Günümüzün dünyası, sürekli daha fazlasına sahip olma arzusunun etkisi altında. Reklamlar ve sosyal medya bizi sürekli bir şeyler almaya teşvik ediyor. Bu noktada minimalist yaşam felsefesi bize farklı bir yol sunuyor.
Minimalizmin temelinde ihtiyaç duyulana sahip olmak yatar. İlk olarak bir sanat akımı olarak ortaya çıkmıştır. Alman düşünür Hegel tarafından “Sade ama basit olmayan, yalın ama yavan olmayan bir güzellik anlayışıdır.” şeklinde tanımlanır. Gösterişi ve pırıltıyı sevmeyen insanlar için de minimalizm vazgeçilmez bir yaşam tarzı olmuştur. Minimalizm daha az şeyle, daha fazla anlam aramak. Bilinçli yaşamak, neyi neden yaptığını sorgulamak demektir. Ne yediğini, ne giydiğini, kimlerle vakit geçirdiğini, hangi düşünceleri zihninde taşıdığını fark etmek. Ve belki de en zor olanı vazgeçebilmektir.
Aldığımız eşyaları koyacak yer bulamasak bile eksik hissediyoruz. Modern yaşamdaki sistem, bizi eksik hissetirmeye çalışıyor. Çünkü eksik insan tüketir. Minimalizm günümüzün bize dayattığı tüketim alışkanlıklarının tam tersidir. Sadeliği ve faydacılığı ön plana çıkaran bir felsefedir. İnsanlara tüketme ve satın alma konusundaki tuzaklardan korunması gerektiğini savunur.
Minimalist bir yaşam sürmek hayatın her alanında mümkündür. Evde, okullarda, ofiste, beslenmede ve hatta giyimde. Minimalizm aslında bir özgürlük arayışıdır. Eşya yükünü azaltırken zihnini de sadeleştirirsin. Daha az kıyafetle daha az zaman kaybedersin. Daha az eşya ile daha az temizlik yaparsın. Daha az ekranla daha çok huzur yaşarsın. Ve tüm bu fazlalıklar gittikçe, geriye sen kalırsın.