Çingenelerin kökenleri halâ tespit edilememiştir. Bir görüşe göre, Çingene sözcüğü, Hindistan’daki İndus Nehri kıyısında yaşamış olan Çangar veya Zingar isimli bir halktan gelir. Sasaniler devrinde, bunlar, Hindistan’dan İran’a getirilmişler ve Dünya’ya da İran’dan yayılmıştır
Firdevsi ve Hamza-i Isfahani gibi İran şairlerinin eserlerinde, Çingeneler, Luli veya Zott olarak isimlendirilmiştir. Başka coğrafyalarda, başka şekillerde isimlendirildiler. Mısır, İran ve Suriye’de Nevar, Kurbet veya Gurbet olarak bilinirlerken, Mısır’da Beramika (Bermekiler anlamında) olarak da isimlendirildiler. Macarcada Çigani, Fransızcada Sigane, İtalyancada Singari, Almancada Zigeuner olarak yazıldılar. Başka bir görüşe göre de, Çingenelerin en eski vatanlarının Mısır olduğu da iddia edilir. Türkçedeki Kıpti kelimesi, Mısır Çingenelerini tanımlar.
Hemen belirtmek gerekir ki ne Kıpti ne de Çingene kelimeleri, halklar tarafından aşağılayıcı olarak resmen kullanılmamıştır. Türkiye’de Çingene kelimesinin belirli çevrelerde aşağılayıcı anlam kazanması, bunlara Roman denilmesi, yakın devrilere ait bir olgudur. Çingeneler, Avrupa’da ilk kez Bohemya’ya geldikleri ve kendilerine özgü bir yaşam tarzı olduğu için Bohemya terimi ortaya çıkmıştır. Demirci, eyerci, kalaycı, ayı oynatıcısı, nalbant, müzikçi gibi meslekler icra eden Çingenelerin bir kısmı yerleşik hayat yaşarken, bir kısmı da göçebe hayatı tercih etmişlerdir. Din olarak da bir kısmı Müslümandır, bir kısmı ise Hristiyan (G. L. Lewis’in görüşü). Kırım, Azerbaycan ve Orta Asya’da da Çingeneler bulunur. Sovyetler devrinde, çeşitli isimlerle tanımlanmışlardır: Karaçi, Lülü, Mazang, Cugi, Kavol, Lom, Dom, Kuliab vs. mezhebi açıdan, Sünni ve Şii olarak bilinirler (Quelquejay’ın derlemesi).
YAZILI BELGE KISITLI
Çingenelerin, Bizans devrinde Helenleştirildiklerine dair veriler vardır. Osmanlı devletinin kuruluşundan beri, Trakya’daki Osmanlı sancakları (Tekirdağ, Hayrabolu, Havza, Vize, Çirmen, Kırklareli, Lüleburgaz vs.), Çingene sancakları olarak tanımlandı ve örgütlendi. Demek ki, Osmanlı devletinin kuruluşunda Çingeneler Trakya bölgesinde mevcuttular. Osmanlı idaresi, bunlarla, sadece askerlik ve vergi (cizye, ispenç ve avarız vergileri) açısından ilgilendi. Osmanlı ordusunda geri hizmetlerde istihdam edildiler. Çingeneler, siyasi iddiada (yönetme iddiasında) bulunmadıkları için, Osmanlı yazarları tarafından genellikle dikkate alınmadılar. Kendileri de kendi tarihlerini yazmadıkları için geçmişlerine ait yazılı belgeler bırakmadılar.
ANADOLU'DA ÇİNGENELER
Osmanlı idaresinin bunlara karşı ayırımcılık yaptığına dair örnekler biliniyor. Bunlardan biri, Çingenelerin at besleyemeyecekleri ve ata binemeyecekleridir. 1585 yılında İstanbul Çingenelerine böyle bir kısıtlama getirildi. Bunlar sadece eşek ve arabaya binebileceklerdi. Sultanın bu emrine uymayan Çingeneler öldürülecekti! 1568’de kılıç ve silahlarla gezmeleri yasaklandı. Osmanlı idaresi, zaman zaman Müsellem teşkilatında görevli Çingenelerin nüfus sayımını yaptırdı. Bunlar bazen ‘fesat çıkarmakla’ suçlandılar. 1914-1915 yıllarında İbradı civarında (Antalya-Akseki’de) eşkıyalık yapanların büyük kısmının Çingene oldukları belirlendi. Bunlar göçebe oldukları için geçtikleri yerlerde suç işliyorlar ama sürekli yer değiştirdikleri için yakalanamıyorlardı. 1565’te Nusaybin civarındaki Çingeneler, bir daha suça bulaşmama konusunda ‘tövbe etmeye’ zorlandılar. Malatya’da bir kısmı hapsedildi. Kefil alınarak salıverildiler. Karaman civarında ‘eşkıyalık yapan Çingenelerin’, İstanbul’a sürgün edilmesi emri çıkarıldı. 1921 yılında Karabiga’da Çingene Ali Çetesi ile Jandarma çatışmaya girdi. Kastamonu, Çan, Çankırı, Zile, Maraş, Ankara, Tokat gibi kentlerde Çingenelerin mevcut olduğu anlaşılıyor. Aslında Çingeneler tüm Anadolu’ya dağılmışlardı. Bunlar, Osmanlı belgelerinde Kurbet ve Çengiyanlar ile birlikte geçer. Çingene kadınlarının, haremlik-selamlık uygulamasına uymamaları, Osmanlı idaresi açısından bir sorun oluşturdu. Osmanlılar devrinde, Anadolu, Çingenelerin göç güzergâhı üzerinde olduğu için, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde, hatta Akdeniz adalarında göçebe olarak yaşayan Çingeneler vardı. Bunların yerleşik hayata geçmesi, Anadolu kentlerinde Çingene mahallelerinin resmi olarak oluşması, on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında olmalıdır. Bunlardan en eskisi de İstanbul’un Çingene Mahallesi olmalıdır. Zira on altıncı yüzyılda Anadolu kentlerinde müstakil Çingene mahallerine rastlanmaz. Bu durum Osmanlıların iskân siyasetinden de kaynaklanmış olmalıdır.
İZMİR'DE DURUM
İzmir’e gelirsek, İzmir, Osmanlılar devrinde müstakil bir Çingene mahallesine resmen sahip olmadı, ancak İzmir’in hem kent nüfusu içinde hem de kırsal nüfusu içinde Çingeneler, çok eskiden beri (on altıncı yüzyılda mevcudiyetleri belgelenebiliyor) vardı. Muhtemelen kökenleri, Bizans devrine kadar geriye gider. İzmir’in kırsal nüfusu içerisinde, Bornova ovasında çeltik tarımı ile meşgul olan, Urla ve Seferihisar’da meyvecilikle uğraşan Çingenelere, Osmanlı belgelerinde rastlamak mümkündür. 1575 tarihli bir Osmanlı nüfus sayımında, Türkçe şahıs isimleri taşıyan üç Müslüman erkek, Çingene olarak kaydedilmişlerdir. Bu durumda Çingenelerin kent merkezinde de yaşadıkları belgelenebilmektedir. Osmanlılar devrinde, İzmir çevresinde müstakil bir Çingene köyü de mevcut değildi. Müslüman Çingeneler, genellikle İslam köyleri ile İslam mahallelerinde Türkler ile birlikte yaşamışlardır. Özellikle Batı Anadolu’da Yörük cemaatleri içinde, Yörüklerle birlikte yaşayan Çingenelerin mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
İzmir’in kırsal nüfusu içinde Çingene nüfusun oranı yüzde 1’den bile azdır, ama tarihsel olarak, İzmir’deki Yunanlılar ve Levantenler (Avrupalılar) gibi çoğu halktan, tarihleri daha eskidir. Çingenelerin İzmir civarındaki mevcudiyeti, neredeyse Rumlar ve Türkler kadar eskidir. İzmir’in kırsal kesimindeki Çingenelerle ilgili 1580 tarihli bir Osmanlı arşiv belgesi bulunuyor. İzmir kadısına ve Sığla sancakbeyine hitaben gönderilen bu emirde, bu Çingenelerin, kalpazanlık (kalp akçe kesmekle) yaptıkları belirtiliyor, Suhte ve Levendler gibi cezalandırılmaları gerektiği ifade ediliyor, kalp akçe* basan Çingenelerin yakalanarak İstanbul’a gönderilmeleri emrediliyor.
*Yasal olmayan sahte para.