İzmirli Hüseyin Cöntürk, Ahmet Cemal ve Mustafa Şerif Onaran, farklı alanlardaki önemli çabalarıyla edebiyatımıza büyük değer kattılar. Aralarından Mustafa Şerif Onaran bizlere şiirimizde de adını sevgiyle anacağımız değerli bir iz bıraktı. Günümüz İzmir’inden edebiyatımıza güzellik katan bu üç değerli insanı, sevgi ve saygıyla anıyoruz.  

 Ahmet Cemal

Edebiyat, bir toplumun düşünce ve duygularını en derin şekilde yansıtan alanlardan biri. Bu alana emek veren eleştirmenler, yazarlar ve şairler, şehirlerin kültürel mirasını şekillendirmede öncü bir rol oynar. İzmir, sahip olduğu tarih ve kültürel birikimle, edebiyat alanında önemli isimler yetiştirdi. Hüseyin Cöntürk, Ahmet Cemal ve Mustafa Şerif Onaran da, hem eserleri hem de fikirleriyle edebiyatımıza değerli katkılar sağladılar.

A. Cemal

Hüseyin Cöntürk, İzmir’de doğmuş ve ilköğreniminden itibaren şehrin entelektüel atmosferinde yetişmiştir. Edebiyat eleştirisine bilimsel ve nesnel bir yaklaşım kazandıran Cöntürk, bu alanda öncül bir figür olmuştur. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde mühendislik eğitimi almasına rağmen, yazın dünyasına olan ilgisini kaybetmemiş ve edebiyat eleştirisi alanında çeşitli çalışmalar yapmıştır. 1955-1965 yılları arasında “Dönem” ve “Yordam” gibi dergilerde eleştiriler kaleme alarak, edebiyatımızda nesnel eleştirinin önemini vurgulamıştır.

Cöntürk’ün yazıları, eleştirinin sanatçıyı geliştiren bir işlev görmesi gerektiği fikri üzerine inşa edilmiştir. Eleştirileriyle şairler ve yazarlar için yol gösterici olan Cöntürk, yazılarında bilimsel bir titizlikle dil ve anlatım konularına odaklanmıştır. “Eleştirmeden Önce” (1958) ve “Turgut Uyar” (1961) gibi eserleri, döneminin edebiyat anlayışını kavramak için önemli kaynaklar arasında yer alır. Eserleriyle bugün dahi özellikle eleştirmen adayları ve akademisyenler tarafından örnek gösterilen bir isimdir. Hüseyin Cöntürk, Türk edebiyatı eleştirisinde nesnel-bilimsel yaklaşımın öncüsü olarak kabul edilir.

“ÇAĞININ ELEŞTİRİSİ”

Bu anlayış, şiir üzerine düşüncelerinin bir araya geldiği çağdaş bir bakış açısı sunan “Çağının Eleştirisi” kitabında zirveye ulaşmıştır. İkinci Yeni hareketiyle adının ayrılamaz bir biçimde anılması, onun bu akımı köklü bir biçimde kavrayan eleştirmen kimliğine işaret eder. Cöntürk’ün eleştirisi, modernist şiirin özüne dair geliştirilen nesnel bir anlayış ve yeni bakış açılarıyla birleşir. Onun, metne bilimsel bir disiplinden bakışı, şiir eleştirisine ciddiyet kazandıran temel yaklaşımlarının başlıca örneğidir. Cöntürk, şiiri anlamak ve eleştirmek için öz ve biçim öğelerini birlikte düşünmenin şart olduğunu savunur. Şiirde öz ve biçim meselesine dair şu sözleri bu görüşü pek iyi ifade eder:

Şiir, kendisinden ‘önce’ gelen bazı şeylerle kendisinden ‘sonra’ gelen bazı şeyler arasında yer alan bir varlıktır. Şiir dediğimiz şey, öz ve biçim birliğinden büyük de olabilir, küçük de.”

Şiir eleştirisi geleneğinde, öz ve biçim arasında bir tarafı yüceltmek sıklıkla rastlanan bir yaklaşımdır. Oysa Cöntürk, her iki öğeyi birbirinin tamamlayıcısı olarak görür ve bu ayrışmanın şiir üzerine tartışmaları kısırlaştırdığını belirtir. Şiirin, özü ve biçimi arasındaki dengenin bozulması şu tehlikeleri doğurabilir:

  • Özü fazlasıyla yüceltmek, şiiri ideolojik ya da entelektüalist bir sınırlamaya sürükler.
  • Biçime fazla odaklanmak ise, şiiri sadece bir “kelime sanatı” görme yanılgısı yaratır.

Cöntürk, şiirde öz ve biçimin birbirine kopmaz bağlarla bağlı olduğunu vurgular. Ona göre, şair bu dengeyi gözeterek, şiirinin etkisini arttırabilir. Bu bağlantı, şiirsel öznelliği ve dilin yaratıcılığını besler; “İyi bir şair, şiirin içinde ne var dışında ne var iyi bilir. O, öze ya da biçime değil, bunların birbirine olan ilintilerine önem verir.”

Cöntürk’e göre, modernist şiirin önemli bir boyutu dil ve biçimin yeniden ele alınmasıdır. Dil, bir şiirin etkisini artıracak en temel unsurlardandır. Şair, dilin olanaklarını genişleterek okuyucuyu şaşırtan ve duygusal etkiler bırakan bir yapı kurar. Kelimelerin seçimi ve dizilişi, şiirsel ün ve kimliğin anahtarlarıdır. Cöntürk bu noktada şu ayrımı yapar:

  • Şair, şiirde az kullanılan ya da yeni türetilen kelimeleri dil hazinesine ekler.
  • Geleneksel kelimeleri deforme ederek, şiirsel özelliklerini çeşitlendirir.

İkinci Yeni hareketi, bu anlayışın en çarpıcı örneğidir.

Bu akım, şiir diline yenilik kazandırmak için şairlerin gramer kurallarını bozduğu, kelime dizilişlerini farklılaştırdığı bir estetik deney alanı yaratmıştır. Cöntürk’e göre bu şiirsel cesaret, dili yeni ifade olanaklarına ulaştırmanın anahtardır; “Bugünkü şiir, dünkülerini bozan ve yeni özlerin hakkını veren bir anlayışı benimsiyor.”

Cöntürk’e göre, şiirde biçim, kelime seçiminden ritme kadar uzanan geniş bir yelpazede değerlendirilmelidir. Şair, kelimeleri seçerken özen göstermeli ve bu kelimeler aracılığıyla bir üslup oluşturmalıdır; "Bir şair kelimeleri seçer ve yerine koyar. Seçimini ne kadar iyi yaparsa şiirinin başarı ihtimali o kadar artar. Bu seçim, şairin üslubunu ve etkileyiciliğini belirler."

İkinci Yeni’nin kelime anlayışı, şiir dilinde yenilikçi bir tavır sergileyerek alışılmadık ifadeler ve jestlerle dikkat çeker. Bu, kelimenin hem şiirsel değerini hem de estetik etkisini artıran bir yaklaşımdır. İkinci Yeni şairlerinin amacı, dilin sınırlarını zorlamak ve okuyucuyu şaşırtarak yeni bir ifade biçimi ortaya koymaktır. Hüseyin Cöntürk’ün şiir eleştirisindeki en önemli katkılarından biri, nesnellik ve tarafsızlığı şiir eleştirisine kazandırmasıdır. Onun yöntemi, metni bir nesne gibi ele almak ve şiirin sorunlarına içeriden çözüm aramaktır. İkinci Yeni’yi anlamanın ve kavramanın yolu, Cöntürk’ün eleştiri anlayışını benimsemekten geçer. Bu anlayış, sadece İkinci Yeni’nin değil, genel olarak Türk şiirinin meselelerini çözmek için de önemlidir. Sonuç olarak, Hüseyin Cöntürk’ün şiir eleştirisi, modern Türk şiirine derinlik kazandıran bir perspektif sunmuştur. Özellikle şair ve eleştirmenler için "Çağının Eleştirisi" kitabı, sadece bir kaynak değil, aynı zamanda bir ilham kaynağıdır.

Çeviri ve Deneme Ustası

Ahmet Cemal, İzmir’in entelektüel dönemine damgasını vuran bir diğer önemli isimdir. Edebiyat ve çeviri alanında yetkinliğiyle tanınan Cemal, bir dönem çağdaş Alman edebiyatının önde gelen isimlerini Türk okuyucusuyla buluşturmuştur.

Franz Kafka, Rainer Maria Rilke, Stefan Zweig ve Bertolt Brecht gibi isimlerin eserlerini dilimize kazandırarak, çeviri edebiyatına büyük katkı sağlamıştır.

Ahmet Cemal sadece bir çevirmen değil, aynı zamanda bir eleştirmen ve deneme yazarıdır. “Sanat Üzerine Denemeler” (2000) ve “Bizi Yaşatanlar ve Öldürenler” (2002) gibi eserleri, sanatın ve edebiyatın toplumsal yansımalarını derinlemesine inceleyen çalışmalar arasında yer alır. İstanbul ve Anadolu Üniversitelerinde çeviri ve estetik üzerine verdiği dersler ile de akademik dünyada iz bırakmıştır. Ahmet Cemal’in kültürel birikimi, çeviri kuramlarının ötesinde bir anlam taşır; çünkü o, çeviriyi sadece bir aktarım değil, bir yeniden yaratım süreci olarak görmüştür. Ahmet Cemal’i İstanbul yıllarımda uzaktan da olsa tanıma onuruna erişmiştim. Çok zarif bir insandı. Hayatımda gördüğüm az sayıda değerli entelektüelden biriydi. Uzun yıllar Cumhuriyet Gazetesi’nde de değerli yazılar kaleme aldı. Ruhu şad olsun. Çok kıymetli bir insandı…

Mustafa Şerif Onaran:

Mustafa Şerif Onaran, hem bir şair hem de bir araştırmacı olarak İzmir’in edebiyat dünyasına kazandırdığı değerlerden biridir. Onaran’ın 1944 yılından itibaren edebiyat dünyasında şiirleriyle boy göstermesi, onun duygusal ve insanî temalara odaklanan bir üslup geliştirmesine yol açmıştır. “Unutulmuş Şiirler” adlı tek şiir kitabında, doğa betimlemeleri ve duygusal çağrışımları bir araya getirerek okurların kalbine dokunan bir anlatım yaratmıştır.

Mustafa Şerif Onaran Doktor Arkadaşlarıyla (1)

Araştırmacı kimliğiyle de dikkat çeken Onaran, 2004 yılında Rüştü Asyalı ile birlikte yazdığı “Ben Bir İnsan... Nâzım Hikmet’e Armağan” oyunuyla tiyatro alanında da önemli bir çalışma ortaya koymuştur. Cahit Külebi’yi konu alan biyografik eserleri ve Ziya Gökalp üzerine hazırladığı çalışmaları, edebiyat tarihimizin unutulmaması gereken köşe taşlarından biridir. İzmir 1927 doğumlu olan Mustafa Şerif Onaran, Namık Kemal Lisesi’nin unutulmaz simaları arasındadır. Yaşamını bir hekim olarak sürdüren Mustafa Şerif Onaran’ı 2013 yılında yitirdik. Genç kuşağımız O’nu uzun yıllar sürdürdüğü Cumhuriyet Kitap yazarlığından da hatırlarlar. Oradaki yazılarıyla da birçok genç şairin önünü açmıştır. Ruhu şad olsun. 

Hüseyin Cöntürk, Ahmet Cemal ve Mustafa Şerif Onaran, İzmir’in edebiyat dünyasına sunduğu önemli isimler olarak tarihe geçmiştir. Her biri farklı alanlarda öne çıkarak edebiyatımızı zenginleştirmiş; yazıları, eleştirileri şiirleriyle kültürel mirasımıza ölçülmez katkılarda bulunmuşlardır. Onların bıraktığı iz, şehirlerin sadece coğrafi değil, aynı zamanda düşünsel ve duygusal anlamda da birer medeniyet merkezi olabileceğini hatırlatıyor. Onları saygıyla anarken, bu yazıyı Mustafa Şerif Onaran’ın bir İzmir şiiri ile sonlandıralım:

ESKİ EV

 

Bir haziran sabahı başladı İzmir’de

Elimle koymuş gibi biliyorum.

Sabahları öyle serin öyle ince

Geçen zamana dalıyorum.

Eski günler başka türlü müydü ne?

İçimi serin tutar sabahı dinlemek.

Dürülmüş sakız kokan tahtalar üstüne,

Temiz düşler gördüğüm döşek.

Kapıyı omuzlayıp “işte geldim” desem,

İşte ben aşka tutulmuş birisi!

Annemin buruş buruş ellerini öpsem,

Doğduğum ev burası.

Babamı bilirsiniz. Şerif  Usta.

Seferberlikte çektirmiş bu resmi.

Eh işte yaşı yirmi

Tam gençliğinin üstü.

Bir kedi minderin üzerinde,

Gözleri kaynaşık bir kedi.

Öyle içten bakıyor, öyle dost ki

Bir sarışın aydınlık gözlerinde.

Kapılıp bir masalda başlayan akşama.

İçimde yürek gibi kabaran korku.

Sandıkların içinde eski bir koku

Ninemin kızlık günlerinden kalma…

Elimle koymuş gibi biliyorum,

Bir haziran sabahı başlıyor İzmir’de.

Sabahlar öyle serin, öyle ince,

Geçen zamana dalıyorum…

(Unutulmuş Şiirler)