“Saplantı” ile karıştırılmaması gereken bir kavramdır. Saplantı batağında kalmak için herhangi bir bilgiye, donanıma ve hedefe-ufka gerek yoktur. Koşullanmışlık, bağnazlık, başkasını-ötekini-farklı olanı yok saymak ve yok etmeye yemin etmek yeter. Faşist sistemler, her türlü yöntemi kullanarak toplumu önce paralize ederler. Başka türlü düşünme biçimlerini ve yaşama biçimlerini şeytanileştirirler. Kıyıcı bir propaganda ve cezalandırma fırtınası içinde, saplantıyı bir ideolojiye ve toplumsal bir sisteme dönüştürürler. Hitler Dönemi, modern çağın bu bağlamda geçirdiği en korkunç saplantı örneğidir. Gözden ırak coğrafyalarda diktatörlerin ve katil sürülerinin yaptıkları, iletişim olanaklarının gelişmesine koşut olarak duyuldukça, insanlık saplantı mikrobunun bu denli yayılmasından dehşete düşmüştür. 

***

Demokrasi, insan hakları, laiklik, güçler ayrımı, çağdaş hukuk, uluslararası anlaşmalar, denetim ve yaptırım organları, bağımsız kuruluşlar, nice dehşet, yıkım ve kıyım nöbetlerinden sonra, insanlığın bu hastalığa karşı oluşturduğu önlemlerdir.

Saplantılı bir toplum oluşturmanın yolları basit, kolay ama yoğun bir kararlılıktan geçer. Bağnazlıkla donatılmış din, Tanrının bağışladığı ve elbette en mükemmel olduğu kışkırtılan köken ve ırk, genellikle uydurulmuş, şişirilmiş zaferler-kahramanlar ile neden geçmişin çöplüğüne atılmış olduklarına dair sorgulamaya izin vermeyen hastalıklı tarih dayatması, akla gelen ilk adımlardır. Bunlar örneğin erkeğin kadına üstün olduğu, yöneticilerin aynı zamanda Tanrının temsilcisi sayılması gerektiği, devletin yine Tanrı tarafından belirlenmiş değişemez-sorgulanamaz bir nizam olduğu, kesinliğine mutlak itaat şartı gibi yan unsurlarla berkitilir. Birey ve toplum, böylece varlığını sürdürmek için bunların değişemez olduğunu, sorunlarının ancak tanrısal yöneticiler ile nizamları sayesinde çözüleceğini, karşıtların “kâfir-düşman-hain” safında yer aldığını içselleştirir. Akıl yerini güdüye ve kurnazlığa, duyarlık yerini vurdumduymazlık ve sorumsuzluğa, nitelik ve liyakat yerini çıkar ilişkilerine, düşünce yerini imana, iletişim yerini şiddete ve dayatmalara bıraktıkça; bataklığın üstünü kof bir kibir, böbürlenme ve yalan sisi kaplarken, içinde kesif bir toplumsal çürüme başlar. Trafikte sinyal verememe ya da engelli geçişini tıkama hödüklüğü ile kamunun gelirlerini sömürme arasında, bu nedenle hiçbir fark yoktur. Herkes bir biçimde suç ortaklığı içindedir, hukukun ve adaletin çevresinden dolaşmak normalleşmiş, torpil-kayırma-adamını arama sıradanlaşmıştır.

***

“Odaklanma” her şeyden önce saplantıyı reddetmektir. Yürütülmeye çalışılan ve her açıdan skandallar batağına dönüşen sistem, tepeden tırnağa yürütenler, yandaşları, candaşları, yalakaları, nemalananları, gazetecisinden dümen suyunda "zamanın ruhuna" ayak uyduranları, önemli bir şeyi başarmak üzereler. Onun adı odaklanmayı engellemektir. Habire gündem (!) yaratmaya çalışmak, bunun adımlarından biridir. Habire fotokopi biçimde benzer lafazanlıklarla, aynı noktaya vurmaktır. Konu neymiş, sorun ne istermiş, mekânın ve zamanın bununla bir ilgisi var mıymış, bunlar için önemsizdir. Elbette konuya dair cehaletin, birikim ve görgü yoksunluğunun payı vardır ama bu aynı zamanda bilinçli bir taktiktir ve kaynağı faşizmdir. Bu taktik, hiç bir şey unutmayan-hiç bir şey öğrenmeyen tutuculuğun-gericiliğin "dava" diye özetlediği nihai amaç doğrultusundadır. Ayrıntıları, zekâya sahip herkesçe malumdur, algılanmaktadır. Ama bu taktik, bir suç daha oluşturmaktadır. Bu suç, yıllara, birikimlere, kültüre, uygarlığa ve nihayet geleceğe mal olmaktadır. 800 sayfalık kitabı üç beş günde bitiren kuşaklardan, iki sayfalık yazılardan bile "sıkılanlara" gelmek bu suçun tezahürüdür. Bu "sıkılma" hali, “fast food” kültürüne eklenmenin sonucudur. Şairler o yüzdenyavan telgraflar yazmayı şiir sanmaktadır mesela. Bir cinayete, bir soyguna, bir rezalete odaklanamadığından, ahali her yenisine yeniden şaşırmakta, telaşlanmakta ve iki saniyedeunutup, bir yenisini beklemektedir mesela. Beyin hücresi-algılama cesareti isteyen bir filmi, "sanat filmi" olarak tanımlayacak kadar nevri iptal olmuş eleştirmen, bu yüzden ne dediğini bilemez haldedir mesela. Güzelim bir genç kadının, bir faşist tarafından neden katledildiğini düşünememek, bu  yüzdendir mesela. "Felsefe yapmak", "Edebiyat yapmak", "Artistlik yapmak", “Tiyatro yapmak” vb. birer küfre, alay etme tümcesine ve hepsinden kaçılması gereken şeytan işine dönüşmüştür.Çünkü hepsi saplantılara itiraz, insan olmaya odaklanma çağrısıdır.