmet Rıfat Bey’dir.”(1)İdarehane”si: “Yusufoğlu Hanında dâire-i mahsûsa”da olan Gâve’nin, “Mizân-ül-Hukuk Matbaası”nda basıldığını biliyoruz. Boykotaj Cemiyeti çalışmalarının etkisiyle Aralık 1908’de, birçok tüccarın da cemiyeti desteklediğini, cemiyete üye olduklarını, haklarında verilen boykot kararlarının verilen “şehâdet-nâme”lerle kaldırıldığını (!) ancak bu uygulamanın da yeni tartışmalar yarattığını görüyoruz.(2)

Gemici, Ateşçi, Kayıkçı, Vapur ve Mavna Amelesi, Hamal, Arabacı Vesâir Esnaf ve Amelenin Gazetesiolarak kendisini tanıtan Gâve’nin, bugüne değin kayıp olan ikinci sayısının ilk sayfası, bir özür açıklamasıyla başlıyor:

'MUHTEREM KARİ’LERE'

Gazetemizin ilk numarası ârzû ve matlûbumuza göre çıkamamışdı. Sebebi de Meclis-i Meb‘ûsânımızın küşâdı şenlikleri münâsebetile Boykotaj ve İâne-yi Bahriyye Cem‘iyyetlerinde icrâ edilen tertîbât telâşları olmuşdu. İlk numerosunun tahmînen Meclis-i Meb‘ûsânın küşâdı gününe tesâdüf etmemesi matlûb olduğundan her nasıl olursa olsun o gün neşr edebilmek için isti‘câle mecbûr olmuşduk. Arz-ı ma‘zûriyyet ederiz.”

Bu açıklamayı, ilk sayfayı bütünüyle kaplayan “Gazetemizin İsmi ve Mesleği” başlıklı, yazı izler: “Hurâfât ile pek karışmış olan İran’ın eski tarihi bize nakl eder ki: Bundan üç dört bin sene evvel İran’da hükûmet süren şâhlar içinde “Dahhâk-ı Mâri” ya‘nî “Yılanlı Dahhâk” isminde bir şâh var idi.” diye başlayıp Firdevsi’nin Şeh-nâme’sinde de anlatıldığı üzere, demirci Gâve’nin, çocuklarını alan Dahhâka isyanı sonrasında İran halkının yılanlara tapan şahtan kurtuluşlarını uzun uzadıya anlattıktan sonra millî, sosyalist liberal bir gazete” tanımıyla neden Gâve adının verildiği açıklanır:

İşte gazetemizin “Gâve” tesmiye edilmesine sebeb o büyük hürriyet-perverin nâmı altında milletin gemicilerinin, kayıkçılarının, hammâllarının, arabacılarının, ateşçilerinin vesâir esnâf ve amelenin muhâfaza-yı hukuku için çalışacak ve bu yolda her türlü fedâkârlığı icrâdan çekinmeyeceği için …. ya’nî gazetemiz millî, sosyalist liberal bir gazetedir…..”

Gâve’nin ikinci sayfasında,“Bahriyye İâne-yi Milliyesi ve Geçen Günkü Nümâyiş” yazısında, Donanma’ya savaş gemisi almak için kurulan derneğe yardım için yapılacak gösteri yürüyüşü, İttihâd ve Terakki Cem‘iyyeti’nin yayın organı İttihâd gazetesi önünde yapılan konuşmalarla ve yapılan bağışlar, destekler hakkında bilgi verilir.

Boykotaj” başlıklı yazıda, “Boykotaj cem‘iyyetleri milletin müdâfi’-i hukuku” olduğu ısrarla vurgulanırken boykotun neden yapıldığını ve amacı anlatılıyor: “…Millet ne istiyor? Para istemiyor, hakkını, malını istiyor, Bosna Hersek’i istiyor; ya Avusturya Bosna Hersek’i millete iâde edecek yâhûd Bosna Hersek’e muhtâriyet-i idâre ile berâber ta‘vîzât verecektir. İşte bu kadar…”

Üçüncü sayfada, “Aydın Boykotaj Cem‘iyyetinin Muvaffakıyyeti” başlıklı haberde, Aydın’da, şeker kullanmadan pekmezle helva yapan esnafın işyerleri önlerinde çalgı ve bayraklarla destek gösterilerinin yapıldığı, boykota uymayan esnafın dükkânları önünde ise, “kahrolsun Avusturya, Bulgar malları satanlar” diye bağırıldığı anlatılırken asker ve jandarmanın dışında kimsenin başında fes kalmadığı da belirtiliyor. Gâve de “Aydın Boykotaj Cem’iyyetini ve kahramân yiğitlerini samimiyyetle takdîr ederiz. Yaşasın boykotaj, yaşasın Aydın yiğitleri” diyerek kutluyor.

Bu haberi, Bozcaada esnafının Avusturya malları getirterek var kuvvetiyle boykotu kırmaya çalıştığını belirten, “Bozca Adasından hamiyyetli bir kahramân tarafından gönderilen” bir mektupla, Perşembe günü düzenlenen gösteride, hazırlatıp gemici ve kayıkçı esnâfına dağıttığı “hürriyet kordelaları” için “Yusufoğlu Hânı müsteciri ve Tasarruf Lokantası sâhibi Dede Efendi”yi, Gâve’nin kutlaması izler.

Gâve’ye gönderilen haberlerdeki imzalar, gazete yönetimince “saklı tutulur.” Örneğin “Belediye Reisi Tevfik Pâşâ’nın Nazar-ı Dikkatine” seslenen, Beğler Sokağı ve civarındaki fenerlere, elektrik ışığına benzer gömlek takılarak aydınlatıldığı halde “Hacı Mahmûd Mahallesindeki dört fenerin onarılmadığı, Belediye’ye yapılan özel ve resmi başvurularla sonuç alınamadığı belirtilen haber ile Gâve Cerîde-yi Ferîdesine” başlıklı, “A’şâr idaresinden” neden gösterilmeden memurların işten çıkarılmaları haberinin de imzaları saklıdır.

Üçüncü sayfa, “İzmir Osmanlı Âteşci Klübü”nün kuruluş haberiyle Gâve’nin özellikle “esnâf ve amele kardeşlerine” seslenen şimdilik haftalık bir gazete olduğunu açıklayan duyurusuyla son bulur:

'MUHTEREM KAR’İLERİMİZ'

Gâve, âlem-i matbûâta ilk hatve-i mütereddid-ânesini atar atmaz her tarafdan ale-l-husûs bi-l-cümle esnâf ve amele kardeşlerimiz tarafından birçok teveccühlere, rağbetlere mazhar edildi. Daha ikinci nüshamıza başlamadan her tarafdan birçok mektûblar, muharrerât geldi. Gazetemiz şimdilik haftalıkdır. Hacmi uzun mektûb, mâ-ba‘dlı bendler yazmağa müsâid değildir. Binâenaleyh vatanına, milletine ve bâ-husûs bi-l-cümle esnâf ve amele kardeşlerimize hizmetde bulunmak emel-i maksadile yazılarak gazetemizle neşr edilmek üzere gönderilecek evrâk, makâlât ve mektûbların muhtasar, müfîd olmasını bi-l-hassa ricâ ederiz. Gerek şimdiye kadar vârid olan ve gerek ba’demâ vârid olacak uzun muharrerât ve sâirenin cümlesinin gazetemizle neşrini muvaffak olunulamadığını görünce ashâbının münfail olmamalarını niyâz eyleriz. İnşâllah kar’ilerimizin rağbetile ileride hacmi büyülterek yevmî neşre ibtidâ etdiğimizde hepsini derc ederiz.”

ŞEKERLEME SANDIKLARI

İkinci sayının en önemli yazıları, dördüncü sayfada toplanmış. “Gâve’nin Bombaları / Cum’a Günkü İhtilâf” başlıklı haberde, Amerika’dan Trieste’ye, oradan da Avusturya’nın Hungaria vapuru ile İzmir Amerika vis konsolosuna gelen birkaç sandık şekerlemenin polislerce gümrüğe çıkarılışının, boykotun delinişinin ve İzmir Boykotaj Cemiyeti’nin (3) gösterdiği tepkinin de öyküsüdür anlatılanlar:

“….. Evvelâ, sorarız: vilâyet niçin milletin husûsî işlerine karışıyor? Sâniyen, kayıkçılar edebsiz, terbiyesiz adamlar değildir. Bunlar milletin fedâkârı, merd çocuklarıdır; babayiğit adamlardır. Hürmet etmesini, terbiyesizlik etmemesini pekâlâ bilirler. Kendilerine edilen bu hakâret zannedersek muvâfık değildir. Sâlisen: Bu mallar eğer çıkarılması lâzım gelen mallardan ise Boykotaj Cem’iyyeti evvel malı çıkarabilir idi. Niçin öğleden sonraki komisyonun ictimâ‘ını beklemeyerek hod-be-hod komiserler buna mütecâsir? Zâten millet bunların ba‘zılarından müştekî iken bir de hakâret-âmîz hareketde bulunarak bu şikâyetlere vaktinden evvel ehemmiyet verdirmek mi? Ârzû ediyorlar. Ammâ emir vilâyetden verilmiş, bu gibi kanûna muvâfık olmayan bir emri icrâ etmemek husûsunda kanûn-ı esâsînin bahş eylediği salâhiyyeti polis müdürü vekili bilmiyor mu? Râbi’an: Sadrazam Pâşâ’nın koca Avusturya sefîrine “Bu iş hükûmete âid değildir. Ben karışmam” diye verdiği cevâblar ortada dururken Vâlî Pâşâ’nın “Ben de bu işe karışmam” diye cevâb vermemesi neye haml olunur? Ve-l-hâsıl geçen günkü mes’ele pek çirkin idi…..”

PASAPORT’TA PARMAKLIK VARMIŞ

Hürriyet güneşinin önüne gerilmiş bir siyâh bend” olarak tanımlanan, Pasaport’daki Parmaklık” yazısından, “Devr-i İstibdâd”ta, Pasaport’ta, Telgraf-hane yolunda, bir “nâmûs belâsı gibi dikilip duran” parmaklığın varlığını öğrenirken özgürlük günlerinde, bu “namus lekesi”nin yok edilmesi gerektiği anlatılıyor:

Devr-i İstibdâtda Jön Türkler, Ermeniler vesâir ba‘zı efkâr-ı muzirre (!) ashâbı firâr etmesin diye Pasaport’da telgraf-hâne’ye gidecek yolun ta orta yerine konulan parmaklığın hâlâ orada nâmûs belâsı gibi dikilip durduğunu görüyoruz. Efkâr-ı muzirre (!) ashâbının kaçmasını gûyâ men’ etmek için icâd edilen bu maskaralık oyunu oynanmağa başladıktan sonra o daracık yer daha güzel bir takım oyunlara sahne olmuşdu: İşte bu parmaklık sâyesindedir ki Refâiller, Nizâmîler ve sâireleri kese doluları atiyyeler, avuç doluları nişânlar, rütbeler, taltîfler toplamışlardır. Devr-i İstibdâdın bir nev’i iftihâr madalyası olan bu parmaklık Devr-i Hürriyet’in nâmûs lekesidir. Binâenaleyh bu lekeyi temizlemeli ya’nî o parmaklığı oradan def’ etmelidir. O parmaklık hürriyet güneşinin önüne gerilmiş bir siyâh benddir. Çünkü birçok erbâb-ı nâmûs evvelki nâmûssuzluğun çirkin hâtırâtını ihtâr eden bir nâmûs lekesi, bir alın karasıdır……” (4)

Aydın Muhâsebecisi Beğe” başlıklı haber, emanete alınan paraya el konulup sahibine verilmeyişi sorgulanırken “Azıcık da Gülelim! -“Edeb Yâhû” ya –” yazısında, Şair Eşref ile İzmir Valisi arasındaki ilişkiye bir gönderme içeriyor.

Dönemin en önemli iletişim aracı olan “Telgraf” gazetelerdeki haberlerin de ilk kaynağıdır. Avusturya haberleri yanında Gâve ’de Zât-ı hazret-i pâdişâhî”ye ilişkin bir bilgi dikkat çeker: “….İstanbul 9 Kânûn-i evvel (Rûmî) / Zât-ı hazret-i pâdişâhî bütün emlâk-i şâhânelerini bugün sûret-i kat’iyyede hükûmete terk ve teberru’ eylemişlerdir. Hazret-i pâdişâhın bu ulüvv ü semâhat ve sehâvet-i şehr-yarîleri bütün mahâfil-i resmiyye ve bütün âlemi garîk-i şükrân ve minnet eylemişdir.”

Dördüncü sayfa, bir reklamla son bulur: “İ’lân” / Yürekleri millet ve vatan muhabbeti ile çarpan sevgili vatandaşlarımın elbiselerini yerli kumaşlardan yapdırmaları niyet-i hâlis-ânesile “Osmanlı Mensûcât Dâhiliyyesi “ Şirketi’nden hâlis yünden kışlık, yazlık ve her mevsime elverişli kumaşlar getirterek Manisa’daki fîât üzere satmağa başladım. Muhterem vatandaşlarımın Şâdırvân Caddesi’nde Bakırcılar civârında beş numerolu mağazamızı teşrîf ederek şu yerli kumaşlarımızı bir def’a gözden geçirmelerini ricâ ederim. / Şâkir Beğzâde Ahmed Hilmi.”

Bahâ Tevfik 'Sosyalist Liberal' Gâve’yi Eleştiriyor:

Gâve’nin kısaca içeriğini tanıttığımız ikinci sayısının başlığında kullanılan “Sosyalist Liberal” adlandırması, İzmir’de, dönemin muhalif gazetecisi, materyalist felsefenin ilk savunucusu İzmirli Baha Tevfik’in (5) eleştiri oklarının hedefi olur. Gazeteyi sosyalizm ilkeleri açısından zayıf ve ilkesiz bulan Mehmet Hilmi ile Baha Tevfik’in eleştirileri, Sedad (6), Serbest İzmir / İzmir Liberal ve Gâve arasında yeni tartışmalara neden olur. Bu tartışmalar, doğal olarak İttihat Terakki ile Ahrâr fırkalarını karşı karşıya getirir. Basın tarihimizde sosyalizm bilgisi üstüne kuramsal ilk eleştiri olarak değerlendirdiğim, Baha Tevfik’in, “Âmelî Psikoloji - Gâve Muharririne” başlıklı makalesinin bütününü sizlere sunuyorum:

Âmelî Psikoloji - Gâve Muharririne

Zavallı gazete ve zavallı muharrir! Emin ol ki ben sizi seviyordum, çünkü ikinci nüshanız çıkdığı zaman ta ser-levhanızın altında (sosyalist ve liberal) kelimelerini gördüm, siz yenilik yapmak istiyorsunuz:

- Oh ne güzel bu gazeteyi çıkaranlar mutlak genç yahûd içlerinde gençler var; dedim. O istikbâlin gençlere mahsûs olduğunu bildiğim için sevindim. Lakin aynı zamanda size acımıştım da. Çünkü sosyalist ve liberal kelimeleri pek birbiriyle tevafuk etmediği gibi münderecâtınız da büsbütün başka bir şekilde idi. Boykotajın bir eser-i hamiyyet-i vataniyye, sosyalizmin bi-l-akis beyn-el-milel teşekkül etmiş bir fırkaya ait meslek, liberalizmin ise tamamıiyle başka bir şey olduğunun farkında bile değildiniz. İşte bunun için size acıyordum. Merhametin pek çabuk bir muhabbet hâsıl edeceği ve Emile Zola’nın “Nefret sevmektir” sözü mucibince muhabbetin pek küçük bir sebeble nefret tahavvülü tabiidir. Nihayet ben sizden nefret etmeğe başladım -çünkü aynı zamanda “münasebetsiz” bir takım adamlardınız: Bu sözüme kızmayın. Çünkü isbât edeceğim:

1- Gazetenizin ismi ile mesleği beyninde münâsebet yok.

2-“Dahhâkın eder mülkünü bir Gâve perîşân” diyor bunu gazetenizin ta başına yazıyorsunuz.

Vakıa hür ve serbest olduğunuz cihetle istediğinizi yazmakda muhtarsınız. Fakat acebâ zamanımızın Gâve’si kim, Dahhâk’ı kim biliyor musunuz? Ve bir Dahhâk için hangi mülkü perişan edeceğinizi hîç düşündünüz mü? Ve fuzûlî müdafi-i hukuku olduğunuzu iddia ettiğiniz arabacı, mavnacı vesâir amele sizinle beraber “mülk perîşân etmek” cinayetini kabul eder mi sanırsınız?... İşte bu ikinci münasetsizliğiniz.

3-İfâdenizle mesleğiniz arasında da münâsebet mevcûd değil….vb..vb… Hâsılı siz müteaddid def‘alar kendi nefsine darb edilmiş âlem-i matbûâtın en büyük münâsebetsizlerisiniz. Umûm-hâneler hakkında polis müdürü beğe yazdığınız açık mektûbdan dolayı sizi iyice hırpalamak isterdim Lâkin yazık ki tutulacak ne yakanız ne kolunuz kaldı. Kahraman Sedâd ve kavî muharriri Şahâbeddin Süleyman sizi fena hâlde ıslattılar, yere çarptılar, zannederim kırılmadık ne bir kemiğiniz kaldı, ne de kantarın kolu!...

Onun için bir de ben üzerinize düşecek değilim. Her ne kadar “Çamurda gördüğüne bir tekme de sen yerleştir!” kelâm-ı hikmet beyânının kıymetini takdîr edenlerden isem de teşekkür ediniz ki sâbık Hizmet muharrir-i gayyûru Şekib Beğ’in dediği ve sizin gibi fırsat düşkünlerinin tekrârına vesîle aradığı bir söz var: “Elleri pudralı zât?...” Evet benim ellerim pudralı, hatta potinlerim de vernikli… Ve işte onları kirletmemek için size bir tekme daha vurmayacağım!...

Yalnız yazdığınız o mektûbdan ve size verilen cevâblardan kari’lerime ma‘lûmât vermek mecbûriyyetindeyim: Siz ne yazdınız ne demek istediniz: “Umûm-hânelerden evvelce hükûmet memurları para alırdı, şimdi de avukatlar, muharrirler” diyorsunuz. Sonra “Umûm-hânelerin eski yerlerine gelmesi ilmen, fennen, siyâseten, cem’iyyeten lâzımdır. Ve polis müdürümüz ve bütün bunlara vâkıf olduğu için korkarız ki onlar müsâade eder” dedikden sonra kim bilir nasıl bir garez ve şahsî bir düşünce neticesinde onlar asla eski yerlerine gelmemelidir. Ah ne olurdu, câhil, budala, eşek, anûd bir polis müdürüne mâlik olsa idik de bu fikrimiz kabûl edilseydi.” Daha aşağıda “Şâyed polis müdürü mâlik olduğu ulûm, düşünce ve elindeki kanûn mûcibince onları eski yerlerine getirirse o zaman biz ya‘nî tekmîl millet gider, o umûm-hânelerin kapılarını taşlar, camlarını kırarız.”

Ey sevgili kari’lerim biliyor musunuz ki Gâve bunları ne hakla söylüyor. Şâyed bunu bilmiyorsanız dördüncü nüshasının (7) ikinci sahifesinin ikinci sütûnunun aşağıdan dokuzuncu satırına dikkat ediniz:

- “Gâve”, ki milletin aks-i sadâsıdır, cümlesini göreceksiniz. Anladınız ya?... Her ne ise yukarıda biraz Türkçeleşdirerek nakl eylediğimiz yâvelerin cevâbı mükemmel sûretde verilmişdir. Zâten hâcet de yokdu ki … Saçma kendisini ayân beyân gösteriyordu.

Bu cevâbları muhtasaren tekrâr edelim: - Evvelâ avukat ve muharrir para alırsa hakkıdır. Alamayan hatta alamadığı cihetle başka bir şekle giren Gâve’ye işte öyle saçma sapan bağırıp çağırmak düşer. Sâniyen kim para almışsa Gâve isbât etsin, çünkü edemediği takdîrde biz başka bir şeyi isbât edeceğiz.

İkinci cevâb – Ah bunu evvelden söylese idiniz de bârî sizi polis müdürü ta‘yîn etse idiler, işte o vakit tam istediğiniz gibi.

Üçüncü cevâb – Evvelâ sizin bütün millet dediğiniz ve kerhâneleri hemen yerinden yok etmeğe sizinle berâber gideceğini zannetdiğiniz kimseler emîn olun ki yine kendinizden başkası değildir. Siz herkesi kanûn-şiken, fitne-cû, garez-kâr mı zannediyorsunuz ?...

İşte size bu cevâblar verildi ve pazar günkü Sedâd’da Şahâbeddin Süleyman, “müfteri, menfaat-perest, söylediğinden bî-haber bir cerîdeye iki def ‘a cevâb vermek“ tenezzülünde bulunmayacağını beyân etdi. Fakat Sedâd’ın sizi dâimâ ıslatacak, boyanızı meydâna çıkaracak başka muharrirleri olduğu gibi meydânda ta sapına kadar serbest bir de “Serbest İzmir” var. Serbestlik onun utanmasına, sıkılmasına, susmasına mâni‘dir. Âh ne çâre biraz merhameti fazla, eğer bu gazetenin müessisi ben olsa idim; başına bir de “ve merhametsiz” kelimesini ilâve etmekden bir türlü kendimi alamazdım.

***

Şimdi, ey Gâve’nin açık mektubunu yazan muharrir! Sizin psikolojinize gelelim. Matbûâtda imzasız makaleler gazetenin ser-muharriri tarafından yazıldığına hükm olunur, bu bir kaidedir. Hâlbuki psikoloji terakki etdikçe bu kaidenin hükmü azalıyor. Bak ben yazılarınızdan sizin şeklinizi, simânızı, tabîatlarınızı, tahsîlinizin derecesini hatta, hatta isminizi bile keşf edeceğim. Zâten okuduğum makalelerde en ziyâde alâkadâr olduğum cihet burasıdır.

Saçık mektubunuzda “İşte birkaç günden beridir ki herkesin ağzında bu söz dolaşıyor.” diyorsunuz bundan anlaşıldığına göre sizde fikr-i taklîd var ve İkdâm başmakalelerinin üslûbunu taklîd etmek istiyorsunuz. Taklîd demek başlı başına bir fikre, bir şekle, bir isme mâlik olmamak demekdir. Bunlara mâlik olmayan ise nâkıs, özürlü, sakat ve bi-l-netîce akimdir.

İşte psikoloji mütehassısları bu cümlenizi okur okumaz, artık makaleye devâm etmenin pek abes olacağına hükm eder ve gazeteyi ellerinden atarlar. Fakat ben sarf-ı tedkîkât-ı psikolojiyemi daha ileriye götürmek maksadıyle bir istisnâ kabîlinden mütâlaama devâm etdim. Üslûbunuzun noksanından ve karışıklığından müteselsilen tâlî ve âlî tahsîl görmediğiniz ve birbirine zıdd ulûm ve fünûn ismi saymak merâkınızdan hîç bir ilmi veyâ fenni tamâmile okumayıp hepsinden birer parça, ma‘lûmâtınız olduğu daha doğrusu yalnız isimlerine vâkıf olduğunuz anlaşılıyor.

Müteaddid virgüllerinizle, ba‘zı yeni kelimâtınızla zannedilir ki gençsiniz, “dudaklarımız arasına dökülecek birkaç katre şampanya…” ve bunu ta‘kîb eden satırlarınızdan anlaşılıyor ki Garb medeniyyeti meraklısısınız. Ve yarım yamalak Fransızca biliyorsunuz. Hissiyâtınıza gelince şiddetle hırs-ı şiddet sâhibi olduğunuz ve bu şiddetin şuna buna hücûmla elde edilebileceğine kanâatiniz âşikârdır. Ve yine bundan anlaşılır ki siz şıksınız, bıyıklarınız garîb bir tarzdadır ve tahsîlinizin noksanı sizi garaz-kâr yapmış, her halde saçlarınızın rengi de siyâhdır. “O fuhşiyyât yuvalarını millet kendisi târ-mâr edecekdir.” Sözünden boyunuzun orta olduğu anlaşılıyor. Şimdilik yalnız isminizi söylemeyeceğiz. Fakat mecbûr ederseniz onunla berâber daha başka şeyler de söylemeğe, istemeyerek âmâde olduğumuzu şimdilik ihtâr eyleriz. Bahâ Tevfîk ” (8)

Bu uzun eleştiri yazısında Baha Tevfik, Gâve’de, alt başlık olarak ilk ve son kez kullanılan “sosyalist liberal” niteminin gazetenin savunduklarıyla örtüşmediğini, gazetenin sosyalizme ilişkin bir içeriğinin bulunmadığını, İttihat Terakki Fırkası’nın güdümünde olduğunu örnekleyerek vurgular. “Dahhâk’ın eder mülkünü bir Gâve perîşân” özdeyişinden yola çıkarak gazetenin içeriğindeki “İttihat Terakki Destekçisi Sosyalist Liberal” çizginin yarattığı düşünsel tutarsızlıklara ilişkin bu oldukça sert “polemik” yazısı, dönemin İzmir basını ve siyasal partileri arasındaki çekişmenin de bir yansımasıdır.(9)

İzmir basınında, Liberal sözcüğü, ilk kez, basınımızda İştirakçi olarak tanınacak “Sosyalist-Liberal Hüseyin Hilmi”nin yönetiminde, 12 Kasım 1908 / 19 Mart 1909 tarihleri arasında, Serbest İzmir / Liberal İzmir adlarıyla, haftada bir kez çıkan gazetede görüldüğünü anımsatarak sözümüzü şimdilik noktalayalım. (10)

DİPNOTLAR

1 - Avukat Gelibolulu Mehmet Rıfat Bey, 1895 yılında, İzmir’de, Osmanlı Kütüphanesi’ni kuran kurulun üyesi ve Osmanlı hukukuna ilişkin kitaplarıyla bilinen önemli bir aydınımızdır. Bkz.: “Mehmet Rıfat Gelibolulu”, Ö. Faruk Huyugüzel, İzmir Fikir ve Sanat Adamları (1850 -1950), ss. 377-380. Gâve’nin, 1911 Temmuz’unda ikinci kez, Kırşehirli Mehmet Fevzi Bey’in yönetiminde çıktığına yönelik bir bilgimiz olsa da İzmir’de yaşanan kan ve ateş içinde çoğu yitip giden İzmir gazeteleri gibi Gâve’nin de bu dönemine ilişkin kesin bir bilgimiz yok.

2 - M. Emin Elmacı, Bosna-Hersek’in Avusturya Tarafından İlhakı..., ss. 94-96.

3 - İzmir’de, Ekim 1908’de başlayan boykot, Avusturya ile Osmanlı Devleti arasında yapılan anlaşmanın, 26 Şubat 1909’da kabulüyle, etkinliğini yitirir. İzmir Boykotaj Cemiyeti’nin, 3 Mart 1909’da, Ahenk gazetesinde yayımladığı bildiri ile de boykot sona erer.” Bkz.: M. Emin Elmacı, y.a.g.y. , s. 97.

4 - Bir “nâmûs belâsı gibi dikilip duran” parmaklığın kaldırılması isteği, Gâve’nin 3. sayısında da sürdürülecektir.

5 - Baha Tevfik için bkz:, Rıza Bağcı, Baha Tevfik’in Hayatı, Edebî ve Felsefî Eserleri Üzerinde Bir Araştırma, İzmir, Kaynak Yay.1996 ; Mehmet Ö Alkan, “Düşünce Tarihimizde Önemli Bir İsim Baha Tevfik”, Tarih ve Toplum Dergisi, 1998, sayı: 52, ss.41-49. ; Tuncay Saygın, “Baha Tevfik ve Bilimsel Felsefe Olarak Materyalizmin Bir savunu Denemesi”, FLSF (Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi), 2016 Güz, sayı: 22, s. 263-278 , www.flsfdergisi.com.

6 - Sedâd gazetesiyle özellikle kerhânelerin işletilmesi tartışmaları çerçevesinde, sosyalizm anlayışını Gâve, gazetemiz millî, sosyalist liberal bir gazetedir” tanımıyla belirleyerek bir savunma olarak açıklar: “Sosyalizmin kerhâne fahişelerine merhamet etmek cihetindeki tatbîkatına gelince: Bizim sosyalizm sizin bilmeyeceğiniz, takdîr edemeyeceğiniz mahiyyet-i ulviyyesine vâkıf olabilmekden âciz bulunduğunuz bir sosyalizmdir. Garbdan intihâb edilen tuhm-i efkârın meşîme-i şarkda ekilerek, şark güneşi, şark muhiti, şark ruhu arasında neşv ü nemâsına çalışılan, semere-dâr olmasına vakf-ı âmâl edilen bir sosyalizmdir…”, “Sedâd Gazetesine Son Cevâb”, Gâve, No.5, 2 Kânûn-i sânî 1324 [15 Ocak 1909], ss.2-3.

7 - Bugün, bir rastlantı diyelim, Gâve’nin ikinci ve dördüncü sayıları kütüphanelerde bulunmuyor. Bu sayıların içeriklerini az da olsa Baha Tevfik’in eleştirisinden öğrenmiştik.

8 - Bahâ Tevfik, “Âmelî Psikoloji - Gâve Muharririne”, Serbest İzmir, No 17, 10 Kânun-i sânî 1324 [23 Ocak 1909 ], ss. 3-5.

9 - Y. Doğan Çetinkaya,1908 Osmanlı Boykotu / Bir Toplumsal Hareketin Analizi, ss. 317-329.

10 - Mehmet Ö. Alkan, “Bir İttihat ve Terakki Muhalifi Olarak Liberal-Sosyalist Hilmi”, Tarih ve Toplum Dergisi, sayı: 81, Eylül 1990, ss. 47-51.

Efdal Sevinçli, “Haftalık İzmir’den Serbest İzmir’e / İzmir Liberal’e”, İzmir Basın Tarihi, ss.108-112.