Anayasa, uluslararası sözleşmeler ve yasalarla güvence altına alındığı söylenen tüm hak ve hürriyetler, bir memurla ilk temas edilen noktaya kadardır!

Despot kralların memurlarını korumak için Ortaçağ’da gelişen, çağdışı olmasına karşın ülkemizde hala sürdürülmekte olan, Türk Ceza Kanunu’nun 265’inci maddesindeki “Görevi Yaptırmamak İçin Direnme” kamuoyunda bilinen eski adı ile “Memura Mukavemet” suçu ile, aynı anlayışın ürünü olan “memurların suçlarında amirlerinin yargıya soruşturma izni vermesi şartı”, 780 bin 540 kilometre kare büyüklüğündeki ülkemizi, memurun hoşuna gitmeyen söz söyleyen, emir ve komutlarını itiraz etmeden yerine getirmeyen, haksız muameleye karşı direnme çaylaklığına düşen vatandaşların özgürlüklerinin tutuklama ve sair adli tedbirlerle hemen kısıtlandığı adeta devasa bir açık hapishaneye dönüştürüyor. Bu da devletimizin en kritik görevini yerine getirdikleri ve huzur içinde yaşamamız için asayişi temin ettikleri halde, vatandaşlarla kendi içinden çıkan memurlar arasında tarifi imkânsız bir uçurum oluşmasına neden olmakta.

***
Kahir çoğunluğu yabancı ülke topraklarında güvenliğimiz için hain saldırılarda şehit olur, kimileri dağda, yolda kalanı kurtarır, zorda olanı, haksızlığa uğrayanı korur, kol kanat gererken, açıkça hatalı olsa bile emirlerini vatandaşın itiraz etmeden sadık bir köle gibi uyarak derhal yerine getirmesini bekleyen küçük bir memur (kamu görevlisi) kesimi ise bu cehennemin zebanileri gibi. Bunların arasında kraldan daha kralcı, despottan daha despot küçük bir kesim güvenlik görevlileri ve bekçilerin, vatandaş ile ilişkileri berbat bir halde. Öyle berbat ki makul memurlar çoğunlukta olmasa, görevleri sırasında vatandaşa zulmeden bu küçük kesim yüzünden memurlarımız ve güvenlik görevlilerimiz ülkemizin en korkulan kesimi haline gelecek.
Bunların beklentileri öyle ki memur ne derse yapılacak, itiraz edilmeyecek, haksız yere güç kullanırlarsa direnilmeyecek, coplarlarsa “Ah, niye vuruyorsun, vicdansız" denilmeyecek ve hatta silahlarını çekip vururlarsa şikâyetçi olunmayacak! Bunlar yüzünden, kanuna kurala uyan sıradan vatandaşlar, kendilerini öyle bir korku ortamında hissederler ki idari bir kararı kestirmeden tebliğ etmek için bile gelseler, kapılarında polisler belirdiğinde sevinmezler, tersine “Acaba neyi yanlış yaptım” diye endişelenirler. Nitekim bunu fırsat bilen dolandırıcılar da arka planda polis sirenleri ve telsiz sesleri duyulan ortamlar yaratarak, tok emredici seslerle, sözde soruşturma ve sair yalanlarla telefonda vatandaşın parasını pulunu çarparlar.  
Bunun nedeni kamu görevlilerini hukukun ve yargının özgür erişimi dışında tutan bu Ortaçağ anlayışıdır. Bu anlayışla getirilen kurallar, tepeden tırnağa tüm kamu görevlilerini hukuka üstün ve ayrıcalıklı bir zümre haline getiriyor. Başta cumhurbaşkanı ve atadığı bakanlar, anayasanın 105'inci ve 106'ncı maddeleri gereğince fiilen sorumsuz! Üst düzey kamu görevlileri, cumhurbaşkanı ve bakanlar izin vermezse; temyiz mahkemesi hakimleri, kendi kurumlarındaki mesai arkadaşları izin vermezse; diğer kamu görevlileri ise idari amirleri izin vermezse, ne soruşturulabilir ne de yargı önüne çıkarılabilir.

***
Tepeden tırnağa hukukun üstünde oldukları için kamu görevlilerinin kimileri internetimizi, kimileri elektriğimizi, kimileri iletişimimizi keser, kimileri paramızın değerini düşürür, kimileri yanan ormanlarımızın yerine otel yapılmasını engellemez, güvenlik görevlileri barışçıl gösteri yapan insanları hain düşmanlarmış gibi coplayıp derdest eder, kötü muamele ettiği vatandaşla didişen güvenlik görevlisi özür bile dilemezken, vatandaş karakola alınıp memura itaat etmemenin sonuçlarını iyice öğrenmesi için ertesi gün mesainin son saatine kadar karakolda tutulur, görevli savcının veya hakimin önüne çıkarılmaz.
Vatandaşın hak ve özgürlüklerini memurlara karşı da güçlendirmek, bunun için çağdışı memura mukavemet suçu ile memur suçlarında amirlerinin yargıya izin vermesi koşulunu kaldırmak şarttır. 

Eğer memurlar için yargının kötü uygulamalarına karşı bir koruma ihtiyacı gerçekten varsa, bu ihtiyaç hukuk içinde kalarak ve bu kesimin suçlarında uzmanlaşan bir mahkeme kurarak giderilmelidir. Böylece ülkemizde hukukun herkese karşı üstün, sıfatına bakılmaksızın herkesin kanun önünde eşit olması sağlanmalıdır.