“Düştü Kubilay'ın başsız gövdesi
Bir Çınar dalı gibi yere.
Sarktı yakasından, anasından gelmiş
Mavi çiçek-mor çiçek gibi bir çevre.”
Yıl 1971, Aralık ayı ortaları.
TRT'de yapımcıyım. Menemen Olayı ile ilgili program metni yazıyorum.
Bir ay kadar önce, olayın geçtiği zaman Başbakan olan İsmet İnönü'ye mektup yazarak, konuya ilişkin düşüncelerini öğrenmek istediğimi bildirmiştim. “Cevap gelmiş olsa, ne iyi olurdu” diye düşünürken, odama, omzuna çapraz asılmış çantasıyla postacı girdi:
Şadan Gökovalı'yı arıyorum.
Buyrun, benim.
Özel ulak mektubunuz var.
“Alındı” kağıdını imzalayıp zarfı aldım. Üzerinde:
“İsmet İnönü- Özel” yazıyordu.
Öyle bir çığlık atmışım ki; TRT'nin Kültürpark'taki baraka binaları yıkıla yazdı.
Doğal olarak, odama doluşmalar. Neredeyse mektup, daha ben okumadan kapılmaya çalışılırken paramparça olacak...
Nihayetinde, İzmir Radyosu'nun simge ismi, Baş Spiker Günay Oğuz kaptı mektubu ve İnönü'nün sesini taklit ederek okumaya başladı:
“Kubilay'ın şehit olduğu olay, taptaze olarak belleğimdedir.”
İsmet Paşa'nın verdiği bilgilerle taşlar yerine oturmuş; Menemen Olayı gözümde canlanmıştı.
“ 23 Aralık 1930'dur,
Gece yeşilimsi, dağlar ak.
Bir altın çizgi gibi, yerle gök arasında
Gün doğdu doğacak.
Yalancı Mehdi Derviş Mehlet
Yürümüş Manisa'dan sarı su gibi...
Beş-on adamıyla Menemen'e varmak üzere
Yılan uykusu gibi...”
Manisa'nın Eseköyü'nde çöreklenen küçük bir grup insan, ellerinde yeşil bayrakları... Üzerinde “İnna fetahne leke (Allah adına fetih) yazılı. Ağızlarından salyalar saçarak haykırıyor:
Şeriat isterüük, şeriat isterükk!.
Sabah namazı vaktiydi. “Şeriat isterükçü grup camiye girdi. Namaz bitiminde yaydılar yalanlarını:
Ankara alınmıştır, İstanbul alınmıştır. İşte gelmekte 100 bin kişi. Halife ülkeye girmek üzere. Öğleye kadar yeşil sancak altında toplanmayanlar kılıçtan geçirilecektiir !
Cemaatten ve dükkanını yeni açmakta olan esnaftan, bazıları meraktan, isyancıların arasına katıldı. Kalabalığın artması üzerine, Menemen Kışlası Komutanı Yüzbaşı, yedek subaylığını orada yapmakta olan Mustafa Fehmi Kubilay'ı görevlendirdi:
Git bakalım, beş – on serseri isyana kalkışmış. Git, bastır:
“Başüstüne Komutanım, dedi Kubilay,
Geçti takımının önüne.
Sevinçle başladı 'Günaydın' diyerek
Yeniden başlayan güne.
Aktı Kışla'nın bulunduğu tepecikten
Alana ulaştı bir solukta.
Gün daha doğmamıştı, kuş erken,
Aydınlıklar birikmek üzereydi gökteki olukta!”
Kubilay önce kalabalığı uyardı:
Ne yapıyorsunuz reziller? Hükümete karşı mı geliyorsunuz? Çabuk dağılın!
Gözü dönmüş Derviş Mehmet:
Urun kafire, diye bağırdı.
Kubilay, birikenleri ürkütmek üzere, askerlere ateş emri verdi.
Yazık ki; askerlerin silahlarında manevra mermisi vardı.
Kendisinin vurulmadığını gören Derviş Mehmet:
Görüyor musunuz, bana kurşun işlemiyor, Ben mehdiyim!
“Gözü dönmüş, yüreği sönmüş Yalancı Mehdi,
Çekti tabancasını, ateşledi aydınlığa.
İlk kuşlar öterken
Ak anasından süt emerken bir ak tay!”
Çareyi kaçmakta uman genç subay, oraya koştu, buraya koştu. Sonunda kıstırıldı. Sahte Mehdi, kör bir bıçakla genç askerin boynunu kesti:
“Düştü Kubilay'ın başsız gövdesi
Bir söğüt dalı gibi yere.
Karanlık, aydınlığa ererken
Sonsuzluğa ere ere.”
Hayırlı bir iş yaptığını sanan azgın isyancı, haykırarak durdu:
-Kan haramdır ama,
Bunun kanını içmek helaldir!
Götürdü avuç avuç sarı ağzına
Şehit Kubilay'ın altın kanını,
Doldu iğrenç avurdu...”
Kalkışmanın bu boyuta ulaşması üzerine, Kışla'dan yeni bir birlik gönderdi. Bu kez, erlerin tüfeklerinde gerçek mermi vardı. İlk ateşte birkaç isyancı öldürüldü, bazıları kaçıp dağlarda-ormanlarda hayvan hayatı yaşadı. Yakalananlar yargılanıp 28'i ayaklanma girişimini yaptıkları meydanda asıldı.
“Düştü Kubilay'ın başsız gövdesi
Bir zeytin dalı gibi bir yere,
Düştü cebinden bir kitap,
Açıldı göklere...”
Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal, zamanın Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak'a yazdığı taziye mesajını şu sözlerle bitiriyordu:
“Büyük Ordu'nun kahraman genç subayı, ülkücü Cumhuriyet öğretmenleri topluluğunun değerli üyesi Mustafa Fehmi Kubilay, temiz kanıyla Cumhuriyet'in hayatiyetini tazelemiş, güçlendirmiş olacaktır.”
Zamanın Başbakanı İsmet Paşa, bu satırların yazarına gönderdiği mektubu şu satırlarla sonlandırıyordu:
“Kubilay; devrim uğruna, vatan sevgisi ve bütünlüğü yolunda, yalnız başına, kuvvet hesabı yapmayan bir ülkücü yurtseverin örneğidir... Bunca yıldan sonra taze, canlı bir minnet duygusuyla Kubilay'a saygılar sunmaya kendimizi borçlu bilmeliyiz.”
Bugün Menemen'in en yüksek noktası olan Yıldız Tepe'de heykeltraş Ratip Aşır Acudoğu imzasını taşıyan Kubilay Anıtı'nın kaidesinde şu sözler yazılıdır:
“İNANDILAR DÖĞÜŞTÜLER ÖLDÜLER
BIRAKTIKLARI EMANETİN BEKÇİSİYİZ...”
NOT: Metindeki şiirler, Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın “KUBİLAY DESTANI” adlı kitabından alınmıştır.