Sosyal medyada sıkça çocuğunun henüz 7 yaşında, muhtemelen de her birinden 200-300 kelimeyi zorla ezberlettikleri için “3 dil” sular seller gibi bildiğini iddia eden ve gururlanan ebeveynleri görmek normal oldu. Diğer grup ebeveyn 5-6 yaşındaki çocuklarının nasıl uzman gibi tablet veya telefon kullandığını ballandıra ballandıra anlatıyor. Benzer grup, günlük konuşmalarının arasına çocukları renkli çöpten adam çizdiği için “muhteşem resim” yeteneklerinden bahseden anekdotları sıkıştırmaktan büyük keyif alıyorlar. Genellikle gelir düzeyi orta veya ortaya yakın tüm bu ebeveynlerin çocukları, bir hafta içinde örgün eğitim dışında en az 3-4 kurs daha alıyor. Öyle ki çocukların haftalık programı büyük ölçekli bir şirketin CEO’sundan daha yoğun olabiliyor. Altında pek çok haklı sebep dahi olsa bu öğretim zorlaması rekabetin artması ile beraber ortaokul ve lise de tam bir bombardımana dönüşüyor. Ülkemizde başarı kriteri olarak belirlenen çoktan seçmeli testlerin soru ve cevapları hafız gibi ezberlenip iyi bir üniversite ve puanı yüksek bir bölüm kazanılırsa bu öğretim eziyeti orada tam gaz devam ediyor.

Orada da üniversite müfredatının ve akademisyenlerinin bunu öğrenmezseniz mühendis olamazsınız, “şu noktayı bilmezseniz ben buyum demeyin hiç” baskısı ile “gereksiz bilgiler alışveriş listesine” binlerce konu başlığı daha dahil oluyor. Gerçekten merak ile soruyorum, insan hayatını direkt etkileyen birkaç meslek dışında, bir üniversite öğrencisinin, tüm meslek tarihini bilmesinin hem geleceğine hem mesleğine yararı var mı? Hiç sanmıyorum. Üstelik oraya ulaşan çocukların zaten kafaları anaokulundan başlayarak milyonlarca başlıkta ilgisiz konu ile doluyken tüm bu öğretileri nasıl öğrenmeyi başarabilirler?

İleri teknoloji meslek eğitimlerinde durum daha da vahşi bir hal alıyor. Özellikle yazılım, bilgisayar, elektronik bölümlerinin derslerinde müfredat, ilgili konunun icadından başlıyor. Kitaplar dolusu tarifler ile sürüyor, sürüyor, sürüyor ama gerisini getiremiyor. O bahisler günümüzde kullanılan haline bir türlü ulaşamıyor. Çünkü müfredat o meslek dalına ait “teknoloji tarihi” dersleri ile o kadar yoğun ki güncel teknolojiyi yakalayamıyor. Değil 4 sene belki 40 sene eğitim alınsa güncel teknolojiden az biraz bahsedilebilecek. Şimdi kafanız bir “bilgi kabı” ise, zaten o kap dolu üniversiteye vardınız. Bir de üzerine bu yığınlar geldi. Sonuç mu? Her şeyden az biraz genel kültürü olan ama asıl sorun ile çözüm arasında bağlantı kuramayan “ortamda bilmiş bilmiş konuşan” gençler oluyor.

Bir yan not olarak çocukluktan başlayarak üniversitelerimizde süre gelen dikkat dağıtıcı ve kişisel egolarımızı tatmin için de klişeleştirdiğimiz eğitim anlayışı ile hayata konsantre olamayan “Z kuşağı”, “X kuşağı” olarak tanımladığımız kuşağı aslında hepimiz yaratmış olabiliriz.

Bütün bu gözlemleri neden mi yazdım? Çünkü kimse işini tam anlamı ile bilmiyor, bilemiyor, doğru yapmıyor ya da yapamıyor. Elbette ülkemizin her gün giderek azalan emek gelirleri de insanların iş konsantrasyonunu bozuyor ama kalitedeki düşmede tek sebep bu olamaz. Üstelik işin kalitesini arttırmadan da bu kısır döngüden çıkılamaz. Asıl soruna ve çözüme odaklanmak gerekiyor.

Çözüm de elbette eğitim sisteminde saklı. Temel de sorun şu; artık dünyada içerik ve bilgi üretimi her saniye geometrik ortalama ile artanken eğitim sistemi bu artışa yetişemiyor. Bir eğitim kitabını yazmak, basmak dahi ortalama 2-3 seneyi alırken anlık değişen ve artan bilgiye sahip (özellikle teknoloji alanında) alanlarda bu kitapların güncelliği yakalamasını nasıl umabilirsiniz?

Peki yanlışı kabul ettik diyelim çözüme nereden başlamalıyız?

Öncelikle eğitim materyallerinden başlamamız lazım. Teknoloji eğitiminde öğrencilere hala “kitap” diye direten bir sistemimiz var. Bu dayatma sosyal alan eğitimlerinde doğru olabilir. Ama teknoloji alanında eğitim verirken inanılmaz etkisiz ve yanlış bir dayatmadan başka bir şey değil. Kitap yerine elektronik ortam ve internet tavsiye edilmeli. Teknoloji internet üzerinde bilgi geliştiriyor. Kütüphanelerde değil! İlla ki temel noktalar okutulmak zorunda ise o bilgiler de internet alanına taşınmalı ki ilişkili diğer bilgilere ulaşılabilsin.

İkinci düzenleme de meslek dallarında “niş alanlar” oluşturulmalı. Üniversiteler bugüne kadar ileri teknoloji alanlarını sadece 4-5 dala bölebildi. Bunlar bir eksik iki fazla ile bilgisayar, yazılım, elektronik, endüstri mühendisliği başlıklarında oldu. Bu da hem öğrencide hem ileride müşterisi olacak halkta gerçek dışı şöyle bir beklentiye sebep oluyor. Örneğin bilgisayar mühendisi iseniz bilgisayara format atmaktan, bir radar sistemini kurgulamaya, bir web sitesi yapmaktan mikro işlemci üretmeye kadar her detaya hakimsiniz demektir. Elbette saçmalık ama tüm bu başlıklar aynı meslek isimi altında değil mi? Her işi yapmasını beklediğiniz bu kişilerin herhangi bir işi tam ve düzgün yapmasını ve ona göre eğitim almasını nasıl sağlayacaksınız? Bilgisayar, yazılım mühendisi çok karizma bir isimlendirme olabilir ama gerçekte tam olarak ne yaptığını hangi alanlardan sorumlu olduğunu kaç mühendis doğru olarak sayabilir bilmiyorum. Yakın zamanda yazılım mühendisliğine ayrılması dışında teorik olarak bilgisayar mühendisliği neredeyse teknoloji ile tüm alanları kapsıyor. Bu sadece bilgisayar mühendisliği için geçerli bir tespit değil, tüm mühendislik dalları gelişen dünya şartlarına göre yeniden değerlendirilip alt dallara bölünerek verilen eğitim daha özelleştirilebilir. Bu alt dallarda daha da sınıflandırılabilir. Aynı dal içinde dahi katman 0, katman 1, katman 2 gibi daha da niş alanlar oluşturulabilir. Örneğin yazılım alanında çalışacak kişileri bu ayrım ile eğitim vermek çok daha verimli hale getirecektir. Katman 0 eğitiminde bilgisayarın temel kodlama eğitimi verilebilir. Katman 1’de ise katman 0’da üretilen yazılımları kullanarak daha başka hangi yazılımların nasıl geliştirilebileceğinin eğitimi verilebilir. Pek çok yazılım mühendisi katman 1 olarak tabir edilen yazılımlardan bir haber olarak aynı yazılımları tekrar tekrar kara ekranlarda oluşturmaya çalışarak hayatlarından onlarca yılı kaybediyor. Zaten yazılmış olan bir yazılımı tekrar tekrar yeniden yazıyorlar. Sonra bir ara keşfediyorlar ki o yazdıkları yazılım zaten var ve sürekli geliştirildikleri için kendi yazılımlarında kat be kat daha iyi çalışıyor.

Üçüncü düzenleme, bilhassa teknoloji üzerine olan eğitimlerin temelden başlatılması yerine tavandan başlatılması ile yapılabilir. Önce sektöründe ekipman, malzeme veya yazılım olsun en son ne varsa o öğretilmeli. İlerleyen yıllarda bu yazılımların ve donanımların nasıl çalıştığına odaklanılmalı. Bir nevi tersine mühendislik ile konular anlatılmalı ki daha baştan mesleğe atıldıklarında karşılarına gelecek güncelden öğrencilerin haberi olsun.

Bunlar benim hipotezlerim. Ama bu yazıyı okuyan bir kendini geliştirmek isteyen bir mühendis veya bir mühendis adayı iseniz eminim ki bu düşüncelere çok karşı çıkmazdınız. Bu noktada asıl sorun aldıkları eğitimi bir pazarlama ve ego olarak gören statükocu zihniyet ile mücadele oluşturacaktır. Kıdemli olan bazı eğitmen ve mühendisler aldıkları eğitimi bir nevi kişisel pazarlama aracı olarak gördüklerinden bu eğitimin yanlış olduğunu tartışmak dahi istemiyorlar. Öyle ki halefleri olacak yeni mezun nesli de bir nevi baskılamak için bu eğitim klişelerini kullanıyorlar. Ancak dünya değişiyor. Ve teknoloji dünyanın toplam değişim hızından da kat be kat hızlı değişiyor. Eğitimi de tüm klişelerden arınmış şekilde çok koşmalı ve çok esnek olmalı. Sağlıklı günler dilerim.