Bugün çok farklı bir gün. Bugün otizm farkındalık günü... "Farkında olacağız da ne olacak?" diyenler de yok değil... Bunu söyleyen arkadaşlara ilk sözüm; sizden bir şey çıkmayacak. Bir şeyiniz eksilmeyecek. Sadece ve sadece daha huzurlu bir şekilde yaşayacağız. Yani sonuçta siz de karlı çıkacaksınız... Otizmi fark edin, rahatsız etmeyin... Hepsi bu...
Otizmi yaşayanlar zaten kendi yolunu biliyor, bilmese de buluyor...
Madem bugün özel bir gün, alevli bir tartışmadan söz edeyim size. Gerçi çemberin dışında olanları fazla ilgilendirmeyen bir tartışma ama yine de aktarmak istiyorum.
Bugüne kadar otizmi mavi renk simgeliyordu. Çok büyük itiraz geldi. Hem de kendilerinin otistik olduğunu açıklayanlardan. Yani konunun baş aktörlerinden.
Diyorlar ki; "Mavi renk bize uymuyor. Keder ve üzüntü gibi duyguları temsil ediyor. Bu nedenle ateş, tutku ve kalbi sembolize eden kırmızı rengi istiyoruz."
Onun dışında erkeklerde daha fazla otizm görüldüğü imajı nedeniyle mavinin seçildiğini iddia ediyorlar...
Başka bir konu daha var. Diyorlar ki, "Biz otizimli değil otistikiz."
Yani kendilerine otistik denmesini uygun buluyorlar... Burda sevindirici olan, bu konuları kendilerinin dile getiriyor olabilmeleri.
Bugüne kadar hep onlar adına anneleri, babaları, yakınları konuşuyordu. Galiba bu iş biraz abartıldı. Hala çok sert bir direniş gösteren ebeveynler var. Onlar maviden ve otizmli yaklaşımından vaz geçmek istemiyorlar...
Ben bu sorunu bizzat yaşayanlardan yana tarafım. Onlar ne söylüyorsa, nasıl hissediyorlarsa öyle yaşamalılar. Bizim asıl önceliğimiz onlara sadece yardımcı olmak. Fikir üretenlerin fikrine de saygı duymak...
Öyle görünüyor ki, bu tartışma epey sürecek. Sürsün, hiç bir sakınca yok. Aman işin özünü kaçırmayalım, aman kaş yapalım derken göz çıkarmayalım.
Bize düşen, "Oğlum çatalla ye" diye uyardığımızda tabaktaki köfteyi eliyle alıp çatala takıp daha sonra yemeye devam eden pratik zekalı çocuklara yardımcı olmak...
Hepsi bu...