Beklentilerimiz, olayların sonuçlarını ne derece değiştirebilir? Bu sorunun cevabı için yapılan bilimsel araştırmalara göre beklentiler, olayların sonuçlarını büyük ölçüde değiştirme kabiliyetine sahipler. Psikoloji ve sosyoloji biliminde bu olguya Pygmalion etkisi, Rosenthal etkisi veya kendini gerçekleyen kehanet olarak isim verilmiştir. Pygmalion etkisi denmesinin sebebi Yunan mitolojisi kaynaklıdır. Yunan mitolojisinde, hiçbir insana aşık olamayan Pygmalion isimli bir heykeltıraş çok güzel bir kadın heykeli yapar ve bir süre sonra kendi yaptığı bu heykele aşık olur. Bu aşkı ile Tanrıça Athena’ya için içten bir şekilde dua eder ve yalvarır. Athena bu duaları duyar, çabasını takdir eder ve duaları karşılıksız bırakmaz. Heykeli canlandırır. Öyle ki canlanan heykel ile evlenen heykeltıraş bir de o evlilikten çocuk sahibi olur.
Pygmalion etkinin efsanevi ismine alternatif olarak Rosenthal etkisi denmesinin sebebi de beklenti ve inançların başarıyı ne derece etkilediği üzerine ilk ciddi bilimsel çalışmanın Psikolog Robert Rosenthal ve İlkokul müdürü Lenore Jacobson tarafından yapılmış olmasıdır. İkili, bir ilkokulda yaptıkları sosyolojik ve psikolojik deneyde öğretmenlerin öğrencilerinden olan beklentilerini manipüle ederler. Dönem başında öğretmenlere öğrencilerin bir kısmının dahi derecesinde zeki olduklarını söylerler. Sonra süreci takip ederler. Öğretmenler dahi olarak bildikleri çocuklara çok daha yakın davranırlar, onları istemeden daha çok teşvik ederler. Sonuçta bu öğrenciler sınavlarda daha başarılı sonuçlar alırlar. Çalışma sonucunda da öğretmenlere söylenen inanç değiştiren söylemlerin sınav sonuçlarına olumlu yansıdığına dair bulgular ortaya konmuş olur. Pygmalion veya Rosenthal etkisine karşın başta olayların olumsuz gelişeceğine olan inançlarında olayları yine olumsuz sonuçlandırdığına dair bir söylemde vardır. Bazı noktalardan bu sonuçlar halen tartışmalı olsa da genel fikri anladınız.
Pygmalion etkisi, Rosenthal etkisi veya kendini gerçekleyen kehanet olarak da adlandırılan bu olgu, popüler kültürün ve internetin de yardımıyla giderek bir nevi kişisel gelişim kanununa dönüştü. Sizde bu olguyu daha kısa cümleler ile sıkça ifade edildiğini duyuyorsunuzdur. “Olumlu düşün ki olumlu olsun”. Veya “önce kendin inanmalısın ki gerçekleşsin”. Bu yönlendirmeler ile beraber kişisel gelişimini sağlam kazığa bağlamak isteyen hepimiz, isteklerimiz için dualar etmeye ve yoğun hayaller kurmaya devam ediyoruz. Aslında Anadolu insanı da bu olguya, jan janlı isimler ile internette popülerleşmeden çok önce de çok uzak değildi. Zaten türbelere, yatırlara gidilip edilen dualar veya gül ağaçlarına bağlanan dilekler ile inançların başarı getireceğine dair bu olguya yürekten tutkun bir halkımız var.
Fakat yine de tüm bu olumlu düşünce ve inançlar ile olayları olumlu değiştireceğimize ve başarı kazanacağımıza dair çabalarımızın çoğu hüsranla sonuçlanıyor. Çünkü bu etki söz konusu olduğunda iki önemli noktayı ihmal etmek işimize geliyor. Öncelikle hazırlık yapmadan sadece düşünce gücü ile hiçbir yere varamazsınız. Etkiye isim kaynağı olan efsaneden örneklemeye dönersek, Pygmalion dahi önce kusursuz bir heykel yapmıştır. Tanrıça Athena bu kusursuz heykeli yaptığı için Pygmalion’ın dualarını kabul etmiştir. Bu hikayeden çıkarılacak ders, sadece çok içten dua ederseniz dualarınızı kabul edilir değildir. Efsaneye göre gerçekten iyi bir hazırlık yaparsanız dualarınız kabul olur. Ve yine efsanedeki ikinci önemli noktaya dikkat çekmek isterim. Heykeltıraş tanrıçaları bile etkileyecek bir heykel yapmıştır. Heykelin güzelliğini onaylayan karar mercii de bir tanrıçadır. Yani kendinize göre iyi bir hazırlık yapmış olmanız ve yaptığınız o hazırlığa aşık dahi olmanız gelecekteki başarınızı garantilemiyor. Efsaneye göre başarıyı büyük oranda şu sıralama getiriyor. Mükemmel bir hazırlık yapmak, o hazırlığın karar merciine uygun ve etkileyici bir dille duyurulması (bu hikayenin dua kısmı oluyor) ve hazırlığın kalitesinin karar merciince onaylanması gerekiyor.
Aslında beklentilerimiz ve inançlarımız, bizi kusursuz bir hazırlık yapmak için teşvik etmiş ise o zaman kendini gerçekleyen kehanet olgusunu yaşayabiliyoruz. Ama yine de bu efsanenin içinde gizli bir nokta daha var. Şans. İyi bir hazırlık yapacaksınız, uygun şekilde dua edeceksiniz ve tam tepenizden geçen bir Tanrıça tam o anda dualarınızı duyacak. Yani şansınız hiç yoksa tüm bu çaba boşa da gidebilir. Yine de o şansı da yaratmak istiyorsak dahi önce kusursuz bir hazırlık yapmak ilk şart.
Bu yazı 30 Ağustos Zafer Bayramımız öncesine denk geldi. Yani başarı nasıl gelir sorusuna cevap arıyorsak illaki mitolojik efsanelere kadar gitmeye de gerek yok. Türkiye’mizin ismi, başarı ile eş anlamlı ölümsüz bir lideri var. Sadece onun yaptıklarını da analiz etsek yeter. Ve ilginçtir ki kendi efsanelerinden bile hiçbir ders çıkaramamış, adam gibi hiç bir sebebi ve inancı ve hazırlığı olmadan, sadece maşası oldukları emperyalistlerin istekleri için onların desteklerine güvenerek İzmir’i, Anadolu’yu işgal edebileceklerini düşünen Yunan ordusunun karşısına, kendine, milletine koşulsuz inanan ve özgürlüğe aşık, kusursuz hazırlık yapma konusunda ne Yunan mitolojik efsanelerinde ne yazılı tarihte bir örneği daha olmayan Mustafa Kemal Atatürk’ün çıkması ne kadar büyük bir ironidir. Bize özgürlüğümüzü ve ülkemizi kazandıran Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını tekrar rahmet ve minnet ile anıyorum. 30 Ağustos Zafer Bayramı’mız kutlu olsun.