Üzülmekten yaşlandık.

İstisnasız her gün bir çocuğumuza bir şey oluyor, bir kadın öldürülüyor, bir barbarlığa maruz kalıyoruz. Ülke toptan cinnet geçiriyor. 
Evet kötü olaylar hep vardı, hep olacak. 
Ama böyle miydi? Bu kadar çok muydu?
Mümkün değil. 
Henüz o kadar yaşlanmadım. Her gelen gün daha kötü geliyor. Önce tüm çocuklarını katleden babanın haberi düştü önümüze. Hepimiz o acıklı hikâyeleri okuduk, kahrolduk. Kahroluyoruz. Ömürlerinin en güzel yerinde sağlıksız bir adamın biyolojik olarak baba olması sonucu bu hayattan koparıldılar. Biri hastanede yaşam mücadelesi veriyor. 
Peki ya o anne? Nasıl devam edecek bu hayata? Nasıl bir daha gülecek? Hangisine yanacak? 
Hepsine, ömür boyu yas utacak. Bir daha hiç gülemeyecek. Bizler yolumuza devam edeceğiz. Unutacağız bir sonraki felakete kadar.
Bu dünyaya çocuk getirmeye korkuyoruz. 
Evet, doğru duydunuz. Ben ve ne kadar arkadaşım varsa bu hayata, bu topluma bir çocuk getirmenin korkusunu yaşıyoruz.  Kedimiz, köpeğimiz için endişeleniyoruz. Sevdiklerimiz için uykularımız kaçıyor. 
Yarıdan fazlamız anksiyete bozukluk yaşıyoruz. 
Her sabah yataktan mutsuz, umutsuz ve boş vermiş kalkıyoruz.
 Biz bunları hak edecek ne yaptık?
Okuduk, çalıştık, bu ülkeye hizmet eden bireyler olduk.  Ama bugün yaşayamaz, geçinemez, nefes alamaz hatta istenmeyen durumundayız. 
Son bir hafta içinde;

  • 8 yaşında bir çocuk istismara uğradığı için koruma altına alındı.
  • Bir çocuk gürültü yaptığı için öldürüldü.
  • Bir babanın çocuğuna işkence yaptığı tespit edildi, gözaltına alındı.
  • Bir adam boşanma aşamasında olduğu eşini öldürdü. Bir diğeri yaraladı. 
  • Bir bebek cesedi bulundu.
  • Bir öğretmen sırf yardım etmek için arabasına aldığı kişiler tarafından öldürüldü.
  • Bir baba bütün çocuklarını vurdu sonra kendini vurdu.
  • Bir adam bahçesine sürü girdi diye çobanı vurdu. 
  • Bir adam sevgilisi ya da eşini herkesin önünde darp etti.

Bu listem uzar gider, sayfalarca yazarım. 
Aslında tek istediğimiz şu dünya üzerindeki ortalama yetmiş yılı konforlu, güvenli ve insani şartlarda yaşayıp, biraz mutlu olmak, birkaç güzel anı bırakmaktı. Olmayacak sanırım. 
Yusuf Hayaloğlu’nun dediği gibi;
‘’Göğsüm daralıyor, yüreğim kanıyor
Olmasaydı sonumuz böyle’’