Hükümet, devletin kontrolünde bir otomobil markası yaratma macerasına başladığında bu girişiminin kesinlikle ilk hedefi halkının gelir seviyesine uygun erişilebilir bir otomobil üretmek değildi. Hem otomobil altyapısı olarak seçilen elektrikli altyapı hem bazı noktalarda ultra-lüks segment sınıfına hitap eden tasarım tercihleri Togg markasının bir halk otomobili olamayacağının açık ilanıydı. Kervan yolda ilerlerken fark edilmeye başlanmış olmalı ki halkımızın yüzde 90’ı, 30 sene aralıksız bu amaç için çalışsa dahi bu otomobilin ancak pilini alabilecek, 'o zaman bir şeyler yapalım' dendi. Daha bolca ek düzenlemeye ihtiyaç duymasına karşın Togg fiyatını etkileyecek yasal düzenlemelere getirildi. Muhtemeldir ki yine de araç, satışa sunulduğunda fiyatı, ortalama 2+1 ev kadar olacak. Fakat haberlere konu olan yeni düzenlemeler ve aracın Ironman filminden çıkmış gibi duran görünüşü ve özellikleri sayesinde Togg, şimdiden Türk halkı için oldukça çekici hale geldi. Konuştuğum ve izlediğim herkes aracı çok merak ediyor hatta satın almak için büyük bir istek duyuyor. Peki gerçekte Togg dahil, elektrikli otomobiller övüldüğü kadar hem enerji, hem çevre, hem kullanım maliyeti sorunlarına mucizevi çözüm mü? Gelin şimdi elektrikli otomobillerin biraz da karanlık yüzüne bakalım.
Öncelikle elektrikli otomobilden bahsedince aklınıza kocaman büyük bir pil gelmeli. Çünkü pil takımı, elektrikli bir aracın içindeki en önemli bileşendir. Pil, elektrikli aktarma organının yanı sıra bir otomobilin içindeki tüm elektronik aksamın da güç kaynağıdır. İçten yanmalı motorlu bir arabanın motor bloğuna benzer olarak bir elektrikli aracın menzili, gücü ve genel sürüş deneyimi doğrudan pil paketinin gücüne ve verimliliğine bağlıdır.
İlk sorun şu ki, elektrikli araçlar için üretilen pil bataryaları, madenciliği oldukça zor olan lityum, kobalt, nikel, neodimyum ve disprosyum gibi nadir toprak minerallerine ihtiyaç duyarlar. Bu mineraller aynı zamanda, topraktan çıkarıldıklarında çevre için çok zehirlidir. Bu minerallerin madenciliği yerel su kaynağına zarar verebilir, yerel faunayı öldürebilir ve toprağı kirletebilir. Ayrıca elektrikli otomobilleri, “işte Dünya’yı kurtaracak muhteşem ürün” diye lanse eden otomobil üreticilerinin, en büyük kobalt madencisi ülke olan Kongo madenlerinde seneden seneye katlanarak artan oranlarda “çocuk işçilerin” kullanılmasına göz yummaları da ayrı bir ironidir. Çevre ve insanlık için bir iyi haber şu ki lityum pil paketleri diğer çinko bazlı pillerin aksine geri dönüştürülebilir.
Ancak bu pillerin geri dönüştürülmesi de çok zordur. Geri dönüşüm sisteminin çevreye zararı olmaması için kapalı devre çalışması gerekir. Tesla, sadece otomobillerinin kalitesi yüzünden değil, kendi pilini ürettiği ve kapalı devre bir geri dönüşüm kurabildiği için de şu an dünyanın lider elektrikli otomobil üreticisi sayılıyor. Yani bir pil fabrikası ve bir elektrikli otomobil üretici olmak istiyorsanız pil paketlerinden ham mineralleri geri kazanımı kolaylaştırmaya ve çevre dostu pil paketi tasarımlarına daha fazla kafa yormanız gereklidir.
İkinci sorun şarj üniteleri ve elektrik kullanımı olacak. Şu an bir elektrikli otomobille İzmir’den Van’a gitmek her babayiğidin harcı değil. Şu an bunu deneseniz Anadolu içine ilerledikçe nadir olarak şarj istasyonu bulabilirsiniz. Üstelik bulsanız ve kullandıklarınızın hepsi hızlı şarj istasyonu olsa dahi şarj süreleri yüzünden yolculuk en iyimser tahmin ile içten yanmalı araçlara göre 2 kat uzun sürecektir. Çok iyimser biri iseniz, önce yakın zamanda ülkenin her yanına şarj istasyonu kurulacak deyip ardından otomobilin kullanım maliyeti de çok düşük ama diyeceksinizdir. Hayal kırıklığı yaratmak olacak ama tüm ülkeye elektrikli otomobili yayıp, ülkenin tüm köşesine şarj istasyonu kurduğunuzda elektrik kullanım miktarımız geometrik ortalama ile artacak. Dünya şimdiden büyük bir enerji krizi ile boğuşuyorken ve elektrik faturalarımız şimdiden 2’ye, 3’e katlanmışken ben bu iyimserliği paylaşmıyorum. Üstelik devasa hale gelmiş enerji açığını, Türkiye ve dünya ülkeleri, HES, kömür santralleri ve daha ironiği nükleer santral sayılarını artırarak kapatmaya çalışıyor. Bu durum, elektrikli otomobillerin kullanımı yaygınlaştıkça dünyaya belki de karbon yakıtlı otomobil kullanımından çok çok daha büyük çevresel zararlar verecektir.
Özetle, hem ekonomik hem çevresel anlamda büyük mucize diye sunulan elektrikli otomobillerin hala karanlıkta kalan çok yönü ve sanılandan çok daha uzun bir gelişim süreci var. Büyük bir heyecan ile ilk olarak, elektrikli otomobillerin müşteri istekleri ve memnuniyeti sorunlarına odaklanıldı. Otonom sürüş, geniş LCD ekranlar, egsantrik açılan kapılar gibi müşteri odaklı istekler ekonomik ve çevresel kaygıların önüne geçmiş gözüküyor. Öte yandan kabul edilmeli ki elektrik otomobil tercihi Türkiye için doğru bir tercih oldu. Çünkü çıkabilecek hiçbir sorun, Türk halkının teknolojiye olan tutkusunun önüne asla geçemez. İlginç bir şekilde insanımızın eğitim seviyesi ne olursa olsun yeni bir teknoloji kullanmaya bayılıyor. Umarım bu seferde ülkesel teknoloji bağımlılığımız ve merakımız tüm sorunların üstesinden gelmemizi sağlayacak. Sağlıklı günler dilerim.