Merhamet Hikayeleri-Kind of Kindness-2024-Disney+ Yönetmen: Yorgos Lanthimos. Oyuncular: Jesse Plemons, Emma Stone, Elisabeth Qualley, Willem Defoe, Mammadou Athie. Yorgos Stefanakos.
“Merhamet Hikayeleri-Kind of Kindness” yönetmen Yorgos Lanthimos’un Tuhaf Yunan Dalgası’nı başlattığı senarist Efthimis Filippou’yla beşinci filmi. Birlikte yaptıkları “Köpek Dişi”, “Alpler’de”, “The Lobster”, “Kutsal Geyiğin Ölümü” orta akım sinemanın kurallarına uymayan temaları allegorik olarak işler. Alttan alta kara komediye de göz kırpar. Senarist Filippou ile “Sarayın Gözdesi” ve “Zavallılar” ile ara verdiği ortaklığa geri dönen Lanthimos, kontrol ve biat etme temaları üzerinde dönen üç farklı öyküde, aynı oyuncuları farklı karakterlerle karşımıza çıkarıyor.
“R.M.F.’nin Ölümü” adındaki ilk öykü Eurthymics’in “Sweet Dreams” parçasıyla açılıyor. Daha en başta şarkının sözleri bizi neyin karşılayacağının sinyallerini gönderiyor: “tatlı rüyalar bundan yapılır/ben kimim ki karşı çıkayım/dünyayı ve yedi denizi geziyorum/herkes bir şey arıyor/bazıları seni kullanmak istiyor/bazıları da senin tarafından kullanılmak”.
Robert Fletcher (Jesse Plemons) şirketinin patronu tarafından planlanmış bir hayatı yaşamaktadır. Yediği, içtiği, kilosu, kıyafeti, özel hayatı, çocuk yapıp yapmayacağı bile patronun planladığı şekildedir. Robert harfiyen uyduğu bu kurallar çerçevesi dışına çıkmaz. Karısı Sarah (Hong Chau) ile lüks bir evi, refah bir yaşamı paylaşır. Ta ki patronu Raymond’un (Willem Dafoe) kendisinden birisini trafik kazası kurgusuyla öldürmesini istemesine kadar… Bu isteğe karşı çıkması tüm hayatını ala bora eder. Patronu artık hayatına karışmayacağını açıklar. Ne yapacağını bilemez duruma düşer. İçeceği bir kadeh şaraba bile karar veremez.
Kontrol ve biat mekanizmasının varabileceği en uç noktayı refah toplumu kriterlerinde anlatan öykü üçü arasında en iyisi, en doyurucu olanı. McEnroe’nun kırık tenis raketi veya Aytron Senna’nın yıpranmış yarış kaskı gibi sergilenen metalar hayatın kontrolsüz anlarını temsil eden imgeler olarak sergileniyor.
İkinci öykü “R.M.F Uçuyor”’da karısı Lisa’nın (Emma Stone) helikopter kazası sonucu düştüğü ıssız adadan geri dönmesi eşi polis memuru Daniel’in (Jesse Plemenons) kafasını karıştırır. Sevinmesine sevinir de bir gariplik hisseder. Bir süre sonra ayakkabılarının bile artık ayağına uymadığını görür. Şüphelenir ve onun karısı olmadığını düşünmeye başlar. Bunu ispatlaması için sapkın isteklerde bulunmaya başlar. Parmağını kesip pişirmesi, karaciğerini çıkartması gibi…
Efendi/köle ilişkisini son sapkın sınıra taşıyan hikaye üzerinden Lanthimos insanlığın durumuyla dalgasını geçiyor. Kimliksizliğin ve aidiyet duygusunun patolojik sınırlarda acınacak durumunu ortaya koyuyor. Öyküler içinde tematik zayıflığına karşın zayıf bütünü içinde anlamsal yerini buluyor.
Üçüncü ve en dağınık hikaye “R.M.F. Sandviç Yiyor”’da, özgür aşkı uygulayan bir tarikat yolunda, yaşamının kontrolünü kaybetmiş Emily (Emma Stone) karakterini karşımıza getiriyor. Tarikat için kocasını, küçük kızını terk etmiştir ve ölüleri hayata döndürebilen bir şifacıyı tarikat adına arar, durur. Müritlerine ter ve gözyaşıyla kutsal su yaratan tarikat liderleri Omi (DeFoe) ve Aka (Chau) öyküler arasında en karikatür ve şablon tiplemeler.
Üç öyküde de Jesse Plemons lokomotif. Her karakterde parlıyor, farklı psikolojilerdeki derinliği yaratıyor. Emma Stone da Lanthimos’la olan üçüncü çalışmasında ve onun tuhaf karakterlerine çok iyi uyum sağladı. Normal rollerde bize yabancı gelecek gibi…
Oyuncu Yorgos Stefanos her bölüme adını veren R.M.F kimliğinde hikayelerin finalini yapan, karar verici bir “Mc Guffin” karakter.
Oyunculuklar tuhaflıkta yarışan karakterlerde tek kelimeyle mükemmel. Müzik öykülerde adeta bir metronom gibi çalışıyor. Gerilimli, yaklaşmakta olan veya karar verici anda Jerskin Fendrix darbeyi vuruyor.
Lanthimos insan doğasına güvenmiyor. Ne kadar değişken ve sapkın olabileceğini birbirinden bağımsız üç öyküyle gösteriyor. Hikayelerin finalleri açık, kapatmıyor. Anlık psikolojik değişimler, duygusal sapmalar Lanthimos’un esas ilgilendiği durumlar.
Robert patronundan, Lisa polis kocasından, Emily tarikat liderlerinden merhamet dileniyor.
Düz anlatımları, tutarlı mantıkla ilerleyen öykülerle ilgilenmiyor. Takıntıların, sapkınlıkların insanın mutluluk arayışlarında önemli duraklar olabileceğini, şarkı sözlerinde olduğu gibi göstermeye çabalıyor. “Kimi zaman kullanarak, kimi zaman da kullandırılarak”.
Herkesin sevebileceği bir film değil. Lanthimos yine acaba ne yapmış acaba? diyenlere tavsiye ederim.