Ayın altında kağnılar gidiyordu.
Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru.
Toprak öyle bitip tükenmez.
dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişmeyecekti.
Dünya Şairi Nazım Hikmet Kurtuluş Savaşı Destanı ya da Kuvayi Milliye Destanı olarak kayıtlara geçen çalışmasını; kayıtlara göre hapishanedeyken 1939'da yazmaya başlayıp 1941'de bitirir.
30 Ağustos ile birlikte en önce bu dizeler aklıma gelir. Bu dizeler sanki beni o günlere götürür. Ve o mücadeleyi sanki ben yaşamışım gibi bir düşünceye kapılırım.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk bu toplumu Kurtuluş Savaşı ile birlikte bir millet yapmayı başarmıştır. Anadolu coğrafyasındaki tüm insanları bir amaç etrafında mücadele etmeyi, bu motivasyonu sağlamak çok zor koşullarda olsa da başarılmıştır.
Ve bu mücadelenin önemli bir parçası da Nazım’ın dizelerinde hayat bulan kağnılarla kurtuluşu yaratan kadınlarımızdır. Ulus olarak verilen mücadelenin sonu sadece askeri bir zafer değil, daha sonra ekonomik ve sosyal alanda da sağlanan bir zaferi getirmesi de tesadüf değildir.
Türkiye Cumhuriyeti “Tam bağımsız, laik, demokratik, hukuk devleti” olmayı başarırken, kuruluşundun 100 yıl sonra bile temelleri sarsılmaz hale gelmiştir.
30 Ağustos Zaferi, bu günün gençleri tarafından iyi yorumlanmak zorundadır. Bugün sağlanan tüm sosyal ve ekonomik gelişmelerin arkasında Gazi Mustafa Kemal, İsmet İnönü ve diğer kurtuluş mücadelesi vardır. En önemlisi de zafere inanan kadınlı - erkekli Anadolu insanı vardır.
Bundan sonraki aşama ise bu toplumu paçalarından aşağı çekenlere prim vermeden, özgürlüklere inanmış, hukukun ve bilimin yolundan giden, uluslararası çağdaş değerlere inanan bir anlayıştır.