Dilimizi yozlaştıran, çirkinleştiren, karartan sözcükleri kullanmaya daha özenir olduk. Gençler, kimi köşe yazarları, sanatla, yazınla uğraşanlar, radyo ve televizyon sunucuları, yabancı kaynaklı sözcükleri kullanmak için yarışır gibiler.
Radyo, televizyon... İki büyülü araç... Adını değiştiremediklerimizden... O adları karşılayacak geçerli, anlamlı sözcükler bulamadık da ondan mı?
Belki bir gün… Ardı arkası kesilmiyor ki bu “yon”la biten sözcüklerin: vizyon, misyon, revizyon, promosyon, kompozisyon, dezenformasyon, motivasyon, erozyon… Bunlar Fransızcanın kalıtları…
Akın akın İngilizceden elini kolunu sallayarak girenler... Sayısı azımsanamayacak denli bir yığın yabancı sözcük... Gelip uzaklardan dilimize demir atmışlar! Kendi sözcüklerimiz yetersiz mi kalıyor? Düşüncelerimizi anlatamıyor muyuz arı, duru Türkçemizle? Batılı sözcüklerle daha Avrupalı mı oluyoruz yoksa?

Son zamanlarda çok takıldığım, sıkıldığım bir sözcük “performans”! Ağustos ayında bazı gazetelerde yer alan haberi duymuşsunuzdur. İBB Şehir Tiyatroları’nda çalışan 20 oyuncu “performans düşüklüğü” gerekçe gösterilerek 1 Ağustos tarihinde işten çıkarılmıştı! Hem bu haber, hem de gerekçe gösterilen neden, kullanılan sözcük içimi karartmıştı…
Bu sözcük öyle bir sardı ki ortalığı, sormayın. Diline gelen, bilen bilmeyen “performans aşağı performans yukarı” dalgalandırıp duruyor ortalığı. İletişim araçlarında, basında, televizyonda, alışveriş yapılan yerlerde... Ev, işyeri, sokak görüşmelerinde bile bir kurtarıcı gibi kullanılıyor.
Her yanımız performansla doldu taştı! Tıkanmış kalmıştık, konuşma güçlüğü çekiyorduk sanki! Hızır gibi yetişiyor performans denen bu görkemli, alımlı, satımlı sözcük!
Boyalı basında yer alan ünlü sporcular, anlı şanlı sanatçılar kendileriyle yapılan söyleşilerde performansı dillerinden düşürmüyorlar. Hele bir televizyon kanalı var ki yarışma, eğlence izlencelerine katılan konuklar, sunucular performanssız tümce kurmadan konuşamıyorlar!
Şaka bir yana, neden bu denli batı ya da doğu kaynaklı sözcüklere düşkünüz? Kolaycılığı seviyoruz anlaşılan. Hazıra konmaya bayılıyoruz. Batı kaynaklı sözcükleri kullanınca daha alımlı, etkili olduğumuzu sanıyoruz. Neden bu tutku, bu bağlanış, bu sevgi?!

Türk Dil Kurumu Sözlüğü'nde performance’ın Fransızcadan geldiği yazılı. “Kişinin yapabileceği en iyi derece. Herhangi bir eseri, oyunu, işi vb.ni ortaya koyarken gösterilen başarı.” diye açıklanmış. Performans karşılığı olarak da “başarım” önerilmiş. Tümcenin gelişimine, akışına, durumuna göre bu sözcüğü ya da açılımını kullanmak onca zor mu geliyor sahi? Verim, gösteri, yapma, çalışma gibi sözcükleri de kullanma olanağı varken, performans özentisine saplanmayı içime sindiremiyorum.

Türkiye’de yaşanan siyasal, sosyal, kültürel, yazınsal, dilsel bağnazlığı, yozluğu, aymazlığı, tutuculuğu bugün görselerdi... Türkçe yazan, Türkçe düşünen, Türkçeye emek veren ve bu dünyadan göçen ozanlar, yazarlar, öykücüler, yazın ve dil emekçileri nasıl acınır, yerinir, üzülürlerdi kim bilir.
Kişinin düşüncesini özgürce aktarmasının, yaşananları, olup bitenleri doğru algılamasının tek aracı dildir. Ortak dilimiz Türkçeye sahip çıkmak, bilimsel akılla öneri ve eleştiri geliştirmek, yanlışı olanları uyarmak, hem kendimizin, hem basının, TV ve radyoların da görevidir diye düşünüyorum.
Sevgiye, dostluğa, özgürlüğe, erdeme, saygıya, çağdaşlığa denk düşen dil için, Türkçe için aydınlanmaya inanan, yazan, yapıtlar üreten, öğreten, öğrenen herkesin görev üstlenmesi, sorumluluk alması zorunlu.
Haydi o zaman arı, duru, öz Türkçeye…