Bugün Köy Enstitülerinin 81. kuruluş yıldönümü. Eğitim devrimcisi Hasan Ali Yücel, 17 Nisan 1940 yılından itibaren Köy Enstitüleri'ni kurarak hayallerini birer birer gerçekleştiriyordu. Yepyeni bir yaşam Köy Enstitüleri ile başlatılıyordu.
Unutulmaz Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in kendi kendine açıp solan bütün çocukları kucaklayan şu sözleri genç cumhuriyete umut oluyordu: "Türk vatanının dağlarında, bayırlarında ve kırlarında, hatta en ücra yerlerinde kendi başına açıp solan çiçek bırakmayacağız."
Onun insanoğluna kazandırdığı en büyük zafer, Köy Enstitüleri'ni kurarak insanın korkuyu yenmeyi başarması için attığı adımdır. Hasan Ali Yücel, "Elimde olsaydı tüm dünya okullarına insanın insanı sömürmemesi diye bir ders koyardım" der.
DÜŞÜNEN BİR TOHUM
Yücel'in bu sözleri Köy Enstitüleri'nin ana temasıydı. Köhnelenmiş eğitim sistemiyle aklı hür, vicdanı hür, özgür bireyler yetişmiyordu. Hasan Ali Yücel'in yol arkadaşı İsmail Hakkı Tonguç, öğretmenler için şöyle demişti: "Öğretmenler, düşünen bir tohum, yeşeren bir yaprak, konuşan bir topraktır. Onlar aydınlığa kucak açacak gerçek kahramanlardır." Ben, Cilavuz Köy Enstitüsü'nün devamı olan Kazım Karabekir İlk Öğretmen Okulu'ndan mezun olduğumda henüz on sekiz yaşındaydım. Kendimi ücra bir Anadolu köyünde öğretmen olarak buldum. Işığa, aydınlığa hasret ücra bir köye umut olmaya koşuyordum. Kucaklıyordum onları yeni bir heyecan ve sevgiyle. O uzak köylere tüm arkadaşlarım gibi ben de o köylere aydınlık saçmaya, umut olmaya koşmuştuk. Köylerin kenarına aydın insanların mezar taşlarını dikmeye, köylerin sırrını anlamaya, onların dertlerine deva olmaya koşmuşduk. Köyü ve köylüyü anlayabilmek için, onlarla iç içe, birlikte nefes nefese yaşamaya, onların içtiği suyu içmeye, yediği bulgur pilavını birlikte yemeye, tezek ateşinde pişmiş ekmeğin kokusunu ve tadını birlikte hissetmenin sevincini paylaşmaya koşmuştuk. O köyde düşünce baskı altında, akıl ve vicdan baskı altındaydı. O uzak köylerde; karanlığa tutsak bırakılmış insanlar, tutsaklık zincirlerini kırarlarsa ülke aydınlanıp ayağa kalkacak diyorduk. Buna inanıyorduk. Mustafa Kemal Atatürk, Hasan Ali Yücel'e: "Hasan Ali Yücel, Köy Enstitüleri'ni ülkemizde aklı her türlü tutsaklıktan; düşünceyi her türlü zincirden kurtarmak için kuruyoruz." demişti. Bizim köyün ne olduğunu evvela biz anlamalıydık. Anladıklarımızı aydınlara, sanatçılara biz anlatmalıydık. O günün zor şartlarını ortadan biz kaldırmalıydık. Cehalete son verip bataklıkları kurutup, sıtma hastalarını, veremlileri ve trahomluları doktorla biz buluşturmalıydık. Okul binaları yapıp, köy imeceleri kurup, akşamları halk mektepleri açıp köylünün yaralarını biz sarmalıydık. Köylüye pulluğun nasıl kullanılacağını, toprağın nasıl işleneceğini biz öğretmeliydik. Bozuk yol ve köprülerin nasıl onarılacağını, ıslah edilmiş tohumun tarlaya nasıl serpiştirileceğini köylüye biz öğretmeliydik. Fidan dikmeyi, aşı yapmayı; toprağın verimli hale nasıl getirileceğini köylüye biz öğretmeliydik. Bu işleri yapacak olan halkın bağrından çıkmış ve Köy Enstitüsü eğitimi almış yoksul köy çocuklarıydı. İş içinde eğitim, yaparak ve yaşayarak kazanılan eğitim, Köy Enstitüleri'nin ayrılmaz bir parçasıydı. Köy Enstitüleri mezunlarının her biri bir eğitim neferi, her biri bir yurtsever ve her biri vatan kahramanıydı. Bütün güçlüklere katlanarak, ızdırabı zehir gibi yutarak çalışan ve başlarının üstünde şerefle örülü bir taç taşıyan o kahraman öğretmenler, aydınlığın meşalesiydi.
EĞİTİM SİSTEMİ ÇÖKÜNCE...
Tonguç'un deyimiyle, "Bir gaye, bir fikir, bir duygu için toplanmış yüzlerce delikanlı bu ülkenin kaderini değiştiriyordu." Köy Enstitüleri, Cumhuriyetin bir aydınlanma meşalesiydi. Aydınlığa kucak açan bir eğitim modeliydi. O modeli bağrımızdan söküp atanlar utansın. Bakın ne hale geldi memleketimiz, ne hale geldi eğitim sistemimiz? Bu modeli yok edenler köyü ve köylüyü de bitirdiler. Üretimi bitirdiler, tarımı ve hayvancılığı bitirdiler. Eğitim sistemi çökünce ülkemizin ne hale geldiğini şimdi çok daha iyi görüyoruz. Eğitim sistemi çökünce, irticanın nasıl yeniden hortladığını, FETÖ gibi bir gericinin nasıl darbe yapmaya kalkıştığını, hukukun ve demokrasinin nasıl yok edildiğini, adaletin nasıl çürütüldüğünü, kadın haklarının nasıl yok edildiğini hep birlikte bugün yaşıyoruz. Bunları düşündükçe içim acıyor, yoksulluk arttıkça, gençlerimiz işsizlik içinde kıvrandıkça yüreğim sızlıyor. Dünyaya örnek olan, Avrupa'yı, Amerika'yı kıskandıran Köy Enstitüsüleri'ni kapatmak, ardından öğretmen okullarını kapatmak aklın kârı değildi. Bütün bunları düşündükçe, ülkemizin bugünkü durumunu gördükçe, nasıl öfkelenmem? Yüce görevlerini yerine getirirken yaşamlarını kaybeden Hasan Ali Yücel'e, İsmail Hakkı Tonguç'a, Saffet Arıkan'a ve binlerce eğitim neferi öğretmenlerimize şükran duygularımla rahmet diliyorum. Kapatılan Köy Enstitüleri'ni ve onların yerini alan öğretmen okullarını hatırlayınca bir şarkı sözü beni gençlik yıllarıma sürüklüyor. "Ben hala o günleri anarsam yaşıyorum/ Sanki mutluluğumuz geri gelecek gibi..." Köy Enstitüleri'nin 81. kuruluş yıldönümü kutlu olsun.