İskoçça kökenli slogan sözcüğü, başlangıçta bir kabilenin “savaş çığlığı” anlamını taşıyordu. CHP İstanbul 36. Olağan İl Kongresi'nde ortaya çıkan slogan patlaması bu kavramı çağrıştırdı bana: Canan Kaftancıoğlu başkanlığa adaylığını açıklarken “Atatürk’ün askerileri” yerine “/…/yoldaşları” dediği için, sanki orada “il” değil de “parti” kurultayı yapılıyordu. O denli etki yarattı kamuoyunda.
O akşam gece yarısından sonra kimi televizyonlar Kaftancıoğlu’nun kazandığını duyururken HalkTv olaya hiç değinmedi. Partinin dolaylı tepkisi olabilirdi bu. Ertesi gün de aynı kanalın “Haber kritik” izlencesinde İsmail Dükel ile Şaban Sevinç “Ben sapına kadar Atatürkçüyüm” dediler. Kuşkusuz bu da, kişisel bir çıkış olamazdı, Daha sonra “yoldaş”lı slogan karşısında, CHP’nin iki genel başkan yardımcısından biri lehte, öteki aleyhte konuştu. Daha sonra Kılıçdaroğlu durumu dengeler gibi oldu. Canan Kaftancıoğlu da, beklemediği tepkiler karşısında “Ben Atatürk’ün hem askeriyim, hem yoldaşıyım” deyiverdi.
Ama ok yaydan çıkmıştı bir kez. Örneğin Erdoğan hemen olayın üstüne atlayarak Canan Kaftancıoğlu’ya karşı hop oturdu hop kalktı; büyük olasılıkla yandaşları gelmiş geçmiş suç delili (!) yağmuruna tuttu kendisini; o da onları Tayyipçeye çevirerek, her zamanki bayramlık ağzını açtı; ceza üstüne ceza, tazminat üstüne tazminat davalarıyla tehditler savurdu. Sanki CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu değil de Kaftancıoğluydu!
Bu gelişmenin arkasından, Ümit Kocasakal “Mustafa Kemal’in Askeri” kimliğiyle CHP genel başkanlığına adaylığını açıkladı. Zamanlama, Kaftancıoğlu’ya karşı bir tepki gibiydi. Onu Muharrem İnce izledi.
Yılmaz Özdil, 18 ocak 2018 günlü Sözcü’deki köşesinde, “Ümit” başlığı altında CHP örgütünü tepeden tırnağa eleştirerek Kocasakal’a desteğini vurguladı. Bir gün sonra da Uğur Dündar…
Bursa il başkanlığına seçilen Hüseyin Akkuş ise, "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" sözü "faşizan yapıya çağrı"dır diyerek, "Mustafa Kemal'in yoldaşlarıyız" çıkışıyla geri dönülmesi güç bir tutum sergiledi.
Uğur Dündar, son Halk Arenası’nı sunuşunda yine Kocasakal’a desteğini vurgularken, öteki konuşmacılardan Tuncay Özkan ile Murat Ergün karşısında yalnız kaldı: Onlar, Atatürk devrimleri bağlamında “asker” ya da “yoldaş” demenin çelişmediğini, tersini savunmanın CHP’yi bölebileceğini anlattılar.
Bunun önü kesilmezse, CHP bir kez daha bölünmeyle karşı karşıyadır. 12 Eylül öncesi solcu gençler arasında ayrı görüşlerin değişik sloganlarla dile getirilmesi, silahlı çatışmalara varan bölünmelere yol açmıştı. Osmanlı İmparatorluğunun gerileme döneminden başlayarak, yayılımcı Bati dünyası ile içerideki sömürgen uzantılarının amacı hep bu olmuştur. Önce olduğu gibi şimdi de hedef, yalnızca bir parti değil, bütün bir Atatürk Cumhuriyeti’dir.
“Ne ezen, ne ezilen; insanca, hakça bir düzen”, “Toprak işleyenin, su kullananın”, “Bu düzen değişecek” gibi unutulmaz savsözler üretmek Bülent Ecevit’in işiydi. Çünkü o, önceden sergilediği kişiliği, düşünce ve etkinlikleriyle, toplumun ve Genel Başkanı İsmet İnönü’nün güvenini kazanmış, onun desteğiyle “ortanın solu” düşüncesini geliştirmiş ve yine onun ağzından kamuoyuna duyurulmasını sağlamıştı: Böylece ilk kez Türkiye sola açılıyordu!
Yükseliş dönemindeki Ecevit yalnızca bir partili değil, seçkin bir gazeteci, düşünür ve ozandı. 60’lı yıllarda İlhan Selçuk gibi, Çetin Altan gibi solun öncü aydınlarından biri olarak dillerde dolaşan bir halk kahramanıydı.
Bu donanımını siyasal etkinliklerine de yansıttı: 1961’de Kurucu Meclis’te Cumhuriyet Halk Partisi temsilciliği, parti genel sekreterliği, çalışma bakanlığı, devlet bakanlığı gibi görevlerde bulunurken özellikle çalışma yaşamına ve demokrasinin gelişmesine devrimsel katkılar sağladı…
Ecevit sloganlarının alt yapısında bu dönüştürücü etkinlikler vardır.