Herkese ve her şeye yetişmeye çalışmak kadar bu hayatta yorucu başka bir şey yok. Dünyanın en zor hissi.

Her şeyi organize etmeye çalışmak fakat günün sonunda asla yetemediğini düşünüp, kendi kendini tüketmek. İnsanın kendine yapabileceği en büyük eziyet sanırım. Yapma diyebilirsiniz ama bir kere her sorumluluğu almaya başlayınca insan yakasından düşmüyor asla. Organize etmek benim bu hayatta en iyi yaptığım iş mesela. Etkinlik, günlük hayat, sağlık kontrolleri, rutin işler. Önce kendi kafamda organize edip daha sonra etrafımdaki herkesi bu çemberde ve paralel hızda görmek istiyorum. Elbette bunun sonu asla benim istediğim gibi gitmiyor ve gitmeyecekte. İnsan bir yerde, bir noktada durmayı bilmeli. Her şeyi düzeltemeyeceğini, değiştiremeyeceğini ya da kendi istediği gibi yapamayacağını kabul etmeli. Yoksa yaşanan,  hep karmakarış bir kafa, içinde bir eksiklik hissi oluyor.

Kopacaksa kopsun kıyamet

Kopacaksa kopsun kıyamet dediğimiz günler yaşıyoruz yine. Her yıl bir öncekinden daha sert geliyor. Pandemi, deprem, savaş, sayısız orman yangını. Sanki her gün yeni bir kıyamet günü. Bir savaş biterken bir diğeri beliriyor. Hiçbir şey yapamadan izleyen bizler ömrümüzün en güzel anlarını derin kederle boğuşarak geçiriyoruz. Her dönem bir başka savaş oldu, oluyor. Kocaman dünyaya hep beraber hiç sığamadık, sığamayacağız da anlaşılan. Taraf fark etmeksizin bu kadar insanı evinden, ailesinden, sevdiklerinden ayıran hiçbir ideoloji benim için savunulabilir bir şey değil. Güzel günler göreceğiz dediğimiz günlerde geride kaldı. ‘’Yarına sağ çıkalım, bakarız’’ kısmındayız hayatın.

Dilan Polat ve görgüsüzlüğü

Günlerdir sosyal medya olsun, haber bültenleri olsun sağımız solumuz Polat Ailesi oldu. Bir kadının görgüsüzlüğü tüm gizli saklı dönen işlerin gün gibi ortaya çıkmasına sebep oldu. Kaldı ki uzun süredir bu ‘’ Influencer ‘’ olaylarında içimize sinmeyen şeyler vardı hepimizin.  Her gün biraz daha ilginçleşen, daha da korkutucu bir hal alan bu olaylar zincirinde esas ürkütücü olan konu; yurtdışına kaçabilme ihtimalleri. Çünkü eğer bu olay araştırılmaz ya da cezasız kalırsa zaten büyük yara almış adalet inancımız iyice yok olacak. 

En son sosyal medyada yayınladıklari 'özür' mektupları ise ayrı bir yazı konusu. Özellikle seçilmiş 'Devlet, millet, din, hata' kelimelerinin yanında adalet sistemine ince bir ayar vermeye çalışan üslupları olduğunu söylüyor bir çok gazeteci ve avukat. Umalım ki yanlış yorumlamış olalım. Ve bunca yokluğun içinde boğuşurken bizler, en adaletin işledigini görmek gelecek güzel günlere inancımızı arttıracak.