Seçim sonuçlarının yarattığı düş kırıklığından sıyrılmak için, sanatın sağaltıcı gücüne sığınmaya ne dersiniz… Karanlığın sonsuza dek sürmeyeceğini biliyoruz madem, öyle ise zaman güç toplama, öz eleştiri yapma zamanıdır. Bu süreçte, kara mizah günümüz gerçekleri ile baş etmekte yararlanabileceğimiz etkili bir ilaç olabilir.
Büyükşehir Belediyesi, İzmirlilere yaz akşamlarında keyifli bir seçenek sunuyor. Kültürpark’da düzenlenecek konserler ve film gösterileri ile… Bu ay, önümüzdeki Salı’dan başlayarak, her Salı akşamı ‘uzun havuz’un yanı başında film gösterileri ve söyleşiler düzenlenecek. Dört filmi seçme işi benden istenince, sevdiğim filmleri gözden geçirip, aralarından ‘kara mizah’ ögesi içeren, izleyiciyi eğlendirirken, eleştirel bir bakış sunan yapımları önermeyi düşündüm. Uygun görüldü, işe koyulduk…
Önümüzdeki Salı akşamının filmi “Kelebekler”. Bu yıl, ABD’nin en önemli film festivali Sundance’den başlayarak pek çok uluslararası festivalden büyük ödüllerle dönen film, genç yönetmenlerimizden Tolga Karaçelik’in imzasını taşıyor. İlk iki filmi, “Gişe Memuru” ve “Sarmaşık”ta insanımıza ve toplumsal yapımıza ilişkin önemli tespitler yapan Karaçelik, bu kez kır-kent çelişkisinden, çözülen aile bağlarına, çeşitli temalara değiniyor, ironik bir bakışla.
Ölümlü dünyada “fazla da şey etmemek” lazım derken, bizi hatalarımızla, yetersizliklerimizle yüzleştirmekten geri durmuyor. Kahkahalarla gülüyoruz halimize… Ne babasının cenazesine astronot kıyafetiyle katılan oğulu, ne de inancını sorgulamaya başladığı için cenaze namazını kıldırmadan kaçan imamı yadırgıyoruz. Yaşadığımız hayat da, ölüm kadar saçma değil mi?
Tolga Karaçelik, gerçek olanla ‘absürd’ü öylesine ustalıkla harmanlıyor ki, filmin bir tondan diğerine atlaması hiç rahatsız etmiyor izleyiciyi. Nostalji ve duygu yüklü bir sahneden, fantastik bir sahneye geçiveriyor. Bir Brecht oyunundaki gibi eğlendirirken eleştiriyor, sorgulatıyor… Bu ustalığa şapka çıkartmak için, Kültürpark’ta buluşalım diyorum. Filmden önce, “Kelebekler”in iki muhteşem oyuncusu, Tuğçe Altuğ ve Tolga Tekin’le yapacağımız söyleşinin de çok keyifli geçeceğine kuşkum yok.
Sorunlu baba-çocuk ilişkisinden inancını sorgulayan imamlara, “Kelebekler”le “Ahlat Ağacı” arsında pek çok ortak unsur var. Bu yılın hiç kuşkusuz en iyileri olan bu iki film de, günümüz toplumunda aşınan, unutulan değerlerden -farklı üsluplarla- söz açarken, umutla umutsuzluk arasında gidip geliyor. Astronotun inadı ile, kuyu kazmayı babasının bıraktığı yerden sürdürmeyi seçen genç öğretmenin kararında benzeşen yanlar var. Elbette, Nuri Bilge Ceylan’ın kahramanının seçimi daha trajik. Kurtulmaya çalıştığı babasının yazgısını sürdürmekten başka seçeneği kalmayan bir taşra aydınının seçimi… Kültürpark’ta “Kelebekleri” izledikten sonra -izlediyseniz, bir kez daha- “Ahlat Ağacı”nı izleyin derim, gösterimden kalkmadan.
Kara mizahtan zevk alanlar, sonraki haftalarda da Kültürpark’taki film gösteri ve söyleşilerini kaçırmayacaklardır. “Leyla ile Mecnun”un Mecnun’u Ali Atay, yönettiği “Ölümlü Dünya”da, günümüzün mafya düzeniyle dalgasını geçiyor. Filmde kaç kişi ölüyor sayamadım, kahkahalarımın sayısını da… Sinemamızda kara mizahın en keyifli örneklerinden biri olan Ümit Ünal’ın “Sofra Sırları”, toplumumuzda kadının yazgısını anlatıyor. Seren Yüce’nin “Rüzgarda Salınan Nilüfer”i ise, burjuva ailesindeki ikiyüzlülüğü, tatminsiz bireylerin yazgısını…