16'ncı yüzyıl Osmanlı resmi yazışmalarında, özellikle Osmanlı Divanının kayıtlarında Etrak ve Etrakiyye sözcükleri resmen geçer.
Etrak sözcüğü, bilindiği gibi, Türk sözcüğünün çoğuludur ve Türkler anlamındadır. Etrakiyye ise Arapça bir sözcük olup Çorum, Zile, Tokat, Amasya, Samsun (Canik) ve Sivas bölgelerinde bulunan konargöçer bir aşiretin (cemaat) ismidir. Ayrıca, bu bölgelerdeki kimi köy ve mezraların sıfatı olarak da geçer. Acıöz-i Etrakiyye (Çorum’da bir köy ismi) veya Sarı Sülemiş-i Etrakiyye, Mecitözü’nde bir köy isminde olduğu gibi. Bu ismi taşıyan cemaat veya köyler üzerine derinlemesine bir araştırma yapılmamış görünüyor.
TÜRKLERE KAPATILDI
Osmanlı idaresinin Türklere olan tavır ve davranışı üzerine farklı yorumlar yapılagelmiştir. Fatih ile birlikte idare devşirmelerin eline geçtikten sonra, sarayın Türklere kapatıldığı kabul edilen bir görüştür. Kurucu unsur olan Türkler, devlet hizmetinde, zamanla geri plana itilmişlerdir. 10 Mart 1556 tarihli bir Osmanlı belgesine göre, Etrak’ten iki yüz erkek çocuk (oğlan) Acemi Oğlanı olarak saraya alınmak üzere torbaya alınmıştır (Mühimme 2, Hüküm: 323). Bunların otuzu, sarayın suyolu hizmetinde görevlendirilirken, bir kısmı da sarayın cephaneliğinde çırak olarak görevlendirilmişlerdir. Bu bilgiler bize Kanuni devrinde Türk çocuklarından saray için devşirme yapıldığını kanıtlıyor. Ancak bu çocukların Anadolu’nun hangi bölgesinden devşirildiği üzerine elimizde veri bulunmuyor. Büyük ihtimalle, bunlar, Tokat, Çorum, Amasya, Sivas ve Canik bölgelerinde devşirildiler. Zira Osmanlı idaresi, bu bölgedeki kimi köyleri ve aşiretleri açıkça Etrakiyye olarak nitelendirmiştir. Eğer bu böyle ise, bu çocukların Hristiyan olmadıklarını da belirtelim. Bu durum devşirme kanununa aykırı gibi görünse de, Osmanlı idaresi zaman zaman Hristiyan olmayanlardan da devşirme yapıyordu.
OLUMSUZ ANLAM KAZANDI
Etrak sözcüğü, 16'ncı yüzyılın sonlarına doğru, Osmanlı idarecilerinin nezdinde olumsuz bir anlam kazandı. Sultanlık aleyhine fesatlık yapan ve elindeki tüfeği Osmanlı menfaatleri için kullanmayan kişiler anlamına geldi. Nitekim bir Osmanlı belgesine göre, 1571’de Kıbrıs’ın fethinden sonra, Kıbrıs’ta Yeniçeri kadrolarında boşalan yerlere Etrak ve Tatların (Türkçe konuşmasını bilmeyen İranlı) atanmaması emredildi. 1573 tarihli bir belgeye göre de, Osmanlı idaresindeki Halep ve Şam’da Tat, Yerli Etrak ve Arap taifesinin Yeniçeri ocağına alınmaması emredildi. Yine 1577 yılında Çorum’daki Etrakin elinden tüfekleri alındı. 1578 tarihli bir belgeye göre de Etrakin, Bursa Yenişehiri’ne geldiği ve burada fesatlık yaptığı ifade edilir. İstanbul’dan Diyarbakır valisine gönderilen bir ferman da Rişvanlı cemaati ile Etrakin, II. Şah İsmail (1576-1577) taraftarı oldukları belirtiliyor ve bunlara dikkat edilmesi isteniyor. 1584 tarihli başka bir Osmanlı resmi belgesinde de Kazdağlarında bulunan Etrakin elinden tüfeklerin alınması emrediliyor. Tüm bu bilgiler, Osmanlı idaresinin, Osmanlı-Safevi mücadelesinde Anadolu’daki Etrakin (cemaat ve köyler), Safevi taraftarı olmasından şüphelendiğini ve bu nedenle de bunların ellerinden tüfeklerini alma çabası içine girdiğini gösteriyor. Osmanlı idaresinin bunlara karşı güvensizliği, sonraki süreçte de devam etmiştir. 1692 tarihli bir Osmanlı belgesinde, Rakka’ya iskân edilen Etrak ve Ekrad’ın (Kürdler) Batı Anadolu’ya geri gelmelerinin önlenmesi isteniyor.
ANADOLU’DA ETRAKİYYE KÖYLERİ
Şimdiye kadar yapılan modern araştırmalarda, Osmanlı resmi nüfus kayıtlarında Etrakiyye olarak belirtilen cemaatin konar-göçer olduğu ve Yörük’ten farklı olduğu belirtilmiştir. Kimi yazılarda bunların Türkmen oldukları belirtilmiştir. Bazı araştırmacılar da bunların Alevi olduklarını (Hubyar) ifade etmişlerdir. Öyle anlaşılıyor ki, bu cemaati ve köyleri tanımlama sorunu var. Zira bunların Alevi (Kızılbaş anlamında) olduklarına dair Osmanlı kayıtlarında herhangi bir bilgi bulunmuyor. Eğer bunlar Kızılbaş olsalardı, Osmanlı idaresi bunları bir şekilde fişleyecekti, nüfus kayıtlarına sürh-seran (Kızılbaş/Safevi taraftarı) olarak kırmızı mürekkeple yazacaktı. Hâlbuki elimizde Amasya ve Sivas bölgesindeki kimi köylerin Osmanlı idaresi tarafından Kızılbaş olarak fişlendiğine dair resmi belgeler varsa da, Etrakiyye cemaat ve köylerinin Kızılbaş olarak fişlendiğine dair elimizde şimdilik bir belge bulunmuyor. Bu bölgenin Osmanlı-Safevi ilişkilerinde, Safevi propagandasından hemen etkilenen tampon bir bölge olduğu unutulmamalıdır. Bu durumda Osmanlı idaresinin Etrakiyye cemaati olarak nitelediği bu kişiler kimlerdir? Bu sorunun cevabı yine Osmanlı belgelerinden bulunabiliyor. Hüseyinabad’da bulunanlar Etrakiyye-i Ulu Yörük olarak nitelendiriliyor. Yine bir belgede Sivasta’kiler Etrakiyye-i Yörükan-ı Büzürg (Ulu Yörük’ün Farsçası) ifade ediliyor. Bu durumda Osmanlı idaresinin Etrakiyye olarak tanımladığı bu cemaatin, Ulu Yörük cemaati olduğu ortaya çıkmaktadır. Aşiretler üzerine uzman olan merhum Prof. Faruk Sümer (1924-1995), Ulu Yörük’ün asli olarak Sivas, Amasya (özellikle Ladik’te) ve Tokat bölgelerinde yaşadığını, ancak buna bağlı bazı küçük oymakların, Ankara ve Kırşehir bölgelerinde mevcut olduğunu yazar. Bu cemaatin alt kollarından biri olan İnallı oymağının Amasya bölgesinde yaşadığını ve bunların Kuzey Suriye’deki İnallılarla bağlantısı olduğunu ileri sürer (Oğuzlar, s. 178, 231). Sivas Etrakı olarak nitelendirilen cemaat de büyük ihtimalle Ulu Yörük olduğu anlaşılıyor. Bunlar, on altıncı yüzyılda hem hayvancılık yapıyorlar hem de tarımla uğraşıyorlardı. Kısacası yarı göçer haldeydiler. Bunların Osmanlı hazinesine ödemekle mükellef oldukları vergiler (Etrakiyye rüsumu), tımarlı sipahi, aşiret beyi (sahib-i Etrak) ve kadılar arasında paylaşıldı. Etrak adlandırması muhtemelen ya Arapça konuşanlar (Araplar) ya da Farslar tarafından yapıldı. Osmanlılar da bu adlandırmayı aynen kabul etmiş görünüyorlar. Kuşkusuz bunlar inançsız (gebr) değillerdi. Osmanlı idaresi ile bu aşiret arasındaki ilişkilerin devrin koşullara göre değiştiği anlaşılıyor.
1530 tarihli Osmanlı nüfus sayımında, Sivas, Tokat, Amasya, Çorum ve Canik bölgelerinden 30'dan fazla yer ismi (köy ve mezraa adı olarak) Etrakiyye olarak geçer. Murat Sofu (Zile), Mürselcik (Emlak Divanı), Rahman, Sarı Sülemiş (Mecitözü), Ulamış (Turhal), Yağan Özü (Simre-i Taşan), Yassıkışla (Budaközü), Acı-öz (Karahisar-ı Demirli), Alaçomak (Budaközü), Ali Fakı (Hüseyinabad), Çalman (Simre-i Taşan) Çeltek (Karahisar-ı Demirli), Çomar Pınarı, Eşen, Emirli gibi köyler Osmanlı idaresince Etrakiyye olarak yazılmıştır. Zile’nin Aksaklar, Ali Hoca, Hacı Hasan, Kayaluca, Karaöyük, Kızılca, Osman Obası, Savcı, Sıraç (bu kelime bazen Saraç olarak okunmuştur. Bundan dolayı da Saraç Türkleri diye kavram üretilmiştir) köyleri Etrakiyye olarak belirtiliyor. Bu köylerin, Ulu Yörük cemaati tarafından kurulduğu anlaşılıyor. Zira Sivas, Amasya, Tokat bölgeleri, Kuzey Suriye’deki Türkmen aşiretleri için yayla vazifesi görüyordu. Zamanla bu aşiretler Kuzey Suriye’ye dönmediler ve bu bölgelerde köyler oluşturdular. Bunların tümünün başlangıçta Alevi olmadıkları, Safevi propagandasının tesirinde kalanların Alevi oldukları anlaşılıyor.