Türkiye’nin 'süper lig'inde, ligin bitimine bir hafta kala 37'nci haftada (tıpkı geçtiğimiz yıl olduğu gibi) Galatasaray-Fenerbahçe derbisi oynandı. İyi bir futbol izleyicisi olarak onun da ötesinde bir spor sever olarak çok isterdim ki futbolu konuşalım, tribünlerin güzelliğini, ya da iki kulübün zekice ve tatlı atışmalarını konuşalım. Ama ne yazık ki yine olmadı!
***
Biz bu ülkede, futbolu sahada bırakmayı öğrenemeyeceğiz. Biz yine maçın ardından günlerdir saha dışı olayları konuşuyoruz. Maçın değerlendirmesini spor yorumcuları zaten yaptı ve yapıyor peki ya bu öfke, bu yaşananlar? Üstelik bu kez taraftarları değil, futbolcuları, antrenörleri, başkanları, hakemleri, federasyonu konuşuyoruz. Yine neresinden baksanız elinizde kalıyor. En başa dönelim. Derbiler neden fikstüre yerleştiriliyor da diğer tüm maçlar gibi özgür bırakılmıyor? Anlıyorum, iki yıldır belki heyecanı arttırmak, belki izlenme oranları vs. gibi düşüncelerle derbi 37'nci haftada oynatılıyor. Ama sonuç iki yıldır hüsran! Geçen yıl zaten Galatasaray’ın şampiyona sıfatıyla çıktığı ve hiçbir heyecanı kalmayan bir derbi, bu yıl ise heyecandan çok gerginliğin en üst seviyede olduğu bir maç… Evet bu yıl şampiyonluk yarışı son haftaya taşındı, ama “heyecan” derseniz orası kocaman bir soru işareti. Bu maçın, hatta bu yıl ligin tanımı bence “gerginlik”. Peki bu noktaya nasıl geldik? Ne yazık ki Türkiye’nin güzide dediğimiz kulüpleri ligi bu noktaya taşıdı. Kulüpler derken biraz daha net konuşmak gerekirse kulüp başkanları diyebiliriz. Kimseyi hedef göstermek niyetinde değilim ama yaşananlar bir spor sever olarak beni artık çok sıkıyor o yüzden de yazmak, konuşmak zorunda hissediyorum.
***
Taraftarlar atışır, futbolcular atışır, yeri gelir teknik direktörler atışır ama bunlar bile hep belli bir seviyede kalır. Ben bu kadar yıldır hatırlamıyorum ki, kulüp başkanları seviyesinde bu kadar sert, bu kadar duymak istemeyeceğimiz, en açık ve kaba tabiriyle çirkin sözler sarf edilsin. Her iki kulüp başkanı da kendisine, kulüplerine yakışmayacak açıklamalara, hareketlere ve olaylara imza attılar. Bunun yankıları sürüyor ve sanırım uzun bir süre daha konuşuyor olacağız. Ama şunu da söylemek isterim, özellikle Fenerbahçe Kulübü başkanı adeta “Don Kişot” gibi yel değirmenlerine savaş açtı ve bunu o kadar inanarak devam ettirdi ki, bence rekor bir puan toplayan takımının, futbolcularının ve teknik adamlarının önüne geçti ve hatta çabalarını gölgeledi. Tabii ki haklı olduğu noktalar var yok değil ama keşke sadece saha içerisinde kalabilselerdi, keşke başkan takımının bu kadar önüne geçmeseydi belki o zaman şampiyonluğun büyük adayı olarak kendilerinden bahsediyor olabilirdik. Ama şampiyon olmak yerine mağdur olmayı tercih ettiler. Tabii ki sonuç belli olmaz ama şu da bir gerçek şampiyona kim olursa olsun gerçekten futbolun kazandığı bir yıl olmasını isterdim. Bazen duruşunuz şampiyonluktan, kupalardan daha değerlidir ama o da olmadı. Futbol gerçek aktörlerine bırakılmalı ve biz maçlardan sonra açılan soruşturmaları değil oynana futbolu konuşmalıyız. Umudum önümüzdeki sezonda…