Cumartesi akşamı...
Narlıdere, Balçova,
Oradan Göztepe,
Üzerine Mithatpaşa.
Kabus saatleri yaşadı.
Başbakanımız efendimiz,
İzmir'i nasıl kızdırır,
İzmirli'yi nasıl fıtık eder,
Sokakları nasıl dar ederim
Düşüncesiyle gelmiş...
Otobandan itibaren kapalı,
Ara yollar tıkalı,
İnsanlar evlerine gitmek için,
Saatlerce işkence çektiler...
Neymiş efendim güvenlik.
Neymiş efendim gösteriş.
Neymiş efendim propaganda.
Üstelik de öğlen başlayan,
Araç çekme eziyetiyle...
Bir ramazan günü,
Böylesine sıcakta,
Böylesine sinir harbi,
Olsa olsa işkence olur...
İnsanların öfkesini,
Vatandaşın tepkisini,
Duymayanlar, görmeyenler,
Tam bir rezalet yaşattılar...
İktidar olmak bu ise,
İktidar olmak böyle ise,
Varsın İzmir'in Başbakan'ı,
Uzunca bir süre olmasın...
Dünyanın hiçbir medeni ülkesi,
Böylesine pespayelik,
Böylesine ucuz siyaset,
Böylesine vurdumduymazlık,
Görmemiştir, yaşamamıştır...
Bütün bunların yanına,
Bir de “benim gazetecim”
Tavrıyla uygulanan akreditasyon...
Başbakan'ın dizi dibinde,
Oturup sırıtmayı,
Marifet sayan gazeteciler.
Öyle görünüyor ki,
İzmir hepsini hak etmiş...
Çağdışılığı, ilkelliği,
Zorba siyaseti,
Normalleştiriyorlar.
Halkı sindirip, korkutup,
Evine hapsetmeye çalışıyorlar.
Ve bunu yaparken,
Devleti kullanıyorlar.
Elleri ceplerine gitmiyor.
İftarlar bile devletten.
Yani sizin, benim vergimden.
Ve kürsüden Başbakan uyarısı:
“Halkın içine girin...”
Aman diyeyim yapmayın,
Cumartesi girdiniz halkın içine,
Sonuç ortada...
Bu kadar rezaleti hak etmiyoruz...