İşsizliğin tavan yaptığı bir ortamda, bırakın kurban kesmeyi, evine et götürebilen ailelerin sayısının giderek azaldığını görebilmek için kasap olmaya gerek yok. Evlerde kazanlar kaynayamıyor ama cadı kazanları fokur fokur… Geçen gün Meclis’te bir soru önergesi veren CHP milletvekili Mahmut Tanal, bazı sanatçıların TRT’de program yapmasını, hatta ekrana çıkmasını engelleyen bir ‘ambargo’ listesinin olup olmadığını sordu. Elbette, ‘yok böyle bir şey’ deyip geçecekler. Nasıl olsa, parmak hesabıyla çoğunluktalar. Ama, hepimiz biliyoruz, yalnızca TRT’de değil, tüm medyada geçerli ‘kara liste’lerin var olduğunu…
Tek renkli-tek sesli bir televizyon yetmiyor siyasi iktidara. Medyanın %95’ini kontrolü altında tutmak da yetmiyor. Çünkü gençlerin ilgisinin sosyal medya üzerinde yoğunlaştığını biliyorlar. Gençlerimizin zekasıyla, mizah duygusuyla baş edemedikleri için bu -görece- özgür ortamı sansürle dizginlemeye çalışıyorlar. Twitter, facebook, youtube gibi sosyal medya hesaplarına getirilen sansürlerin (içerik kaldırmaların) yanı sıra, dijital medyaya (web sitelerine) ilişkin erişim engellerinde de dünyada rakip tanımıyoruz. Dün sabaha karşı Meclis’te kabul edilen Sosyal Medya Yasası ile, ‘muhalif’ hesaplar (fişlenerek) ve içerik sağlayan platformlar (Türkiye’de temsilci bulundurmaya zorlanarak, reklam almalarını engellenerek) kontrol altına alınıyor. Okuru ‘sakıncalı’ içeriklerden korumakmış bu düzenlemelerin amacı! Siz hiç ırkçılığı, ayrımcılığı savunan sosyal medya kullanıcılarının engellendiğine tanık oldunuz mu? Ben hatırlamıyorum…
Yeni yasayla, sosyal medyada sakıncalı bulunan paylaşımların hafızadan (internet arama motorlarından) silinmesi olanaklı hale geliyor. Hukuk devleti olmaktan giderek uzaklaşan, demokrasinin askıya alındığı ülkeler arasında yerimizi alıyoruz. İran, Kuzey Kore ve Çin’in yanında… Sosyal medyaya çeki düzen vereceğinize, kendinize çeki düzen vermeyi düşünseniz diye soruyor muhalefet. Öyle bir şey olmayacak elbet. Halkımız uyanıncaya kadar, bu böyle devam edecek…
Sosyal medyaya tehdit yasasının Meclis’te alelacele kabul edildiği haberini dinlerken, aklıma bir oyun düştü: “Cadı Kazanı”. Büyük yazar Arthur Miller’in oyunu. Hani, bu oyun oynandığı sırada AKM’yi yakmışlardı. Hatırladınız mı? 17. yüzyıl sonlarında Amerika’nın Salem kentinde ‘cadılık’ suçlamasıyla idam edilen masum insanların öyküsünü anlatırken, 1950’li yıllarda, demokrat/solcu aydınları ‘komünist’likle suçlayan Mc Carthy’ci rejime esaslı bir eleştiri yöneltmişti. Günümüzde, cadı kazanları kaynatmaya çalışan rejimler arasında ülkemiz de yer alıyor ne yazık ki. Bizim ‘kazan’lara atılmak için en önemli neden, ‘Reis’e ve yakın çevresine ilişkin eleştiri yöneltmek… Yolsuzlukları, hırsızlıkları deşifre eden, günlük koronavirüs skorlarına inanmayan, Ayasofya’daki ‘kılıçlı hutbe’yi eleştiren, küçük çocukları taciz eden din tüccarlarını teşhir eden paylaşımların ‘sakıncalı içerik’ olarak tanımlanarak, silinmesinin önünde hiçbir engel kalmıyor. Elbette, mahkeme kararıyla!
Geçen hafta sosyal medyada yaygınlaşan ‘Aksaçlılar Sesleniyor’ ve benzeri çağrıların sesinin kısılması kolaylaşmış oluyor bu yasayla. Hiçbir yargı kararı olmaksızın tam 1000 gündür ‘içerde’ tutulan sanat destekçisi ve insan hakları savunucusu Osman Kavala’nın serbest bırakılmasını istemek, kadına yönelik şiddete karşı bir güvence oluşturan ‘İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak da ‘sakıncalı içerik’ olarak damgalanabilir bundan böyle… Kurban Bayramınız kutlu olsun!