Şükran Kurdakul, 20. yüzyıl Türk edebiyatının unutulmaz ışıklarından biri olarak, hem edebiyatta hem de toplumsal mücadelede iz bırakmış bir isimdir. Şiir, öykü ve edebiyat tarihi üzerine sürdüdüğü kalem mesaisiyle, sözün toplumla olan bağını yeniden tanımlayan bir sanatçıydı. İzmir, onun şiirinde hem bir ilham kaynağı hem de bir direniş zemini oldu.
Karşıyaka Ortaokulu’nu bitiren Şükran Kurdakul, lise yıllarında toplumsal mücadeleyle tanıştı. Daha o yaşlarda çizdiği yolda ilerlemesi engellenmek istendi; siyasi faaliyetlerinden dolayı tutuklanıp okuldan uzaklaştırıldı. Ancak bu baskılar, onu yıldırmak yerine toplumsal adalete olan inancını perçinledi.
Bir İsyan İçinde
Yeşeren Kalem
Antalya’da 1927 yılında dünyaya gelen Kurdakul’un edebi ve toplumsal bilincinin tohumları, zor bir çocukluk ve toplumsal adaletsizliklere olan tanıklığıyla atıldı.
Kurdakul, ilk şiirlerini henüz 15 yaşında yazmaya başladı ve 16 yaşında “Tomurcuk” isimli ilk şiir kitabını yayımladı. Bunu, bir sonraki yıl “Zevklerin ve Hülyaların Şiirleri” izledi. Genç yaşta toplumsal duyarlılığını sanatına taşıyan Kurdakul, toplumcu gerçekçi edebiyatın en lirik seslerinden biri oldu. Onun şiirlerinde bireysel duyarlılık, toplumsal bilinçle bir bütün halinde yoğrulurdu. Ancak çalkantılı yıllar şiirinin önünde hep birer engel oldu. Lise yıllarında, “ceza kanununun 141. maddesine aykırılık” gerekçesiyle tutuklandı ve dört buçuk ay cezaevinde kaldı. Tahliyesinin ardından yolu İstanbul’a düştü; burada hem depo memurluğu gibi küçük işlerde çalışarak hayatını sürdürdü hem de yazın çabalarına devam etti. “Beyaz Yakalılar” isimli hikâye kitabı, bu dönemdeki deneyimlerinin yansımasıydı.
1951 yılında “Yeryüzü” dergisinde yayımlanan “Milli Kurtuluş Şarkısı” isimli şiiri nedeniyle yargılandı. 1953’te tekrar tutuklanarak iki yıl hapis cezasına çarptırıldı ve bu sürecin 68 gününü bir hücrede geçirdi. Ancak bu zor yıllar bile onun edebi direncini kıramadı; aksine, yazıları ve şiirleri toplumsal mücadelede bir çırak lamba işlevi gördü.
Nazım Hikmet’in İzleri
Şükran Kurdakul, şiirlerinde Nazım Hikmet’in etkisini taşıyan bir sanatçıydı. Nazım’ın anti-emperyalist duruşu, Kurdakul’un şiirlerinin temel düşüncesine ilham verdi.
Bu duyguyu şiirlerinde sıklıkla dillendirdi:
İzmir’in içinde Amerikan neferi
Nereye baksam
Cemseler mi, cipler mi, arabalar mı…
Bu mu benim Güzelyalı’m,
Bu mu benim Karşıyaka’m
Bre dostlar gönlünüzde sığar mı
İzmir’in içinde Amerikan neferi
Yiğit olan evinde durmaz gayrı
Nazım Hikmet’ten aldığı bu ilhamla Kurdakul, şiirlerinde hem toplumsal hem de bireysel çıkmazları, birleştirici bir üssüp ve coşkuyla dile getirdi.
Şükran Kurdakul sadece bir şair değil, aynı zamanda geçmişin farkında olan ve onu olumlu bir geleceğe taşıyan sessiz bir edebiyat tarihçisi gibiydi ve iyi bir öykücüydü.
“Beyaz Yakalılar”, bireysel deneyimlerini toplumsal eleştirilerle harmanlayan bir öykü kitabı olarak öne çıktı. “Çağdaş Türk Edebiyatı-Meşrutiyet Dönemi” gibi eserleri, edebiyat ve tarih severler için çok değerli kaynaklar arasında yerini aldı.
Şükran Kurdakul’un toplumsal adalet ve bağımsızlık özlemiyle yoğrulan şiirleri, bugün hala okuyucuların yüreğine dokunmaya devam ediyor. 77 yaşında prostat kanseri nedeniyle hayata veda eden Kurdakul, ardında toplumsal bilincin şiirle harmanlandığı bir miras bıraktı.
Şairin “Heybe” isimli şiiri, onun hayat yolculuğunu ve toplumsal duyarlılığını dile getiren nadide örneklerden biridir:
HEYBE
Doğumu Antalya'dan getirdim,
Yenikapı'nın bilmediğim bir evinden..
Binbaşım yeni gelmiş cepheden,
Anam en güzel yaşında.
Çocukluğu Topkapı'da getirdim,
Tarhana çorbası kokar.
Bir gecesini görsem yetimliğin aynasında
Anıları durdurmak gelir içimden.
İlk gençliği İzmir'den getirdim,
Özgürlük sözcüğü yetmez anlatmaya...
Nasıl sığmış avuçlarıma koca dünya,
Kitabın biri insan, biri ben.
Denizli'den getirdiğim
Mahpushane işi bir fotoğraf..
Kayar gider belleğimden,
Ne kadar yattım, ne zaman çıktım, ne zaman girdim?
Balıkesir'den yüz köyün adamını getirdim
Gözleri hüzün çiçekleridir
Kimi kuşkuyla bakar yüzüme,
Kimi kardeş bilir beni.
Kadıköy'den kimi getirdim bilirsiniz,
Yılların eskimeyen şiiri..
Yeni çağlara birlikte yürüdüğüm,
Bilmediğim çağlardan gelen.
KISA ÖYKÜLERDE İÇTENLİK
Kurdakul’un öyküleri, sade bir anlatım ve canlı bir dille yazılmıştır.
Onun yazılarında karmaşık olay örgüleri yer almaz. Aksine, sade ve etkileyici bir üslup hakimdir. Kurtuluş Savaşı’nın ruhu ve modern çağın çelişkileri, öykülerinin temel temaları arasında yer alır. Şükran Kurdakul, toplumsal gerçeklikleri edebiyatın yalın gücüyle birleştirerek, okurların zihninde derin izler bırakmış bir ustaydı. Şükran Kurdakul, her şiiri ve her sözcüğüyle, toplumun sesi olmuş; bireysel duyguları toplumsal bir bilince dönüştürmeyi başarmış bir edebiyat çınarı olarak hatırlanmayı hak ediyor.
Şükran Kurdakul şiir çizgisinde sık sık İzmir’in kurtuluş ruhunu bizlere anımsattı. Hasan Tahsin’i hatırlattığı aşağıdaki şiir buna iyi bir örnektir:
AĞIT DEĞİL
Gücünüz varsa sizin
Sözcüğü tutuklayın.
Öğrenci, kitap, türkçe
En güzel kavramı dilimin
Özgürlüğü tutuklayın.
Ben ki düşünüyorum
Var olduğumdan beri
Silahlar bana dönük
Savaşlar sizin için
Gücünüz varsa artık
Usumu tutuklayın.
Açtı kendini, bir bayrak gibi işte
Ölümün üzerinde Hasan Tahsin...
Bu silah başka silah
Bu ölüm başka ölüm
Gücünüz varsa sizin
Ölümü tutuklayın.
Yine İzmir’in tarihsel mirası şiir dünyasında yer aldı. Bu etkiyi şiirlerinde yansıttı.
Aşağıdaki şiiri de buna iyi bir örnek oluşturur:
BİZ MİYDİK
Dudakları gitmiş yontular gibi
Eski bir şairin esinlerinden kalan
Bergamalı çağrışımlar gelini.
Onlar mıydı omuzlarında şarap testileri
Biz miydik sarhoşluğun tadına bakan
Sıçrayıp geçenler kum saatlerini.
Onlar mıydı şaşarak yıldızlara
Ellerinde merakın fenerleri
Geceyi gündüzü kendilerine soran.
Biz miydik Homer'den en gencimize değin
Kilidine umut tohumları bırakan
Şakaklarındaki kelepçelerin.
İzmir ile birlikte Ege onun şiirlerinde değerli bir yer kapladı. Ege’nin her şeyinden ilham aldı. İzmir ve Ege’yi yaşamında hep özledi. Ege’nin rüzgarı şiirlerine yansıdı:
EGE DALGALARI
Denizdi, kıyılarında sürüklendiğimiz
Solmayan, eskimeyen, yalnızlığını sarhoşluğa vuran deniz.
Değişik uyumları içinde batı rüzgârlarının
Delikanlı dalgalarla dalga geçiyordu baktım.
Duyulmamış şarkıları soluğunda çıldıran
Ey tadı düşüncemde yeşeren kavram
Gençlik gibi yalnız düşlerle kelepçeli
Yaşamın arkasına düşmeyen özgür elleri
Coşkusunu çizdikçe bu rüzgârların
Görülmemiş boyutlarla bildik çıkardım.
Benimle gülerdi bu renk, bu çatı,
Sustuğum yerde evren bile durmayı arzulardı.
Vardık, sabırsız dönüşümler içinde sürekli
İmbat bile saçlarımıza değinemezdi belki.
Vardık...bakışla, düşünceyle, dalınçla
Geceyle sarmaş dolaş, şafaklarla kol kola.
Öyle bizdendi ki kıyı çizgisinden ötesi
Mavi içinde yiter, mavi içinde bulurduk kendimizi.
Şiirlerinde lirizm, yalınlık ve hayata duyarlılık öne çıktı.
DALGIÇ
Kendi denizlerimin dalgıcıyım ben
Bir alışkanlığı sürdürür gibiyim belki
Soluğum son aşamalarına geldi
Geçtim durdum bilincin dehlizlerinden.
Bahçeler mi yoktu, eski ve yeni
Şarkılar mı, anılara benzer
Gemiler mi yoktu, küsmüş yelkenleri
Gözümün önünde eriyip gittiler.
Bilirdim çizgen neresiydi, yol neresi
Dalardım mavilerin güneşle buluştuğu yerden
Hevesleri, coşkuları, sevinçleri
Ben yaratmışım gibi dökerdim içimden.
Ne varsa doğayla aradığım uyumda
Çiçeğe durmuş ağaçlar gibi iyimser...
Ve sesinin masalında sevdalı,
Bize özgü sözcükler getirdim koynumda.
Kendi denizlerimin dalgıcıyım beni
Bir alışkanlığı sürdürür gibiyim belki
Soluğum son aşamalarına geldi,
Gidiyorum içimdeki sesin peşinden.
Bu yazıyı sonlandırmadan önce kıymetli şairimiz Şükran Kurdakul’un sevdiğim bir şiirini daha paylaşmak istiyorum sizlerle. Bu şiir soframız bereketli olsun:
GÜLLE BÜYÜYECEK ADI
Denizin maviliği ulaşıyor sana;
O, en kendinden olana.
Geliştireceğiz daha; dünü karanlık olanı,
O, ölümle bir tutulanı,
Yenilmez, girişken bir güne.
Kurtulunması zor günlerden
Eriştiren uykumuzu/ izdüşümsüzlüğüne /
Bir düş gibi giren ozandan
Yeni bir günün hesap soruşunu
Benimseyecek, gülle büyüyecek adı.
Ölüm/ süren hayatı gül muştusuyla kazanacaktı
Der/ kenarında bir tarih yazmasının;
Kaç göçebenin ki defterinde yazılıdır azığı,
Karabinası, mor cepkeni ve abası
Unutulmayacak; anılacaktır adı alkışla!...
Yaşarken O’nu tanıma onuruna erişmiştim. İyi yürekli, zarif, hayatın acılarını yüreğinden süzmüş, bilge bir adamdı. İzmir’in O’nun hayatında hep özel bir yeri oldu. Kendisini İzmirli sayıyordu. Kafasının bir yerinde hep İzmir’de yaşamak vardı. Ama bunu gerçekleştirmeye hayatın ve kendisinin koşulları ve zamanı yetmedi. Edebiyatımızın, şiirin, mücadele duygusunun güzel yürekli ağabeyi olarak, eminim her zaman İzmir’de sevgiyle, saygıyla hatırlanacaktır. Ruhu şad olsun Kıymetli Şükran Kurdakul’un…