Festival mevsimine girdiğimize göre bu haftaki yazımı festivallerin sorunlarına ayırmak istiyorum. Eylül ortası Ayvalık’ta, Eylül sonu Adana’da gerçekleşen festivaller kervanı, hafta sonu Antalya’da başlayacak Uluslararası Altın Portakal Film Festivali ve İstanbul’da başlayıp diğer illere taşınacak ‘Film Ekimi’ ile devam edecek. Ekim sonunda da Büyükşehir Belediyesi’nin dördüncüsünü gerçekleştireceği Uluslararası Film ve Müzik Festivali başlayacak. İzmir, film festivallerinin niceliği açısından İstanbul’la yarışır durumda. Kasım ortası İzmir Uluslararası Kısa Film Festivali var. Ama İzmir’deki film festivalleri bu iki festivalle sınırlı değil. Kadın Yönetmenler Festivali, Mülteci Film Festivali, yıl içinde pek çok kente bu arada İzmir’e de uğrayan İşçi Filmleri Festivali, Balkan Filmleri Festivali, İnsan Hakları Belgesel Film Günleri, Akdeniz Sinemaları Buluşması, Sinema- Edebiyat Buluşması, İZDOC Belgesel Festivali, her yıl başka bir ülkeyi konuk eden İki Yaka Film Festivali, Yaşar Üniversitesi’nin düzenlediği Uluslararası Öğrenci Filmleri Festivali, Bornova Belediyesi’nin Kısa Film Günleri… Bu listeye bu yıl bir kısa film festivali daha ekleniyor: Ege Film Festivali. Unuttuklarım varsa gönül koymamalarını dilerim.    

***
“Bu kadar çok festivale ihtiyaç var mı” sorusunun akla gelmesi kaçınılmaz. Avrupa’dan Amerika’ya pek çok metropolde aynı durum karşımıza çıkar. Örneğin Paris’te her hafta birden fazla film festivali vardır. Kimi tematik, kimi bölgesel, kimi de bir ülke sinemasına ayrılmış festivaller… Yararı nedir derseniz, açıklayayım. Ulusal ya da uluslararası dağıtım ve gösterim tekellerinin kontrolündeki sinemalarda Amerikan sinemasının gişe şansı olan yapımları dışında bağımsız filmlerin yer alması çok zordur. Sinefil (film kültürüne sahip sinema tutkunları) sayısının fazla olduğu kentlerde bu filmlerin gösterim olanağı bulduğu ‘Sanat Sinemaları’, programlarında festivallere yer açarak, izleyicinin bu talebine yanıt verirler. Bu talebin yeterli olmadığı, film kültürünün geniş kitlelerle buluşmadığı kentlerde ise yerel yönetimlere önemli bir sorumluluk düşer. Kent kültürünün gelişmesi adına kamu kaynaklarını seferber ederek, sanat sinemaları açmak ve festivaller düzenlemek bu sorumluluğun bir gereğidir. 

***
Bu alana talep yok diye, popüler kültür alanına destek vermek kamu yöneticilerinin düşmemesi gereken bir tuzaktır. Çünkü talebin az olması, bu alandaki ‘arz’ın yetersizliğinden kaynaklanır. Festivallerin desteklenmesi, nitelikli izleyici ve nitelikli yurttaş yetiştirme hedefi doğrultusunda uygulanacak doğru bir stratejidir. Tabi bu stratejinin gereği olarak, kente yeni sinema mekanları kazandırmak gerekecektir. Çünkü gişe geliriyle yaşayan ticari salonların bu görevi üstlenmesi mümkün değildir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kapanma noktasındaki Beyoğlu Sineması’na sahip çıkarak, yerel yönetim bütçesi ile işletilen bir sanat sinemasına dönüştürmesi, Kadıköy Belediyesi’nin Sinematek/Sinema Evi adıyla bir sanat sineması kurarak başarıyla işletmesi bu sorumluluğun gereği ve örnek alınması gereken eylemler. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kentin tarihi sinema mekanlarından Elhamra’yı bir sanat sinemasına dönüştürme niyeti alkışlanacak bir karardır. Kentin festivallerine de ev sahipliği yapabilecek bu mekanın bir an önce açılması yararlı olacaktır. İzmir’de Karaca Sineması dışında bir mekan bulunmaması, o salonun kirasının da bağımsız festivallerce karşılanmasının pek mümkün olmaması nedeniyle Elhamra’nın kazanılması önemlidir.

***
Bağımsız yapımlardan, bağımsız festivallerden söz açmışken, bu kavram üzerinde biraz durmak isterim. Sinema sektörünün gelişmesinin önündeki en büyük engel yapım, dağıtım ve gösterim aşamalarında özgürlüğünün kısıtlı olmasıdır. Özellikle Ortadoğu, Asya, Afrika ülkelerinde sinemanın önündeki en büyük engellerden biridir bu. Diğer bir engel ise sinema sektörüne aktarılan kamu kaynaklarının azlığı. Festivaller için de aynı şey geçerli. Kültür ve Turizm Bakanlığı film yapım desteklerinin bu yıl arttırıldığını biliyoruz. Ama sektör, günümüz ekonomik koşullarında bu desteklerin yetersiz kaldığından yakınıyor. Tabi, festivaller de… Festivallerin çoğalmasının ve çeşitliliğin seyirci kitlelerinin eğitimi sürecine katkılarından söz ettik. Peki, merkezi hükümet ve yerel yönetim festivallere hangi ölçütlerle destek verecek? Bu noktada somut ölçütler olması gerekir. Berlin, Venedik gibi kentlerdeki festivallerin sanatsal özerkliği olmasına karşın, bütçelerinin yaklaşık yüzde 90’ı kamu kaynaklarından -devlet, bölgesel yönetim ve belediyeler tarafından- karşılanır. Çünkü bu festivaller kentin kimliğini oluşturan önemli etkinlikler arasında yer alır, bir anlamda kentin vitrinini oluşturur. Daha mütevazi bütçelerle gerçekleştirilen diğer festivallerle aralarında kamusal destekler açısından bir eşitlik gözetilmez. Bu festivaller için özel sektörden sağlanan destekler yaşamsaldır. Tabi, sanata destek vermeyi görev bilen iş insanlarının bulunduğu kentlerden söz ediyorum!