Youtube benim en çok kullandığım sosyal medya platformlarının başında geliyor. Sadece müzik dinlemek ve yeni şarkılar keşfetmek için değil, farklı konularda insanların yorum ve reaksiyon videolarına göz atmak için de giriyorum Youtube’a…

Youtube’un bana göre şöyle bir özelliği var; sizi içine çekip şarkıdan şarkıya, konudan konuya sürükleyebiliyor. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan olmadık konularda bilgi sahibi olabiliyor veya onlarca yıl öncesine yolculuk yapabiliyorsunuz.

***

Geçtiğimiz gün tam da klasik diyebileceğim bir “Youtube macerası” yaşadım.

Yayınlanmasını sabırsızlıkla beklediğim bir filmle ilgili ilk yorumları dinlemek için Youtube’a girmiştim. Ama nasıl olduysa kendimi 6 Eylül 2019 tarihinde yayınlanan ve Türkiye’yi adeta sallayan Şanışer’in “Susamam” şarkısı ile ilgili reaksiyon videolarını izlerken buldum.

***

Reaksiyon TDK’daki tabiri ile tepki, yanıt anlamını taşıyan yabancı kökenli bir kelime. İngilizcesi “reaction”. “Reaction” videoları Youtuber’ların hemen her konuda ilk izlenimlerini ve tepkilerini içeriyor. Susamam şarkısına İngiliz’inden İtalyan’ına Koreli’sinden Amerikalı’sına kadar yabancıların verdiği ilk tepkileri izleyeme başladım.

Susamam şarkısını kısaca size hatırlayım: Rapçi Şanışer, 17 sanatçıyla birlikte hem Türkiye’nin hem de dünyanın kronikleşmiş sorunlarını ele aldıkları 14 dakikalık bir şarkı yapmıştı. Şarkıda çevre kirliliğinden bozulmuş adalet kavramına, kadına şiddetten hayvan hakkı ihlallerine kadar birçok önemli konuda mesajlar verilmişti.

Yabancıların bu olağanüstü şarkıya verdikleri tepkileri izlerken adeta bir sosyal deneyin içindeymişim gibi hissettim.

Öncelikle bu şarkıdaki birçok konu ve bu konularda yapılan eleştirilerin dünyanın dört bir yanındaki insanlar tarafından anlaşılabilmesi, aslında hepimizin aynı gemide aynı sorunlarla boğuştuğumuzun da bir kanıtı.

Yaklaşık 20’ye yakın reaksiyon videosunda dikkatimi çeken en önemli şeyse şu oldu: Tıpkı bizim gibi yabancılar da en büyük tepkiyi kadına şiddet ve hayvan hakları bölümlerine göstermişler.

Ağlayanlar, gözlerini kapatanlar, videoyu duraklatıp derin bir nefes alıp kendine gelmeye çalışanlar… Her çeşit tepkiye rastladım.

Nerede yaşarsak yaşayalım; vicdanımız “masum” canların incitilmesini kaldıramıyor. Bu demek değil ki diğer konulara herhangi bir tepki verilmiyor. Tabii ki çözüm bekleyen her sorun önemli ama bir kadın öldürüldüğünde, bir çocuk taciz edildiğinde, bir hayvan şiddete uğradığında kalbimizin derinliklerinde çatlaklar oluşuyor. Boğazımıza bir şeyler düğümleniyor.

Bu açıdan bakarsak, sanırım kadın, çocuk ve hayvan konusu duyarlılığını kaybetmemiş her insanın en kırmızı çizgisi…

***

 Son olarak videonun 1.5 yılda 50 milyonun üzerinde izleme aldığını da küçük bir bilgi olarak eklemek istiyorum. Bu video ile verilmek istenen mesajların bu kadar geniş kitlelere yayılması da beni ayrıca sevindirdi.

***

Toplantılardan sonuç çıkmıyor!

Yılan hikayesine dönen Hayvan Hakları Yasası düzenlemesi gündemdeki yerini koruyor. Biliyorsunuz geçtiğimiz ay Yasa Taslağı açıklanmıştı ve taslakta hayvan hakları savunucularının ısrarla talep ettikleri birçok maddenin olmayışı büyük tepki toplamıştı.

Geçen hafta TBMM’de Hayvan Hakları Kanun Teklifi'nde gelinen son aşamaya ilişkin AKP Grup Başkan Vekili Özlem Zengin başkanlığında bir toplantı gerçekleştirildi. Toplantıya, Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu Başkanı Mustafa Yel, Tarım Komisyonu Başkanı Yunus Kılıç, araştırma komisyonu üyesi ve aynı zamanda Ankara Milletvekili Zeynep Yıldız, komisyon üyesi ve İstanbul Milletvekili Serap Yahşi ile gönüllü ve STK'lar da katıldı.

8 saat süren toplantı sonrası STK ve gönüllüler yasanın eksiklikleri ve talepleri ile ilgili görüşlerini sosyal medya aracılığıyla bildirdi.

Hayvanların Yaşam Hakları Konfederasyonu - Haykonfed Facebook resmi adresi üzerinden yaptığı bilgilendirmede talepleri 27 başlıkta açıkladı. Taleplerden bazıları şöyle: Hayvanların yaşadıkları yerlerde korunması, belediyelerin hayvanlarla ilgili sorumluluklarının kanunda net çerçeve ile belirtilmesi, dev bakımevlerinin yasaklanması, kısırlaştırma için tarım müdürlüklerinin de devreye girmesi, evde hayvan sınırlaması getirileceğine sokağa terklere ve görevini yapmayan belediyelere bir çare bulunması, hayvana şiddetin TCK kapsamında 3 yıl ceza sınırından başlatılması…

Yaşam İçin Yasa İnisiyatifi de Türkiye’nin pek çok farklı şehrinden gelen 50’ye yakın hayvan hakları savunucusunun katılımıyla TBMM’de düzenlenen toplantıya ilişkin ayrıntıları paylaştı.

AKP’nin beklentilerin aksine yasa taslağını toplantıya katılanlarla paylaşmadığı bildirilerek, hazırlanan taslakta kürk üretiminin ve sirklerin yasaklanması, 6. maddenin korunması, sahipli-sahipsiz hayvan ayrımının kaldırılması gibi umut verici maddeler olduğu; ancak hayvanat bahçeleri, yunus parkları, cezalar, hayvan tanımı gibi konularda araştırma komisyonu raporunun çok gerisine düşüldüğü belirtildi.

Yaptırım yok

HAYTAP ise “Dağ Fare Doğurdu” sözleriyle, yasanın talepleri karşılamaktan ne kadar uzak olduğunu ve bu haliyle hiçbir sorunun çözümlenemeyeceğini daha önce bildirmişti. HAYTAP Başkanı Ahmet Kemal Şenpolat da geçen ayki yasa taslağı açıklamasının ardından şunları söylemişti: “Bu yasa değişikliği teklifi üzerinde HAYTAP olarak 2004 yılından beri uğraşıyoruz. Mevcut eleştirdiğimiz yasa zaten o tarihte çıkmıştı. O tarihten itibaren yasanın ilerleyen yıllarda hiçbir faydasının olmadığı için kağıt üzerinde kalacağını söylemiştik. Maalesef, geçen yıllar bizi haklı gösterdi. 15 yıllık süreç içinde gelinen son aşamada, AKP Milletvekili Özlem Zengin’in yapmış olduğu açıklamada gördük ki dağ fare doğuracak.

Bu çalışmanın sonrasında evet, yasalarda değişiklik yapılıyor ama bizim istemiş olduğumuz, kötü muamele eden kişilerin tutuklanması gibi ciddi bir yaptırım gelmiyor. Ceza mahkemelerinin üst sınırdan zaten ceza verme durumu pek olmuyor. En aşağı sınırdan veriliyor. 6 aylık hapis cezası zaten adli para cezasına dönüşecek. Kabahatler kanunundan çıkıyor, onu zaten istiyorduk. Düşünün, hayvana tecavüz ve eziyet eden kişiyi siz görmezden gelip toplum içine salıyorsunuz. Maalesef, ceza ile insanları eğitemiyoruz ama evcilleştiriyoruz. Bunu da kabul etmemiz lazım.”

***

Alkışlar itfaiyecilere

İtfaiye deyince akla ilk olarak yangınlar gelse de aslında alev savaşçıları bundan çok daha fazlasını yapıyor. Kazalara ve intihar vakalarına da yetişen itfaiyeciler zaman zaman zor durumdaki can dostların da kahramanı oluyor. Hafta içinde İzmir Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Dairesi Başkanlığı’nın can dostlarla ilgili çalışmaları kamuoyu ile paylaşıldı.

Ekipler, 2020 yılı içerisinde tam 4 bin 615 hayvan kurtarmış; dile kolay. Bu yılın ilk 2 ayında da başta kedi ve köpek olmak üzere 435 hayvanı kurtaran itfaiye, böylece son 14 ayda 5 bin hayvanın imdadına yetişmiş. O halde İzmir’in kahraman itfaiyecilerine bir kocaman alkış da bizden gelsin…

***

Kedi ve geyiğin inanılmaz dostluğu

ABD'nin Tennessee Eyaleti’nde bir barınaktan sahiplenilen Lulu adlı kedinin, yeni evine alışmaya çalışırken bir yaban geyiği ile kurduğu dostluğun hikayesi, hayvanların duygu dilini kullandıklarının da harika bir örneği.

Lulu, istifçi bir evden kurtarılıp barınağa alınan bir kedi… Burada şansı yaver gitmiş ve Lulu kısa sürede onu çok seven yeni ailesi tarafından sahiplenilmiş.

Tabii o ana kadar sevgi dolu bir yuvada yaşamamış olan Lulu, ilk etapta yeni ortamına alışmakta biraz zorlanmış. Utangaç, ürkek ve tedirginmiş.

thedodo.com’da yer alan haberde Lulu’nun sahibi Jennifer Burke, kedisinin bir insan tarafından sevilmeye alışmasının biraz zaman aldığını ancak artık sosyal bir kediye dönüştüğünü anlatmış. Bu alışma sürecinde Lulu’nun en büyük destekçisi ise bir yaban geyiği olmuş. Doğa ile iç içe, geniş arazisi olan bir evde yaşadıklarını söyleyen Burke şöyle anlatıyor:

Birbirlerini seviyorlar

“Lulu bize geldikten sonra yaklaşık olarak bir ay geçmişti. Bahçemizi sık sık bir geyiğin ziyaret ettiğini fark ettik. Bu bölgede aslında geyik görmeye alışkınız ama bu geyik bahçede uzun zaman geçiriyordu. Biz de ona kendi aramızda Dolly adını verdik. Dolly’nin ziyaretlerini hepimiz sevinçle karşılasak da onun bir numaralı hayranı Lulu’ydu. Dolly ne zaman bahçeye gelse Lulu da alt katta pencerenin önünde onun için yaptığımız kedi ağacının tepesinde oluyordu. Birbirlerini son derece ilginç buldukları ve aralarındaki sessiz iletişimden hoşlandıkları belliydi. Zamanla değişik bir arkadaşlık kurdular. İlk başlarda Dolly daha uzaktan Lulu’yu izlerken artık pencerenin yakınına geliyor; Lulu da Dolly’den hiç korkmuyor. Hatta bazen Dolly pencerenin öbür tarafındayken mışıl mışıl uyuyor. Evdeki diğer kedilerimiz geyikten korkuyor ama Lulu’nun onu sevdiğini görebiliyoruz. Dolly de bahçeye kesinlikle Lulu’yu görmeye geliyor. Artık bundan eminiz.”

Lulu, Dolly’nin arkadaşlığı sayesinde artık tedirgin ve korkak bir kedi olmaktan çıkmış. Dolly’nin sevgisi kedinin sosyalleşmesinde büyük bir etki yaratmış.