Zaman gelecektir ve geçmiştir bir yerde de.
İstasyonda gelecek treni beklemektir, az önce iskelede kaçırılmış vapurdur.
İzmir Saat Kulesi’ni gölgede bırakan güvercin sürüsünün havalanmasıdır ya da Niğde Saat Kulesi’ni, titizlikle çalıştıran ustanın ömründen bir dilimdir.
Aragon’un, şiirinde “Sana büyük bir sır söyleyeceğim Zaman sensin” dediği Elsa’dır.
Pablo Neruda’nın, “Uzaklık gibi yuttun her şeyi. Deniz gibi/ve zaman gibi. Sende her şey gömüldü gitti.” dizeleridir.
Zaman, sevdiğini uzaktan gördüğünde yüreğinin çarpmasıdır.
Güz bulutlarının gökyüzünde hızla kayıp geçip gitmeleri, sonrasında kalan maviliktir zaman.
Tüm bunların dışında el emeği, göz nuru işlere bizi götüren sarkaçtır.
Üzerimizdeki giysidir, cebimizdeki mendildir. Dolabımızda asılı gömleğimiz, hırkamız, pardesümüz, paltomuzdur.
Bir zamanların Sümerbank’ıdır zaman ya da adı sanayi tarihinde kalmış nice dokuma fabrikasının adı.
Ninelerimizin oymalı ceviz sandıklarıdır zaman, dışı çivit boyalı evlerin mangallarla ısınan odalarına uzanan anılardır, anımsananlardır.
Sanat çalışmalarını yıllardır İspanya’da sürdüren Şükrü Karakuş’un ‘kırkyama’larıdır. Göz nuru işlere sevgi ve saygısıdır. Sanata çevirerek izleyiciyle buluşturduğu yapıtlarıdır.
Anlatıyor Şükrü Karakuş:
“Çocukluğumdan bu yana giysiler çok ilgimi çekmiştir. Her birinin dokusu, rengi, deseni, yarattığı duygu farklıdır. O duygular beni derin hayallere götürmüştür.”
Dolaysıyla sadece ailesine ait sandıkların kapaklarını kaldırmaz; yüzlerine aşina olduğumuz sanat dünyasından pek çok kişiye ulaşır ve onlarını kokularını taşıyan, “artık kullanmadıkları” giyim kuşamlarından parçaları alır. Aldıktan sonra da teknik bilgisinin harmanında portrelerini yapar. Bunu da şöyle özetliyor:
“Zaman içinde insanlar ve giysileri arasında kimlikle ve sosyolojiyle ilgili göstergeler aramaya yöneldim. Projeye davet ettiğim insanların tamamı ilgiyle karşıladılar ve severek kabul ettiler. O kadar uygun elbiseler gönderdiler ki, çalışmalarım umduğumdan çok daha güzel sonuçlar verdi.”
Portrelerini çalıştığı kültür insanlarının Şükrü Karakuş’a gönderdikleri giysileri artık zamanın dışında kalmışlardır, kullanılmamaktadırlar.
Küratör İbrahim Karaoğlu da, Şükrü Karakuş’un, İzmir Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde açtığı ve 31 Mart’a değin sürecek “Kırkyama, Yüz Beden Sergisi” dolayısıyla şöyle bir değerlendirme yapıyor:
“Yaşam döngümüzün sosyalleşme sürecinde büründüğümüz roller, giysilerimiz, eşyalarımız, jest ve mimiklerimiz tanımlar kişiliğimizi. Yüzümüz ve giysilerimiz şekillendirir künyemizi.
Giysilerimizin rengi, dokusu, biçimi; ruh halimizi, tutumumuzu ve algılanma şeklimizi belirler.
(…) Bedenimizi bürüyen ikinci tenimiz gibidir giysilerimiz.
(…) Birbirini bütünler; yüzümüz, tenimiz, tinimiz ve giysilerimiz.”
Özel bir çalışma
Ressam Şükrü Karakuş, 30 yılı aşkın zamandır İspanya’da yaşıyor ve oradaki atölyesinde işlerini üretiyor. İzmir’de, Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde açtığı “Kırkyama, Yüz Beden” sergisini dolayısıyla İspanya’dan kotardı. Dünyaya ve yaşama çok değişik açılardan bakan sanatçılarla entelektüellerin kendilerine ait giysilerini edindi ve sanat dilinin olanakları çerçevesinde üzerlerine o kişilerin portre resimlerini yaptı. Kişilerin yüzleriyle giysilerinin farklı bir yorumlamaya dayalı sanat yapıtına dönüşmesiydi yaptığı.
Sergisine, “Kırkyama” adını vermesinin ise elbette özel bir nedeni var: Kırkyama, esas olarak, ekonomik nedenlerle küçük parça kumaşları bir araya getirip dikerek büyük parçalar olarak elde etmek, dolayısıyla yeniden kullanmak. Bu tekniğin sunduğu renge dayalı varsıl dil yapısı çalışmasının temelini oluşturmuş. Sonuçta da, hemen hepimizin bildiği; büyük annelerimizden, belki de annelerimizden kalma kırkyamaları sanat dili olarak yorumlayıp karşımıza portreler olarak çıkartmış.
Şükrü Karakuş’un, Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde açtığı “Kırkyama, Yüz Beden” sergisini gezdikten, yapıtları gördükten sonra anneannemi anımsadım.
Çocukluğumda, evinin ahşap verandasında uzun, sıcak yaz günleri uzun uzun öten kumru kuşlarının sesleri eşliğinde öğle uykularına yatırdığında beni üşümeyeyim diye üzerime kırkyama örtülerinden örterdi. Yıllar sonra Şükrü’nün sanatsal kırkyamaları anneannemin sıcaklığını ve çocukluğumun renk cümbüşünü taşıdı bana. İşte kırkyama, başlıbaşına bir zamandı ve ruhu sarıp sarmalıyordu.
Şükrü Karakuş’un, “Kırkyama, Yüz Beden” adını verdiği serginin proje koordinatörü Dilşad Atasoy, proje asistanı ise Ceren Atasoy. Sergiye destek veren kurum ise Ponart.
Şükrü Karakuş’un, “Kırkyama, Yüz Beden” sergisi, Ahmed Adnan Saygun’da açılan sergisi 31 Mart 2024 tarihine değin sürecek.