Türkiye, son yıllarda içten içe dağıtmaya başlamış ekonomisini “aslanız kaplanız, kesseler acımaz” gazları ile yönetmeye çalışırken yetmezmiş gibi Dünya’nın da çivisi çıktı. Salgını, savaşı derken ekonomimiz hepten zembereği boşalmış saat gibi bir o yöne bir bu yöne çarpıyor. Bir türlü durumu toparlayamıyoruz. Şu an herkesin endişesi aynı. Ne zaman düzeleceğiz, pardon düzelmekten dahi umudu kaybettik, bari ne zaman düzelir gibi olacağız? Açıkçası bilmiyoruz. Hadi mucizeyi gerçekleştirdik, içeride Türkiye’yi bir şekilde hal yoluna koyduk. Ardından coğrafyaya bağlı makus kaderimizi nasıl yoluna koyacağız belli değil. Peki öylece, arabanın çarpmasını bekleyen far görmüş tavşan gibi duracak mıyız yani? Ülke olarak, bireysel olarak bu krizler ile nasıl başa çıkabiliriz? Bu soruları ve belirsizlikleri tamamen gideremesek dahi en azından mantıklı bir hipotez sunabiliriz. Nasıl mı? Dünya tarihi bunun için var.
Dünya ilk defa sarpa sarmıyor. Keza bu topraklarda var olmuş toplum ve devletlerde benzer sorunları yaşadı. Kimi bu sorunlar ile başa çıkmakta başarılı oldu kimi başarısız oldu ki Türkiye diye bir ülke var oldu. Sorunların ve çözümlerin ortak noktalarını ele aldığınızda çözümün İngilizce havalı versiyonu olan “inavation ” veya Türkçe’ye uyarlanmış hali inovasyon kelimesinde saklı olduğunu göreceksiniz. İnovasyon en öz tanımı ile yaratıcı fikirlerin veya buluşların ekonomik alanlara uygun hale getirilip uygulanması olarak özetlenebilir. Bu tanım içinde bahsedilmeyen nokta şu; keşif ile ekonomiye uyarlanma arasında uzun garip bir yol olabilir. Örneğin İkinci Dünya Savaşı’nı bitiren ve ABD’yi ekonomik olarak süper güç yapan keşif ve buluşların neredeyse tamamı aslında ekonomiyi güçlendirme hedefi ile yapılmayan, başta Atom bombası icadı olan silah ve savunma sanayi buluşlarıdır. Bu silahlar önce savaşı kazandırmış, ardından ABD ekonomisini dolaylı yoldan bir başka seviyeye çıkarmıştır.
Maalesef ki tarihe bakıldığında güvenlik ve savunma buluşlarının insanlığın tümü için en ufak bir etik ve ahlaki yararı, değeri olmamasına karşın ülkelerin geleceğini ve ekonomisini ilk etkileyen unsurlar olduğu alenidir. Türkiye de benzer düşünce ve zorunluluklar ile savunma yatırımlarına hız verdi. Ama bu bakış açısı çok eksik. Sadece silaha yatırım yapmanın ne derece başarılı olduğu çok tartışmalıdır. Çünkü maalesef zorunlu olsa da sadece silah icadı üzerine kurulu bir inovasyon açık arttırma gibi ilerler. Karşı taraf da hep sizden bir adım önde olmak için çabalar. Ve yine İkinci Dünya Savaşı’nda Japonya’nın çok yakından deneyimlediği gibi şehirlerinize atom bombası atılması ile son bulabilir. Yani tüm geleceğinizi sadece silah geliştirmeye odaklamak bahsi düşünebileceğinizden çok daha büyük şekilde kaybetmenize neden olabilir. O yüzden ülke olarak ekonomik çıkış için yapılacak ilk iş savunma sanayinizi kuvvetlendirmek olsa da bu inovasyonları sadece caydırıcılık için kullanmalı, mümkün olduğu kadar savaşa girmekten uzak durmalı ve oluşturacağınız güvenlik şemsiyesi altında ekonominin diğer sacayaklarını da aynı anda kuvvetlendirmek zorundasınız. Bu sacayakları sırasıyla enerji sektörü ve ardından katma değeri yüksek, ileri teknoloji ürünleri üretimidir.
Ülke olarak bu üç sacayağını ne kadar geliştirebilirsek o oranda karanlık bulutları aralayabiliriz. ABD, Çin ve Rusya’yı kendine boşuna rakip olarak görmüyor. Çin’in tam da bu üç noktada gerçekten büyük inovasyon girişimleri var. Çin’in savunma sanayi gelişmeleri zaten herkesçe malum bir konu. Ardından pek fazla haberiniz olmasa dahi Çin, güneş reaktörleri ile sınırsız enerjiyi elde etmenin peşinden gidiyor. Ve son olarak kuantum teknolojisinde gelişerek, her bilgisayar sistemini kırabilecek ve kendisi ise asla kırılamaz bilgisayar sistemleri üzerinde çalışıyor. Rusya ise durdurulamaz füze teknolojisi üzerinde çalışmalarını her geçen gün ilerliyor. Enerji sektöründe ise Dünya’nın en önde gelen petrol ve doğalgaz tedarikçisi. Çin veya ABD kadar olmasa da bir şekilde teknoloji ürünü de üretmeye çalışıyor. Tüm bunlar Dünya’nın çehresini değiştirecek asıl gelişmeler olacak. Ne zaman bu icatların çok daha fazla devreye alınmaya başladığını duyacaksınız işte o zaman Dünya yeni düzenini oluşturmuş olacak.
Peki kişisel olarak ne yapabiliriz? Elbette kişisel olarak da inovasyona devam. Tüm sıkıntılı ekonomik zamanların da ortak noktası çoğunluğun, büyük bir umutsuzluğa sürüklendiği zamanlar olmasıdır. Böyle anlarda kurum ve kişilerin en son aklına inovasyon gelir. Herkes ilk iş tasarrufa yöneliyor. Bu bir noktaya kadar doğru bir yaklaşım olsa da bazen batmayı yavaşlatmanın dışında bir çözüm olmuyor. Siz herkesten farklı olarak bu zamanı inovasyon için değerlendirirseniz sadece ayakta kalan değil, ilk sırada olan olacaksınız. Üretiminizi ve ürününüzü daha iyi hale getirmek veya basit gelse dahi web sitenizi geliştirmek, hiç olmadı kişisel olarak kendinizi geliştirmek bile inovasyon zincirinizin bir parçası olarak krizlerden çıkışın asıl anahtarıdır. Sağlıklı günler dilerim.