Son günlerde kadınlara yönelik şiddetin tırmanması, doğal olarak tepki topladı. Buraya kadar anlaşılır bir durum.
Ama vahşi cinayet işleyen canileri lanetleyip arkasından da "kadınlar da dikkat etsin" gibi yuvarlak bir cümle kurmanın pek anlaşılır tarafı yok. Var da, yok...
Kadınlar neye dikkat edecek? Yıllarca girip çıktığı evine gelirken biraz geç kalınca endişe mi duyacak? Yıllarca kullandığı yoldan giderken tedirgin mi olacak? Tek başına bir kafede kafasını dinleyemeyecek mi? Sahilde tek başına oturamayacak mı?
Şimdi bakın.
Bir dönem soygunlar artmıştı. Hemen her gün soygun haberleri alıyorduk. Sonra çok dikkatli olduk. Kapılarımızı çelik kapı yaptık. Pencerelerimizi, balkonlarımızı demir parmaklıklarla ördük. Mahallelerimizi yarı açık cezaevine dönüştürdük. Peki önleyebildik mi?
Tabi ki hayır.
Çünkü hırsızlar bir çözümünü bulup evlerimize dalmayı başardı... Ne zaman ki emniyet ciddi tedbirler aldı; Kameraları yerleştirdi, hırsız şebekelerini takip etti, hırsızlık tamamen ortadan kalkmasa bile önemli ölçüde azaldı.
Başa dönersek.
Ortada şöyle bir durum var. Sözde kadınları korumaya yönelik lafların altında, kadınların sosyal hayattan çekilmesini isteyen bir mantık var. Zaten amaç korku iklimini yayarak kadınları bir şekilde evde oturtabilmek...
Kadınlar çalışacak; rahatça gezecek ve evine barkına korkmadan gelip gidecek ve sosyal hayatın tam da içinde olacak. Bunu da devlet sağlayacak.
Devlet erkanın işi akıl vermek değil, tedbir almaktır, gereğini yapmaktır. Yapamayan gider, yapabilen gelir.
Dünya haritasını açın. Kadınların özgür olduğu toplumlarla, eknomik ve sosyal olarak gelişmiş ülkelerin aynı ülkeler olduğunu göreceksiniz.
Kadınlar olmadan asla...