Günlükleri, denemeleri, eleştirileri, saptamaları, yazıatışmalarıyla… Şiire, şaire değgin görüşleri, yorumları, değerlendirme yazılarıyla… 

Kimden sözettiğimi hemen anlamışsınızdır; NurullahAtaç’tan…
21 Ağustos 1898’de doğanA taç,  ölümsüzlüğünün 125. yaşında! 
“Söz Arasında” Dost Yayınları arasında 1957’de çıkmış. Ben 7 yıl sonra edinmişim. Ardından Varlık Yayınları’ndan çıkan Günlerin Getirdiği, Okuruma Mektuplar, Günce, Karalama Defteri… 
Günlüklerini okurum, dil üzerine yazdıklarını gözden geçiririm. Deneme yazıları bir başka tat verir bana. Şiir üzerine yazdıklarını da not ederim bir yerlere, gerektikçe yararlanırım onlardan. 
Bunca yıl geçmesine karşın bir yazın insanının yaşıyor, anılıyor, konuşuluyor olması önemli. Hırçınlığı, aykırılığı, huysuzluğuyla… Özen gösterdiği, emek verdiği Türkçesiyle, diliyle, sözüyle, sözcükleriyle…

***

Nurullah Ataç’ın yaşam ayracında 1898-1957 yazılıdır; altmışını da bulmadan ayrılır bu telaşlı dünyadan. Mayıs 1957’de öldüğünde ben 11 yaşındaymışım.  
Varlık Yayınları’nın kendine özgü boyutu, kapak düzeni, ederinin uygunluğuyla Gaziantep’te, Ceyhan’da, Urfa’da çok sayıda kitaba sahip olduğum zamanlardaki sevincimi unutamam!

Türkçeye abartılı, aşırı da olsa kazandırdıklarını yadsımak olanaklı değil. Şiir üzerine yazdıkları, şairler üzerine değerlendirmeleri, eleştirmeleri, yazın üzerine saptamaları, vurguları aranır.

Çünkü o “edebiyatı kendine dert edinmiş” bir yazın insanıdır. “Gece gündüz edebiyat düşünürüm. Sevdiğim bir şiiri tanıdıklarıma okumadığı, yahut bir edebiyat sorunu üzerine tartışmaya girmediğim günler, yaşadım saymam kendimi. ‘Bugün Türkelinde en tam edebiyat adamı kimdir?’ diye sorarlarsa, beni gösterebilirsiniz.” (Diyelim sayfa:12-13).  

Hani bu sözler, kendini beğenmişliğin, üstün görmenin, ayrıcalıklı kılmanın anlatımı gibi görünse de, bir Ataç söylemi, duruşu, bakışı olduğunu da unutmamak gerekir.  
Belki ”yaradılışı, alışkanlıkları, yetişmesi yüzünden”dir bu söylemi. Belki de Haldun Taner’in dokundurduğu gibi Nurullah Ataç “eski evlerde her sülalede bulunan huysuz ama kendisinden çok şey öğrenilen” bir insandır, aydındır, yazardır. Öyle olmasaydı bugün de hâlâ tartışılır olabilir miydi? 
Sanatçının, yazarın ayrıcalığı da bu işte. Asım Bezirci’nin saptamasına katılmadan geçemiyorum: “Ataç artık tarihin malı olmuştur. Geri dönmesi ne mümkün, ne de gereklidir. O’nu yaratan çağ ve koşullar değişmiştir. Bir daha Ataç gibi biri gelmez, gelse onun gibi olamaz.”
Edebiyatı dert edinmek az şey mi? Ataç’ın salt edebiyat için, edebiyatla birlikte yaşaması örnek alınacak bir davranış değil mi? Şiirimize eleştiri bağlamında katkıları, yazdıkları, söyledikleri unutulabilir mi? Bugün daha çok ayrımına varıyoruz onun. Yazını, şiiri her şeyin üstünde gören,  yeğ tutan bir insan elbet saygıyla anılmalı. 

VARLIK DERGİSİ 90 YAŞINDA

Varlık Dergisi sanatla, yazınla ilgilenen herkesin yaşamında bir biçimde yer alır. 
Yaşar Nabi Nayır’ın 1933 Temmuz’unda Ankara’da yayımlamaya başladığı, daha sonra İstanbul’a taşıdığı Varlık, 90 yıldır dirençle, inançla, özveriyle, boyut ve el değişimiyle yaşamını bugün de sürdürüyor.

O büyük boy Varlık’lardan 5 cildi kitaplığımdaki yerini onurla korur! Sık sık sayfalarında gezinirim, okurum, tanıdıklarımı anarım,  geçmişe yolculuklara çıkarım.  
Ne çok yıl, ne çok sayı, ne çok imza… Dünyada örneği çok az olmalı, belki de Varlık’tan başkası yok!
Özellikle şu son zamanlarda kağıda, baskıya, tüm girdilere gelen artışlar, yayıncılığı, dergiciliği büyük sıkıntılara sokmuşken, Varlık Dergisi’nin 90 yıldır yazın, sanat, ekin, düşünce yaşamımıza katkısını, emeğini unutmak olanaksız.
Günümüzde dirençle yazılı, basıl yazın-sanat dergilerini çıkaranlar, emek verenler için  dergi kahramanları onlar diyorum. 
BERFİN BAHAR, DELİLER TEKNESİ, ŞEHİR, LACİVERT, ARTEMİS, EDEBİYAT NÖBETİ, SARMAÇEVRİM, ÇİNİKİTAP, ELİZ, YAŞAM SANAT, ŞİİRDEN, SİNCAN İSTASYONU, PATİKA, ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ, SÖZCÜKLER, ŞİİRİ ÖZLÜYORUM…
Hep yaşasın dergiler, hep var olsun Varlık’ları…