Çocukluğumuzdan bugüne değişen birçok şeyle beraber ilişkilerde değişti. Evet, bir zamanlar çıkma teklifi vardı.

Sevgili olalım mı diye birbirine sorulan, ardından görüşülen, iletişim kurulan, bunun çok doğal olduğu zamanlar. Arkadaşlık ilişkileri de öyleydi. İki arkadaşın birbirini arayıp sorduğu, sır saklanan, birlikte vakit geçirilen zamanlar. Her şeyi tükettiğimiz gibi bunu da tükettik yavaş yavaş... Kimsenin diğerini işi düşmesi dışında aramadığı, ben merkezli ilişkilerin popüler olduğu, 'ghosting' kelimesinin dilimizle birlikte ilişkilerimize girdiği dönemlerdeyiz.

Nedir bu ghosting?

İlişkide her şey yolunda giderken birdenbire taraflardan birinin -özellikle erkeklerin- birdenbire yok olması. Mesajlara cevap vermemesi, aramaması, aramaları yanıtlamaması olarak açıklanıyor. Genellikle bağlanma korkusu olan ya da dışarıda daha iyi alternatif olabileceği düşüncesi bunun sebebi olarak söylüyor yapılan araştırmalar. Bu tarz ilişkiler tam olarak arkadaşlık ilişkilerinde yansımış durumda. Aramamak, konuşmamak, yokmuş gibi davranmak. Tesadüfen gördüğünde ‘mutlaka görüşelim’ler.

İşte tam da bu sebepten insana olan inancımız azalıyor. Daha çok kabuğumuza çekiliyoruz. Her geçen gün daha da yalnızlaşıyoruz. Ya da günü kurtarmak adına bir sürü sahte ilişki kuruyoruz...
Çevremde çok cana yakın tanınan biriyim fakat ikili ilişkilerde asla tam anlamıyla kendimi teslim edemem. Arkadaşlık ilişkilerim de böyle özel hayatımda. Hatta bir daha evlenmeyeceğime adım kadar emindim. Çünkü; herkesin a, b, c planı var. Asla özel olamıyorsun kimsenin hayatında ve bu güvensiz zincirde bizler inancımızı kaybedip, herkesten uzaklaşıyoruz. Benim son düzlükte değişti bu döngü.  Güvenip, tüm duvarlarımı yıkabildiğim birini verdi hayat bana. Tam olarak eski usul ilişkilerden yana olan biri çıktı karşıma. En yakın sırdaşım, oyun arkadaşım, yaptıklarının hata olduğunu söyleyip ama ne olursa olsun yanında olduğum ve olacağım insan… Yoksa günümüz ilişkilerinin hiçbiri benlik değil. Kısa vadede kaybediyor olsam bile uzun vadede güvenilir ve sağlıklı insanlarla yola devam etmiş olmaktan huzur duyacağımı biliyorum. 
2000’lerden sonra dünyaya gelen nesil içinse çok üzülüyorum. Her şeyi eksik yaşadıkları gibi bu çağın ilişkilerinde de sevgiyi eksik yaşıyorlar. Bu sevgisizliğin içinde kaba, şiddet eğilimli adamların hastalıklı yaklaşımlarını sevgi sanıp büyük travmalara yer açıyorlar.
Ve biz sadece onlara nasihat vermeye çalışıyoruz…Gerisi tamamen onların şansına… 
Hayatlarını asgari şartlarda devam ettirebilen bu çocuklar, sevgisizliği de sonuna kadar tadıyorlar. Sosyolojik olarak sonuçlarını on yıllar içinde göreceğimiz sıkıntılı bir dönem…
Bugünleri hiç böyle hayal etmemiştik oysaki… Hepimizin çok daha büyük gençlik, orta yaş ve yaşlılık hayalleri vardı… Düzen öyle değişti ki hala zihinlerimiz gerçekliğini sorguluyor...
Demem o ki ne o eski dostluklar ne de o eski aşklar kaldı. Her şeyi birkaç gün içinde yaşayıp, tükendiği ardından yeni ilişkilere, yeni maceralara geçildiği bir yaşam standardı mevcut. Tükenene kadar da böyle devam ediyoruz. 
Gelecek yıllarda değişen sosyolojik ortamla beraber umuyorum ki sevgisizliklerimiz, ilişkileri tüketme üzerine kurduğumuz bu düzende değişir… Umarım evlatlarımıza bu topraklarda huzurlu, güvenli, refah içinde günler bırakabilirken sevgi ve aşkı da bırakabiliriz…