Demokrasinin çok seslilik kuralını işletebilmek, halkın doğru, tarafsız, gerçek haber alabilmesini sağlayabilmek üzere mesleki bir dayanışma çatısı olarak 76 yıl önce kurulan İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin 10 yıldır aralıksız olarak çıkardığı 9 Eylül Gazetesi’nde Çevre-Yaşam köşesi ile sizlerle birlikte olacağım. Gazetecilik mesleğinde büyük üstatların kurduğu ve birbirinden başarılı yüzlerce meslektaşımın üye olduğu Türk basınının saygın kurumlarından birisi olan İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin yayın organı 9 Eylül Gazetesi’nde haftada bir gün çevrenin, doğanın insan yaşamındaki önemine dikkat çekeceğim. Sizlerde yaşadığınız bölgedeki çevresel sorunları [email protected] adresine gönderirseniz, ‘OKUR NE DİYOR’ başlığı ile yayınlayıp yetkililere duyurmaya çalışacağım, saygılarımla.
Temiz bir çevrede yaşamayı istemek yetmez
Başlıktaki sözü çok beğeniyorum ve sık sık kullanıyorum. Cenevreli filozof ve yazar olan Jean-Jacques Rousseau, siyasi fikirleri, Fransız devrimini etkilemiş, düşünceleri özellikle devrimden sonra kurulan yeni devletin kalkınmasında, toplumun sosyal yapısı ve eğitim sisteminde etkili olmuş bir insandır. Gezegenimiz Dünya'nın iklim krizi sonucu yaşadığı felaketleri göz önüne getirdiğimizde, Rousseau’nun çok uzun yıllar önce söylediği “Temiz bir çevrede yaşamayı istemek yetmez, bunun için çaba harcamak gerekir” sözünün ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor. 38 yıllık gazetecilik hayatımın son 22 yılını ÇEVRE konularına adadım. Gazetelerde, dergilerde, TV’lerde ve TRT Radyosu’nda ormanların, sulak alanların, denizlerin, tatlı suyun, verimli toprakların korunmasını, aşırı tüketimden kaçınılmasını, küresel ısınmanın dikkate alınmasını yazdım ve anlatmaya çalıştım. Ancak, çok az kişi önemsedi ve uyguladı. Madenler uğruna on binlerce, yüz binlerce ağaç kesildi, sorumsuzca, umursamadan ve mangal keyfi uğruna ormanlar yakılarak yok edildi. Seller, hortumlar can ve mal kayıplarına yol açtı, mevsimlerin değişmesi yani küresel ısınma dünyayı yaşanılmaz hale getirdi, ormanların yok edilmesiyle insan yaşamının devamında en önemli etken olan yaban hayvanların nesli tükenerek biyolojik çeşitlilik bozuldu. En kaliteli sebze ve meyvenin yetiştiği verimli topraklar, zenginlik hırsıyla beton yığınlarına teslim oldu. Yürüyüş mesafesine bile otomobillerle gidilerek egzoz gazı ile şehirler hava kirliliğinden yaşanılmaz hale geldi. Kuraklık ve yanlış tarım uygulamalarıyla son 30 yılda Türkiye’de 36 göl kurudu, 15 tanesi tehlike altında. Bazı insanların ekonomik güç sağlaması, lüks yaşaması uğruna doğal kaynaklar yok edilip doğanın dengesi altüst edildi. 1873 yılında Kızılderili şefi Seattle’nın, topraklarını zorla satın almak isteyen Amerika Başkanı’na yazdığı mektubunda geçen “Balıklar öldüğünde, ırmaklar kuruduğunda, ağaçlar kesildiğinde beyaz adam PARA’nın yenilmeyecek bir şey olduğunu anlayacak” sözünün gerçeğe dönüşmesine maalesef çok az kaldı. 2021 yılı Kasım ayında İskoçya’nın Glasgow kentinde bir araya gelen 200 ülkenin devlet adamları küresel ısınma, yani iklim krizini yaratan dünyanın sıcaklığının 1.5 dereceye düşürülmesi için 14 gün süren görüşmeler yaptılar. Toplantıda, Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği (IPCC) örgütünde görev alan 257 bilim insanının araştırmalarına göre küresel ısınmayı tetikleyen en tehlikeli gazın karbondioksit olduğuna dikkat çekerek, kömür kullanımının kademeli olarak sonlandırılmasını istediler. Çünkü, yeryüzünde insan faaliyetlerinden dünya atmosferine karışan karbondioksit gazı miktarı 36 milyar ton (Otuz altı milyar ton) olarak hesaplanmış. Metan gazı, su buharı hariç. Dünya artık bu yükü kaldıramıyor. Bakın, Birleşmiş Milletler verilerine göre bazı istatistikler vereyim. Dünyada kömür ile elektrik üreten 1200 santralden atmosfere salınan karbon gazı oranı 8 milyar ton, dünyada yılda 15 milyar ağaç, madencilik, endüstri ve orman yangınları sonucu yok oluyor, dünyada son 10 yılda 290 göl kurudu, Afrika’nın en büyük dağı Kilimanjaro’nun zirvesinde yer alan ünlü buzullar hiç olmadığı kadar hızla erimeye başladı ve bu hızla devam ederse büyük doğal felaketler yaşanır, dünyada denizlere dakikada bir çöp kamyonu, yılda 8 milyon ton plastik atık dökülüyor, dünyada tekstil sektöründe atmosfere salınan karbon gazı oranı 4 milyar ton ve saniyede bir kamyon dolusu kıyafet çöpe atılıyor.
Her insanın yaşadığı kente, dünyaya bir maaliyeti var
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nde görev alan 257 bilim insanı, küresel ısınmanın diğer bir adıyla iklim krizinin yüzde 98 insan kaynaklı olduğuna dikkat çekiyorlar. Ve bunun sebeplerini de şöyle sıralıyorlar; yüzde 49 gereksiz elektrik kullanımı, yüzde 23 endüstrileşme, yüzde 14 ormanların yok edilmesi ve yüzde 12 tarımsal çalışmalarla doğaya verilen zararlar. Dünyada yaşayan her insanın karbon ayak izi maliyeti var. Yapılan hesaplamalarda Türkiye’de kişi başına düşen karbon gazı oranı yılda 6 ton. Yani yiyecekten içeceğe, giyimden, eğlenceye, ulaşımdan sosyal faaliyetlere kadar her yetişkin insanın bir karbon ayak izi maliyeti var. Örneğin bir çift deri ayakkabının üretiminde 8 bin litre su ve 5 saat elektrik, bir ceket için 900 litre su, 4 saat elektrik, pantolon için 300 litre su, 2 saat elektrik tüketimi yapılıyor. Bilim insanları yılda atmosfere salınan karbondioksit gazının 36 milyar tona ulaştığını ve dünyanın bu yükü kaldıramadığını belirtiyorlar. Bu nedenle hem ülkelerin hem de insanların karbon ayak izini küçültmesi gerekiyor. Yani bizim insanlar olarak almamız gereken önlemler var. TV programlarında anlattığım ve hazırlayıp şehrin önemli meydanlarında dağıttım ‘Karbon ayak izinizi küçültün’ broşürlerinde en basit yapılması gerekenler şunlar:
* Gereksiz ve aşırı tüketimden kaçının.
* Evinizde ve işyerinizde çöpleri değerine göre ayrıştırın.
* Yanan gereksiz elektrikleri söndürün.
* Kullanılmayan elektrikli cihazları fişten çekin.
* Petrol ve kömür kullanımını minimuma indirin.
* Kısa mesafelere toplu ulaşımla veya bisikletle gidin.
* İçme suyunu tasarruflu kullanın.
* Ormanları koruyun ve ağaç dikerek çoğaltın.
Ormanlara başka ne yapmak istersiniz?
Ülkemde yaşanan saçmalıklardan beynim durma noktasına geldi. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yeni yönetmeliği resmi gazetede yayımlanıp yürürlüğe girdi. Benim yaşadığım şoku okuyunca siz de yaşayacak mısınız? Yayımlanan yönetmelikte orman alanlarına patlayıcı madde deposundan atış poligonuna, cezaevinden baz istasyonuna, dini eğitim tesislerinden mezarlığa, otelden futbol sahasına, havaalanından limana kadar her türlü tesis yapılabilecek. Bitmedi. Odun kömürü, terebentin, katran, sakız üretim ocakları açılacak.
Göl, baraj ve denizlerdeki balık üretimi için de orman alanlarında tesis kurulabilecek. Arkeolojik kazı için izin de verilecek. Bu tesisler yapılırken ormanlara verilen zararı karşılamak için orman ağaçlandırma bedeli alınacakmış. Aaa ne gerek var. Yönetmelikte “Kamu yararı ve zorunluluk halinde” şeklindeki satırı okuyunca ‘haklılar o zaman!!!’ dedim. Daha neler var? Doğalgaz ve petrol boru hattı, katı atık aktarma, bertaraf ve depolama tesisi, petrol ve doğalgaz arama işletme ve yeraltı tesisi, aile sağlık merkezi, hastane, kapalı spor salonu, ceza infaz kurumu, yol, liman, havaalanı, demiryolu, baraj, gölet, teleferik hattı, tünel, patlayıcı madde emniyet alanı ve yeraltı deposu, savunma ve güvenlik tesisi, enerji nakil hattı, trafo, enerji üretim santrali, ölçüm ve gözlem istasyonu, telefon iletim hattı ve panosu, ölçüm istasyonu ve hayvan barınağı. Aslında “şehir kuracağız” deseler daha doğru olmaz mıydı. Gelişmiş ülkeler iklim krizini durdurmak için ormanları çoğaltmaya çabalarken ülkemdeki duruma bakın…
Benim hediye anlayışım ağaç fidanı
10 yıldır hediye vermem gereken dostlarıma, içinde mesajlar olan ağaç fidanı veriyorum. Çünkü bilim insanları küresel ısınmanın yani iklim krizinin aşağıya çekilebilmesi için ormanların çoğaltılması gerektiğini söylüyor. Bunun yanı sıra ormanların insan yaşamındaki faydalarını saymaya kalksam sayfalar dolar. Ormanlar, kar ve yağmur biçimindeki yağışları, yaprakları, dalları, gövdesi ve kökleri ile tutarak sellerin ve taşkınların oluşmasını önler. Ayrıca yer altı sularının oluşmasına yardım eder. Başta içme suyu olmak üzere tarım ve endüstrinin ihtiyacı olan suyu sağlar. Orman, erozyonu önler, rüzgarın hızını azaltır. Yaban hayatına ev sahipliği yapar, Türkiye’de 5 milyon insan ormanlardan gelir elde ederek yaşamını sürdürür. Özellikle son yıllarda yaşanan sel felaketlerinin aldığı can ve mal kayıplarını düşünürsek ormanların önemini daha iyi anlarız.
Haftanın Sözü
“En büyük ERDEM; insanın iyiliğe doğru çaba göstermesi ve vicdanının sesini dinlemesidir” (Konfüçyus)