Biliyordu...
Gerginlik, toplumu bölerse,
Yandaşları bir arada durursa,
Kendisini ezilen, mazlum gösterirse,
Seçimde istediğini yapabilirdi.
***
“Esnaf aynı zamanda polistir” derken,
“Madenciliğin fıtratında var” derken,
“Elhamdülillah şeriatçıyız” derken,
“Ben ülkemi adeta pazarlamakla mükellefim” derken,
“Ananı al git buradan” derken,
“Gemi var gemicik var” derken,
“Ben çevrecilerin daniskasıyım” derken,
“Hazmettire hazmettire ilerlememiz gerekiyor” derken,
“Önemli olan boy değil soy” derken, derken,
“Alevi kültüründe bile böyle bir anlayış yok” derken,
“Kız mıdır kadın mıdır bilemem” derken, derken,
“Ben alevilerin başbakanı degilim” derken,
“Dindar değil de tinerci mi olsunlar” derken,
“Bir ucube, oraya koymuşlar garip bir şey dikmişler” derken,
“Çanak çömlek çıktı diye Marmaray ertelendi” derken,
Gayet samimi, gayet ciddiydi.
Siz ne sandınız?
***
Bütün bunları söyledikten sonra,
Toplumun kılcal damarlarının,
Kısa devre yapması bekleniyordu, oldu...
Eline bıçağı alan öldürüyor,
Kendini güçlü gören çalıp çırpıyor.
Aynen gücü gücü yetene...
Tam da isteği ortam.
Faşizmin tam da göbeği...
Yani,
Bu da işin fıtratında “aldatma” var aslında.
***
Sizi bilmem ama,
Bunca yıl geçtikten sonra,
Uluslararası literatüre bile girmesi gereken,
Ve benim de tek geçtiğim cümlesi vardı.
Ne yapsam, ne etsem,
Onu unutamam...
Bir toplantıda,
Dönüp dolaşıp aynen şöyle demişti:
“Şey et şey et şey yap şeyettir...”
***
Daha ne yapsın ki?
Toplumsal cinnetin anahtarı işte burda...
Şey etmeniz lazım ki, şey olsun...