Geçtiğimiz Cumartesi “Kadınlar” günü kutlandı. Niçin, nasıl, niye kutlandı sorularını toplum kendini sorgulayarak sormalı, kadın kavramının ne anlama geldiğini anlamalı, bunun için nelerin yapılıp yapılmadığını ortaya koymalıdır.
Kadının her alanda yaşamınızdan çıktığını bir düşünün. Bir hiç olduğunuzu anlayacaksınız. Varlığınızı borçlu olduğunuz kadınların toplum içerisindeki
konumlarını, yaratıcılıklarını, yaşama kattığı renkliliği, bilincine varıldığı gün “Kutlanacak” gün olacaktır. Ülkelerin uygarlık düzeyi, o ülke toplumunun kadınlarının ulaştığı statü ile doğru orantılıdır. Bunu unutmamalı hak ettikleri konum ve yaşam anlayışlarının gelişmesine yönelik adımlar atılmalıdır. Her alanda başarının perde arkasında onların dinamizmi ve moral değerlerinin olduğu göz ardı edilmemelidir. Onun için kadınlarımıza, yaşam biçimlerine destek vererek sahip çıkılmalıdır.
Gecikmişte olsa kadınlar gününü Nazım Hikmet’in dizeleriyle kutluyorum.
Ve kadınlar,
bizim kadınlarımız.
Korkunç ve mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarımız
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazarda
ve karasabana koşulan
ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle
bizim olan kadınlar,
bizim kadınlarımız.