Farklı düşüncelere, farklı yaşam biçimlerine ve yaşantılara tahammül edemeyenleri, bu çeşitliliğin zenginlik olduğunu fark edemeyenleri görünce üzülüyor insan ister istemez. Karşımızdakinin ne yaşadığını bilmeden, nasıl bir kültürden geldiğini araştırmadan, aile bağlarının nasıl kurulduğunu düşünmeden peşin hüküm vermeye bayılıyoruz. İstiyoruz ki bizim gibi düşünsün, istiyoruz ki yaşadığımız topluma uysun.
Bu sürü psikolojisi hegemonyasıyla yetişen, bu düşünceden çıkamayanlar, yaşadıklarının farkına varmadan göçüp gidiyorlar bu dünyadan. Çünkü farkında olmadan dahil edildikleri sistem bakış açılarını kapatıyor, görüş alanlarını daraltıyor. Bundan rüyalarınız bile etkileniyor ama siz bunun farkında bile varamıyorsunuz...
***
Esra İnal, kendi hayatından kesitler alarak yazdığı ve oynadığı 8 Saniye filminde, rüyalarındaki değişimi takip eder, korkularının üzerine gider ve çevresindekilerin ne dediğini önemsemeden yaşamını yeniden kurgulayarak mutluluğu yakalar.
Biliyorum birçoğumuzun yaşadığı kötü anları ve travmaları var. Hatta büyük sağlık sorunları... Hiçbir şey söylendiği kadar kolay değil ama yine tüm bunları aşmak ve değiştirmek bizim elimizde...
Sizi, Willard Wigan ile tanıştırmak istiyorum. O, disleksiden muzdarip olduğu için okuma güçlüğü çekmiş ve okulda tutunamamış bir gençken, bugün çok zengin bir sanatçı olmayı başarmış bir adam. Küçük işlerle uğraşıyor ve çok büyük paralar kazanıyor. Çevresindekilerin "boş şeylerle uğraşıyorsun" laflarına kulaklarını tıkadığı için bugün bu noktaya gelmeyi başarmış. Gece gündüz demeden inandığı ve kendini mutlu eden bir çabayı ortaya koyduğu için bugün insanlar ona çok daha fazla saygı gösteriyor ve binlerce dolar değerindeki eserlerini almak için yarışıyor.
Benim küçük işler dediğime bakmayın, bir mikro heykeltıraş olan Wigan, küçük, çok küçük eserler yapıyor. İçlerinde, bir dikiş iğnesinin deliğinde Michelangelo’nun Sistine Şapeli’nin tavanına çizdiği meşhur resme bir gönderme yaptığı heykel de var, Son Yemek tablosunun bir benzeri de, bir toplu iğnenin üstüne inşa ettiği kentler de ya da sakalından aldığı bir kılı şeffaflaştırıp içinde altından yaptığı bir motosiklet heykeli de...
Wigan, “Yapmak istediğim şey, küçük şeylerin aslında en büyük şeyler olabileceğini dünyaya göstermek” diyor.
Günlük koşuşturma içinde atladığımız öyle çok şey var ki... Arada bir durun ve bir çiçeğin kokusunu içinize çekin. Yediğiniz bir meyvenin dilinizin üzerinde bıraktığı etkiyi keşfedin. Nefes alış verişinizin bedeninize nasıl yayıldığını duyumsayın. Etrafınıza başka bir gözle bakmaya çalışın, farklılıkların tadını çıkarın...
Eski bir deyiş vardır: "Bir şeyi görmemeniz onun orada olmadığı anlamına gelmez.”
Aile Dizimi'yle yeni bir keşif
Yaşantınızda birbirini takip eden benzer sorunlarla boğuşuyor, içinizde nerden geldiğini bilmediğiniz bir hisle yaşıyorsanız belki Aile Dizimi ile bir çıkış kapısı bulabilirsiniz. Aile Dizimi, aile sistemimiz içinde işleyen, saklı dinamiklerin açığa çıkarıldığı güçlü ve etkili bir metot. Bu sistemik yaklaşım, kişiyi tek başına bir birey olarak algılamak yerine, daha büyük bir bütünün (bir aile sisteminin) bir parçası olarak ele alıyor. Böylece kişinin bireysel davranışları, duygu ve tavırları sadece o kişinin ait olduğu bu yapı altında anlaşılabiliyor. Dizimler, ait olduğumuz aile sistemini düzenleyen görülmez ve şimdiye kadar zikredilmemiş kurallara berraklık getiriyor. 15-16 Nisan tarihlerinde İzmir'de olacak olan Rumen Yankulov ile sorularınıza yanıt bulabilirsiniz. Daha detaylı bilgi ve kayıt için: 0555 873 05 01