Bir şehir düşünün her yerde yıkım, her yerde toz bulutu, insan sağlığının ne denli ucuz olduğu bir memleket.
Deprem öncesi her sokağının ayrı bir güzelliğe açıldığı, her caddenin ayrı bir yeri olduğu, doğunun Paris’i dediğimiz, güneşin altın yumurtası olarak bildiğimiz Malatya’dan bahsedeceğim sizlere. Nerede o eski Malatyam?
Geçen hafta geldim memleketime. Deprem bizlerden ne çok şey almış anlatamam!
Merkezden geçtiğimde mutlaka bir çay içelim dediğimiz esnaf arkadaşlarım.
Akpınar’da yemek için kuyruğa girdiğimiz lokantalar.
Merkezde meşhur dürümcü yaprak döner.
İnan çay ocağında çay içmek için oturduğumuz tabureler; üstüne çay içmezsek bize burası söğüt gölgesi mi diye bağıran çaycı İsmet.
Amcamın oğlu İlhan büfede otururken, ‘Amcaoğlu hayırlı işler’ diyerek yanına yaklaştığım Çitrus büfe.
Aşağı indiğimizde Emeksiz’de telefoncular caddesinde ayaküstü sohbet ettiğim dostlarım.
Arabamız yolda kaldığında imdadımıza koşan Sun taksinin emektarı, gecelerin adamı Yakup abim.
Herkesin buluşma noktası olan Serhent Simit Sarayı ile Ziraat Bankası köşesi olarak bekledikleri o meşhur buluşma noktaları.
Fahrikayahan, Bostanbaşı o güzelim lüks evlerde oturan, şimdi ise karanlığa gömülmüş evlerde bir tane ışık dahi bulmakta zorlandığımız o insanlar.
Akşam olduğunda Emniyet Kavşağı meşhur Narçiçeği ve değerli abim Fahri.
Fuzuli caddesinde sağlı sollu dükkânlarda ‘Selamsız sabahsız geçiyorsun Erol’ diyen esnaf arkadaşlarım.
Çayını içmedik diye bizlere küsen, ‘Bir daha geçersen çay içmeden bırakmam’ diye sitem eden o Hüseyin abim.
İşte bunlar sadece birkaçı. Evet deprem bizlerden çok şey aldı ama şimdi hiçbiri yok herkes bir köşede ya da bir diyarda kendilerine yurt edinmiş ama biliyorum ki orada memleket özlemi ile yanıp tutuşan birçok insan var.
Aradan 6 aydan fazla zaman geçti ama insan eskiyi arar oluyor, bir ses bir seda ile o eski günlerini özler oluyor.
*****
Yerinde ayrıştırma olayında Malatya Valiliği tarafından bir genelge yayınlandı geçtiğimiz günlerde; depremde hasar alan, yıkılan ve de yıkılacak olan binaların yerinde ayrıştırma olarak nitelendirdikleri demir ile betonun ayrıştırma hikâyesini tüm Malatyalılar biliyor ama yapılan işlemlerin hiçbirisine uyulmadığına da şahit oldum. Halkın aspest tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı bu dönemlerde bir yetkili de çıkıp demiyor, ‘Biz bu konuyu çözüme kavuşturduk ama sahada uygulamakta güçlük çekiyoruz.’
Yıkım esnasında birçok tehlike ile karşı karşıya kalan Malatya halkı, bu yetmezmiş gibi toza dumana da maruz bırakılıyor. Bir an önce bu uygulamadan vazgeçilmesi ümidiyle…
******
Malatya’da merkez olarak tabir ettiğimiz İnönü Caddesi, Emeksiz Caddesi, Fuzuli Caddesi, Akpınar, Balıkçı Pazarı, Bakırcılar Çarşısı, Soykan Meydanı, Valilik önü dediğimiz bu yerlerde gece geç saatlere kadar insanlar bulunurdu. Şimdi ise bu caddelerden akşam karanlığında geçmek cesaret ister oldu. Gece karanlık, korku tünelini andıran bu sokaklarda şimdi insan bulmak bir hayli zor, çünkü karanlığa mahkûm bir hal almış.
Değerlendirmeler sonucu Malatya’mıza güzel bir merkez inşa etmeyi planlayan üst yönetim kadrosu daha yıkımların bitmediği memlekette ticaretin canlılık kazandırmadığı esnaflara destek olmadığı takdirde birer göç dalgası ile buradan birçok vatandaşımızın gideceğinden bihaberler galiba.
Her sokak, her cadde kaldırımlarına bırakılan geçici iş merkezlerine esnaf ve ticaretin canlılık kazanması için düğmeye basması gerekiyor. Konteyner koymak ile işlerin yoluna girdiğini düşünenler öncelikle koyduğunuz geçici işyerlerine elektrik, su ve bu sıcaktan bunalan insanlar için klima olması şartı ile bir an önce el atmaları gerekiyor. Sıcaklığın 40 dereceleri gösterdiği bu dönemde konteynerlerde bir dakika dahi durmanın mümkün olmadığını bilmek gerek.
Esnaf ayakta olmadığı sürece istediğiniz kadar bir yerlere konteyner ya da geçici işyerleri yapın. Malatya’nın ayağa kalkması için önce esnaf ayağa kalkmalıdır.
Ayağa kalkacağı günü sabırsızlıkla bekliyorum sana inanıyor ve güveniyorum MALATYAM…
SAYGILARIMLA…