16'ncı yüzyılın ikinci yarısına ait Osmanlı resmi yazışmalarında 'Zaza' sözcüğü resmen geçer. Bu resmi yazışmalarda özel olarak 'Zaza sancağı', 'Zaza taifesi' ve 'Zaza aşireti' gibi tarih deyim ve terimlere rastlanır
Osmanlı idaresi, Zazaları, Irak, İran ve Doğu Anadolu üçgeninde kalmış Osmanlı taraftarı küçük alt kimliklerden biri olarak tanımlar. Osmanlı idaresine bağlı Zaza sancağının sınırlarını belirlemek zordur, ancak bu yerin Osmanlının ‘Kürdistan vilayeti’nde, Osmanlı-İran sınırında bir yerde olduğu anlaşılmaktadır. İmadiye (şimdi Kuzey Irak’ta) hâkimi Sultan Hüseyin’in İstanbul’a gönderdiği 1572 tarihli bir raporda, ‘Zaza taifesinin beylerinden Ömer ve Zeynel beylerin birbirlerine düşman olduklarından ve Uşnu sancağı (şimdi İran’daki Üşneviyye bölgesi) ile Lacan sancağını aralarında paylaşamadıklarından ve her birinin yurdu ve ocağının belli olduğundan’ söz edilir.
Buna göre Zaza sancağı, Van’ın doğusu ile Uşnu arasında bir yerde olduğu anlaşılır. Adı geçen belgede ‘Lacan sancağının Zeynel’in babası Yusuf beye verildiği ama Yusuf beyin akrabaları tarafından öldürüldüğü; Ömer beyin Uşnu’yu; Zeynel beyin de Lacan’ı zapt ettiğinden’ söz edilir. Bazı kişiler Zazaların arasına fitne sokmuşlar, Ömer beyin kardeşi Ebubekir Uşnu sancağına talip olmuştur. Osmanlı idaresi, Bağdat beyine gönderdiği bu emirde, İran’a karşı asker olarak kullandığı Zaza beylerinin kendi aralarında uzlaşmalarını emretmektedir.
ZAZA SANCAĞININ BEYİ
Osmanlı idaresi, Zazaları ‘taife’ olarak tanımlıyor ki, bu sözcük Osmanlı terminolojisinde ‘kabile-aşiret’ anlamına gelir. Nitekim bazı Osmanlı arşiv belgelerinde ‘Zaza aşireti’ olarak açıkça yazılmıştır. Demek ki, Zazaların göçebe oldukları ortaya çıkar. 1578 tarihli Osmanlı belgesine göre, Ömer Bey, Zaza sancağının beyidir; Osmanlı sultanına ‘sadakat ve ubudiyyet gösteren yarar ve emektar bir ocak-eri’dir. Bu ifadeye göre bu Zaza beyi, Osmanlı-Safevi savaşlarında askerleriyle Osmanlı tarafında savaşmıştır. Bununla beraber, Zazalar Osmanlı ve Safevi gibi iki büyük gücün çekişme sahasında kaldıklarından dolayı için zaman zaman taraf değiştirmişler veya Osmanlı sultanından bağımsız hareket etmeye çalışmışlardır. Nitekim 1583 yılında İstanbul’dan Gürcistan işlerine karıştığı gerekçesiyle Zaza beyi Ömer beyin öldürülmesine dair bir emir yayınlanmıştır.
TANZİMAT'TAN SONRA
Zazaların, Osmanlı ordusunda asker olarak istihdam edilmesi uygulamasına Tanzimat’tan sonra da devam edildiği belgelemektedir. 1855 tarihli bir Osmanlı belgesinde, Zaza Hüseyin Ağa’nın Yüzbaşı olarak Osmanlı ordusunda istihdam edildiği belgelenmektedir. Zaza Hüseyin Ağa, Remle, Nablus ve Gazze’yi koruyan süvari askerlerinin komutanıydı. Hüseyin Ağa, etrafına, Diyarbakırlı, Kilisli, Muşlu, Zirekli, Yemenli, Harputlu, Musullu, Kerküklü, Surlu ve Trablusşamlı paralı askerler topladı. Bu süvari bölüğünde, Beraze, Arap, Karaşu, Zaza, Hevari, Türkmen ve Kird aşiretlerine mensup askerleri de istihdam etti. Bütün bu askerlerin masrafları da Kudüs hazinesinden ödeniyordu. Demek ki, Osmanlı ordusunda Zaza kökenli askerler Tanzimat’tan sonra bile istihdam ediliyordu. Diyarbakır’daki asil ailelerin bazıları Zaza kökenliydi.
MUHTAR VE İMAMI VARDI
1708 tarihli bir Osmanlı belgesine göre, Zaza aşiretinin, Şıh Bızınlı aşireti ile davası olduğu da belgelenmektedir. Zaza aşiretine mensup kişilerin zaman zaman eşkıyalık yaptıklarına ve özellikle Koçgiri aşiretinin ıslahında (1861) olumsuz rol oynadıklarına dair bilgiler de vardır. Osmanlı idaresinin aşiretleri iskân etme siyaseti çerçevesinde Zaza aşiretine mensup bazı kişileri Divriği’nin Yağıbasan köyünde iskân ettiği anlaşılıyor. Nitekim 1845 tarihli bir nüfus sayımına göre, Yağıbasan köyündeki Zaza aşiretinin iki muhtarı ve bir imamı vardı.