Orta Doğu'da yaşanan her siyasal sıkıntı artık yeni dönemin normali. Ve bölgedeki birçok devletin yazgısı birbirine bağlı. Arap Baharı'ndan bu yana Orta Doğu'da yaşananlar, en az yarım yüzyıllık planların ürünü. Kimisi prova aşamasında, kimisi nihai eylem. Belki de bu yüzden bir kez daha Bir Tetikçi'nin İtirafları'na göz atmanın zamanı geldi

Bu çağda yaşamak gerçekten tuhaf bir şey! Mesafeler ne kadar kısalırsa kısalsın, erişim, ulaşım, akla hayale sığmayacak bilgi kaynakları akıllı telefonların bir dokunuş ötesinde de olsa manipüle edilmemiş, saf 'bilgi'den uzaklaştırılıyoruz. Şöyle de denebilir: Bilgi hemen yanı başımızda. Lakin bizim 'dikkat duygumuz', muhakeme gücümüz ve bilgiyi ölçüp biçecek, ondan somut sonuçlar çıkaracak yeteneğimiz adeta köreliyor.

Her türden siyasal-toplumsal arsızlık, yolsuzluk, rüşvet, adam kayırma, soygun, korku ve tehdit iklimi... kısacası yozlaşmanın türlü halleri, parlak jelatin ambalajlarıyla dini-hamasi söylemlerle sunuluyor ve her seçim döneminde toplumun en az yarısına yutturuluyor. Hatta eski seçim kampanyasındaki Güneydoğu açılımı, aynı parti tarafından bir sonraki seçimde “Şehitler Ölmez, Vatan Bölünmez” sloganlarına, yeni bir seçimde ise tekrar barışa, kardeşliğe ve diyalog çağrılarına dönüşüyor, aynı kitleler aynı coşkuyla kendine verileni sorgusuz sualsiz alıyor. Giderek derinleşen umutsuzluk ve yoksullukla birlikte elbette.

Bu pragmatik manevralar üç-beş yerel kampanya danışmanının zekasıyla ve üç-beş günlük planlamalarla kotarılacak işler değil. Az gelişmiş ülkede bir ulusal seçime girilecek toplumun manipülasyonu onlarca yıl öncesinden hazırlanmış ve test edilmiş planlarla uygulamaya konuluyor. Mümkünse belli periyotlarla askeri darbelerle demokrasi geleneği ve bilincinin sekteye uğratılıyor, devlet yıllar boyunca çok ağır dış borçlar altına sokuluyor, tüm yer altı ve yer üstü kaynakları çok uluslu şirketlerin kullanımına veriliyor, büyük devlet ihalelerinin, yap-işlet-devret icatları aynı küresel sermaye ve yerli iş ortaklarınca üleşiliyor.

O bildiğimiz, gördüğümüz, yaşadığımızı sandığımız pek çok şey bir illüzyondan ibaret. Gerçeğin tamamen ya da kısmen dejenerasyonuyla farklı bir sonuca doğru yönlendiriliyoruz.

YAZGIMIZI YAŞAYARAK ÖĞRENECEĞİZ

2003'ten bu yana defalarca baskısı yapılan ve yıllar içinde beş kitaba ulaşan “Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları” serisinde anlatılan sayısız gerçek olay, bizim 75 yıllık siyasi tarihimizden alınmış gibi. Bir yanda umursamazlığımız, bir yanda etkisiz muhalefet, öte yanda her geçen gün biraz daha köşeye sıkışan iktidar. Artık ne kadar kendi seçim ve icraatlarının kabahati, ne kadarı küresel hesapların ve oyunların sonucudur, bunu zaman gösterecek. 

İşler o kadar çığrından çıktı ki, kayıtsız şartsız hükümete destek veren kesimler bile, çöküşün farkındalar.

“Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları” böyle dönemler için bir öngörü kılavuzu olarak okunabilir. Örnekler, ülkeler, kurban ve failler farklı olsa da planlar, hesaplar ve sonuçlar aynı çünkü.

ESKİ OYUNLAR, YENİ TAKTİK

Peki ekonomik tetikçi ne demektir, ne yapar ve neyi hedefler?.. Bunu kendisi uzun yıllar ekonomik tetikçi olarak çalışmış John Perkins'in ilk kitabına yazdığı giriş bölümünden öğrenelim: "Ekonomik Tetikçi (ET) dediğim kişiler, birçok ülkeyi trilyonlarca dolar dolandıran yüksek ücretli profesyonellerdir. Bu kişiler, Dünya Bankası, Birleşik Devletler, Uluslararası Kalkınma Ajansı ve diğer yabancı "yardım" kuruluşlarından büyük şirketlerin kasalarına ve gezegenimizin doğal kaynaklarını kontrol eden birkaç varlıklı ailenin ceplerine para aktarırlar. Kullandıkları araçlar arasında sahte finansal raporlar, hileli seçimler, rüşvet, zorbalık, seks ve cinayet vardır. Oynadıkları oyun imparatorluklar kadar eskidir ama günümüzün küreselleşme sürecinde yeni ve korkutucu bir boyuta ulaşmıştır. Nereden mi biliyorum? Ben de bir ET idim."

Bu seferlik biraz edebiyat, sanat, tarih ve felsefeden uzaklaşalım ve ülkemizin acı gerçeklerine dikkatimizi verelim. Son 20 yılda popüler dizi gibi izleyip aşinalık kazandığımız FETÖ oyunlarını, Baykal videolarını, Bahçeli'nin yüzsen derecelik dönüşü gibi yüzlerce tuhaf işleri aklımızda tutarak tabii ki.

Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları / John Perkins / April Yayıncılık

Whatsapp Image 2024 12 02 At 17.01.48

2

İnsanla yaşıt kadim  tutkumuz: Uçma Hayali

Uzunca yıllar uluslararası çok satanlar listesinde yer alma başarısını gösteren Tanrı Yanılgısı'nın yazarı Richard Dawkins, bu ünlü kitabında ateizm, deizm, Tanrının varlığı - yokluğu tartışmaları, dinin ve ahlakın kökeni, 'iyi' düşüncesi, dinin sakıncası var mı ve dinden kaçış gibi konularla ilgilenmişti. Dawkins yeni kitabında bu kez evrimin ışığında ve üstelik kendi uzmanlık alanındaki bir konuyu, insan türünün binlerce yıldır bazen düşlediği bazen ise deneyimlediği uçma sevdasını ele alıyor. Okurunu Leonardo'nun Ornithopter tasarımından Pegasus ve İkaros gibi mitolojik varlıklara doğru geçmişe doğru uzun bir uçuşa çıkaran Dawkins, kitabında melekler ve mirac olayı gibi dinsel kökenli meselelerden de söz ediyor.

Kitabında fiziksel bir eylem olarak uçma eyleminin dinamiğini basit bir dille anlatan İngiliz etolog, evrimsel biyolog ve yazar, uçmanın, her çağda, her durumda insan için mucizevi bir yetenek ve tutku olduğunun altını çiziyor.

Yerçekimi, uzay boşluğunda hareket, yüzey, ağırlık ve uçma ilişkisi, kuşların uçma hareketleri gibi konuları da irdeleyen Richard Dawkins, uçmak hayalimizin zirvesindeki meseleye, uzayda özgürce yol almanın mümkün olup olmadığı sorununa ilişkin şunları söylüyor: "Rüya devam ediyor. Bu rüya, biz enternette uçuşa geçmişken, hayal gücümüzü yükseltiyor... Bilim kurguda gördüğümüz gibi anti yerçekimi makinelerinin gerçek olup olmayacağını bilmiyorum. Bundan şüpheliyim..."

Bu eğlenceli kitabın tek eksik bulduğum yanı, bizim söylencemize yer vermemiş olması. Yani, Hezârfen Ahmed Çelebi'nin Seyahatnâme'sinde yer aldığı üzere, 1632 yılında lodoslu bir havada Galata Kulesi'nden kuş kanatlarından örnek alarak imal ettiği kanatsı araçlarıyla Avrupa yakasında bulunan Galata Kulesi'nden 3 bin 358 metre öteye uçarak Üsküdar Doğancılar Meydanı'na inmesi meselesine. Sayfaları renkli illüstrasyonlarla bezenmiş, Mustafa Küpüşoğlu'nun rahat çevirisi ve şık baskısıyla göz okşayan kitap bu Hezarfen öyküsü ile daha dikkat çekici olabilirdi.

Uçma Hayali / Richard Dawkins / Alfa Kitap

Whatsapp Image 2024 12 02 At 17.01.48 (3)

3.

İki hümanist yazarın buluşması

Fransız yazar ve sanat tarihçi Romain Rolland deyince, zaman zaman takılıp kaldığım, insanlığa dair inancımın son kırıntılarına da alıp götüren şu ünlü sözü geliyor: “Özgür düşünceli bir insan için hayvanların çektiği acı, insanların çektiği acıdan daha katlanılmazdır. Zira ikincisinde, hiç olmazsa, çekilen acı lanetlenir ve neden olan suçlu ilan edilir. Oysa her gün binlerce hayvan en ufak pişmanlık duymadan, hiç lüzumu yokken katledilir. Birisi bundan söz edecek olsa alay edilir. Ve bu affedilemez bir suçtur.”

1915 yılında Nobel edebiyat Ödülü'ne layık görülen bu önemli yazarı, bir başka devasa yazardan, en az öyküleri kadar keyifle okunan Avusturyalı Stefan Zweig'in kaleminden tanımak müthiş bir şey. Zweig, etkileyici biyografisinde, 20. yüzyılın en büyük hümanistlerinden Romain Rolland’ın hayatını hiç bilinmeyen yönleriyle ele alınıyor. Bilindiği gibi Stefan Zweig de hayatı boyunca hümanist ve barışçı çizgisinden asla taviz vermeyen Romain Rolland gibi bir savaş karşıtıydı. Malum büyük yazarın hayatını, karısıyla birlikte Brezilya'daki bir otel odasında son vermeye iten duygu, on milyonlarca cana mal olan İkinci Dünya Savaşı'nın sadece insanları değil insanlığa dair umutları da alıp götürmesiydi.

İki hümanist ruhu bir araya getiren kitap, barış, kardeşlik ve esenlikle var olan bir dünya umudunu diri tutanlar geçmişten gelen hoş bir seda gibi.

Romain Rolland / Stefan Zweig / İthaki Yayınları

Whatsapp Image 2024 12 02 At 17.01.48 (1)

4.

Gurbetçi kızın ‘Tatil Kitabı’

Mahir Ünsal Eriş, yaklaşık 12 yıl önce öykü derlemesi Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde... ile edebiyat dünyasına adımını atmıştı. Eriş, Zehra Türk'e ve devrimin güzel çocuklarına ithaf ettiği bu romanında ince bir hüzünle, yer yer gülümseten mizahı harmanlıyor ve 1980 yazında Almanya’dan 'memleket'ine dönen bir gurbetçi ailesinin küçük kızı Münevver’in yaz tatilini anlatıyor. Bize Münevver'in memleketini, "...bahçe içinde, kırık dökük ama temiz ve tertipli, kireç boyalı, duvarlarına kızartmayla tüp gaz kokusu sinmiş tek katlı bir evdi" diyerek tasvir eden Tatil Kitabı'nda olaylar; artık hatıraların unutulmaya yazgılı köşelerinde son demlerini yaşayan geçmişin geleneksel hayatları şefkatle barındıran sokak ve mahallelerinde geçiyor.

Tatil kitabı'nın baş kahramanı Minik Münevver, yabancı bir şehirde, yabancı ama canına katarcasına içten insanların arasında geçirdiği yaz tatilinde elinden düşürmediği “Tatil Kitabı”yla bize kendisi kadar sevimli ve içli bir öykü anlatıyor.

Tatil Kitabı / Mahir Ünsal Eriş / Doğan Kitap

Whatsapp Image 2024 12 02 At 17.01.48 (2)

5.

Doğru ve güzel

yazmanın ilkeleri

Türkiye'de İrade Terbiyesi ile geniş kitlelerce tanınan Fransız eğitimci ve pedagogun bu kitabı İsmet Tekerek'in çevirisiyle ilk kez Türkçeye kazandırıldı. Yalnızca yazar adayları, işinde tutarlı, düzgün metinler yazmak durumunda olan kişiler, öğretmen ve öğrenciler için değil yazmanın gerekli olduğu sanat dallarına ilgi duyanlar için de önemli bir kaynak. Özgür zihin, zihinsel özgürleşme ve dikkat, hayal gücü, düşüncenin düzenlenişine dair iki döngü, benzerlikler ve farklılıklar gibi yazma uğraşını ilgilendiren birçok farklı meseleyi örnekleriyle açıklıyor.

Yazma Sanatında Çıraklık / Jules Payot / Kapı Yayınları

Whatsapp Image 2024 12 02 At 17.01.48 (4)

6.

Yepyeni bir Rilke seçkisi

Alman şiirinin “yedidüvel gezgini” Rainer Maria Rilke, tüm bağlarından sıyrılıp Paris'e gitmiş ve heykeltıraş Rodin’in özel sekreterliğini yapmaya başlamıştı. İlk şiirleriyle arasını kesin çizgilerle ayıran Yeni Şiirler ile romanı Malte Laurids Brigge’nin Notları işte bu on iki yıllık Paris döneminin ürünüdür. Hayatı boyunca İsviçre, İtalya, İspanya, Kuzey Afrika, Mısır vb. pek çok yeri dolaşan şair, ilk dünya savaşı patlak verince Fransa’dan terk edip Almanya'ya, memleketi Münih’e döndü. Bu göçün ardından ömrünün son yıllarını geçireceği İsviçre’ye gitti ve son iki eseri Duino Ağıtları ile Orpheus'a Soneler’i tamamladı. 1926 yılında kanser yüzünden hayata veda eden şairin en güzel şiirlerinden yapıyan seçme, Almanca asıllarıyla birlikte basıldı.

“Sen yedi düvel zengini,

çağıl çağıl ak huzur içinde

madem kimse senin kadar

bilmez insan kederini” diye kendini tarif eden şairin seçkisini cem Yavuz yaptı ve Türkçeye kazandırdı.

Hiç Uğruna Bir Nefes / Rainer Maria Rilke / Everest Yayınları

Whatsapp Image 2024 12 02 At 17.01.47

7.

‘Mahya İblisi’ denen bela!

Hürer Ebeoğlu'nun İhsan Oktay Anar romanlarını hatırlatan havasıyla dikkat çeken romanının konusu şöyle: III. Osman’ın Kostantiniyye’sinde şehrin muhtelif yerlerine gerdiği korsan mahyalarla tanınan büyük bir bela vardır; şakşakçılardan kavuk sallayanlarına, zübüklerden taht peşinde koşanlarına... hepsinin uykusunu kaçıran bir Mahya İblisi'dir bu bela! Okur sayfalarda ilerlerken sayfada sayfaya nereden geldiği meçhul garip ve acayip inlemeler, cadı kahkahaları, cin kıkırdamaları ve hortlak feryatları işitirken doğal olarak gerçeklerle hülyalar da birbirine karışıyor. Hürer Ebeoğlu'ndan eğlenceli olduğu kadar kıvrak göz dolduran usta işi bir roman.

Mahya İblisi / Hürer Ebeoğlu / Bilgi Yayınevi

Whatsapp Image 2024 12 02 At 17.01.47 (1)