Tarifsiz kederler içinde İzmir. Dünya, geleceğe kucaklarını açmışken, “Belediye Başkanlığı” gündemimize çakıldı.
Bir taraftan da ekonomik kriz boğazlara basmış durumda.
Esnaf kan ağlıyor.
KOBİ dediğin, beter günler geçiriyor.
Dükkanlar kapanıyor.
Fabrikalar kıyı kıyı boşalıyor.
Geçtiğimiz haftasonu Çiğli Organize Sanayi Bölgesi'nden geçtim.
Koca tekstil fabrikası, bahçesini pazaryerine çevirmiş.
Tezgahlarında “İhraç fazlası” adıyla ürünler dolmuş.
Bu ürünleri piyasanın altında satmaya çalışıyor.
Patronun derdini, durumunu anlayın artık.
Pazar günü kendi fabrikanın bahçesine tekstil outleti kuruyorsun.
Üç-beş nakit bulursa, iş görecek koca fabrika…
Semt pazarında durum vehametini sürdürüyor.
Pırasanın, ıspanağın, mevsim meyvelerinin yanına yanaşılmıyor.
“Patlıcan 10 lira olur mu ?”
Diyene kadar, karnabahar vuruyor tokadı, lahana çakıyor şamarı.
Apaçık bir ekonomik kriz yaşanıyor.
***
Kime dokunsan bin ah işitiyorsun.
Peki her ay aidatlarını tıkır tıkır isteyen, odalar ne yapıyor?
Ekrem Demirtaş’a olan kızgınlığın eseri olarak değişen Ticaret Odası yönetimi,
Esnaf birlikleri? Ne iş yapar?
Yanıt basit: Bu ekonomik kriz sınavında sahip çıkacakları üyelerini, yalnız bırakırlar.
Yıllardır dümen böyle çalışıyor.
Seçim zamanı sırtları okşanan esnaf ve KOBİ, Böyle kritik durumlarda yine kaderleriyle baş başa bırakılıyor.
Allah aşkına Ticaret Odası ne iş yapar?
Dükkan kirasını ödeyemeyen, hafta boyunca bir iki siftah yapabilen, bankaların ödeme emirleri, icra tehditleri ile boğuşan esnafı için ne iş yapar?
Bir tane önlem, çağrı, mesaj, yol gösterme, seminer, bir paket.
Bir bilgi paketi bile olur…
Var mı Ticaret Odası’nın bir çağrısı veya bildirisinden haberdar olan?
Yine bir kriz ortamı, yine tepki aynı…
Kanunen mecburiyet olmasa, bana göre 300 tane üye bulamazlar.
Bu vurdum duymaz, tepkisiz, halleriyle,
Esnafıyla, üyesiyle adeta dalga geçen oda yönetimi olur mu?
Kredi mi bulacaksın? Kredi mi yaratacaksın?
Yeni yollar mı çizeceksin?
İlla para bul demiyor esnaf ve üyeler… “Yahu bir ses ver yeter” diyor…
O da yok…
E, ne farkın kaldı gidenden?
Hiç…
O da yok..
Oda yok…
***
Utanacak şeyler…
Çok sevdiğim, saydığım bir ağabeyim daha son yolculuğuna çıktı.
Dünya tatlısı, komplekssiz, hayatını spora, iyi insanlığa, adamlığa adamış bir isim.
Yıldırım Uran.
Spor camiasında sadece İzmir’de değil, Türkiye’nin her yerinde seviliyordu.
Bana göre erken veda etti. Takdir-i ilahi…
***
İzmir’de şu sıralar yerel seçim hazırlıkları var.
Kenti yönetmeye yüzlerce aday talip iken, Cenaze töreninde parmakla sayılacak kadar az siyaset adamı vardı.
Çünkü, kenti yönetmeye talip kişi ya da kişiler, kenti tanımıyor.
Fiziki yerlerini, semtlerini tanısa bile,
Bu kenti İzmir yapan değerleri tanımıyorlar. Bilmiyorlar.
Cebinde üç kuruş bulan, bir kısım sonradan görmeler kendini “Aday” diye ortaya atıyor.
O yüzden de, bu cenazenin olduğu saatlerde, kimisi ofisinde yalaka takımıyla düzmece toplantılarda, kimisi Ankara’da genel merkez kapılarında saat öldürüyordu.
Bir başkası;
Bülent korkmaz, Antalyaspor Teknik Direktörü.
Göztepe ile maça gelmiş.
Adamın aslında işi gücü var dersiniz değil mi?
Takımını eksiksiz topluyor, yerini bile bilmediği Bostanlı camisini buluyor.
Hep birlikte Yıldırım hocayı uğurluyor.
Bu da Bülent Korkmaz’ı “adam” yapıyor.
Antalyaspor camiasını da alkışlatıyor.
Bundan utanacak bir şeyler bulan var mı?
O da bilinmiyor…
***
Mahalle Orkestrası
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin, “Mahalle Orkestrası”…
Müthiş proje…
8-16 yaş gurubundaki çocuklar toplanmış, ellerinde kemanlarıyla Beethoven tıngırdatıyorlar…
Bu küçükler Aliağa, Torbalı, Mememen’den toplanmışlar.
Darısı tüm ilçelerin başına…
Şehrin göbeğine beton yığını dikeceğine, çocuklarımızın kalbine sanat göm, müzik göm…
Bundan güzel proje olur mu?
Ayakta alkış…
***
Anlatabilmiş mi?
Koltuklarında kabaran bazı başkanlar vardı.
İki aydır titriyorlar korkudan.
Onu bununu araya sokmalar,
Birilerinin adamı olmalar…
Gerçek yüz bu işte… Ne üzücü…
Üstüne alınan alınsın…
“Rüzgar sert esiyorsa, bırak söğüt düşünsün.
Çınara zaten bir şey olmaz…”
(Fyodor Dostoyevski)
Anlatabilmiş mi?
DELİ ZİYA: “Güler yüzlü insanların olduğu yere huzur kendiliğinden gelir”