İster meslekte ol, ister dışarıdan bak... Futbolun en keyifli kısımlarından biri de transfer dönemi. Sezon başı, sezon ortası hiç fark etmez. Sempati duyduğun takımı kimi alacak? Ya da en nefret ettiğin düşmanın... O geldi, bu gitti...
Bizim meslek için ise hem heyecan, hem de ayrı bir dert. Takımların alacağı oyuncuyu bulup doğru bir şekilde haber yapmak. İstihbaratlar havada uçuyor. Kulüplerden edindiğin bilgilerin kimisi doğru, kimisi yanlış. Haberi atladın, atlamadın.
Geçmiş dönemde Vestel'in Manisaspor'a destek vermesiyle bir anda gündem değişmişti. Mustafa Denizli'nin teknik direktör olacağının açıklanması sonrasında gündem tavan yaptı. Denizli'nin Galatasaray'dan eski öğrencilerini teker teker Manisa'ya transfer etmeye başladık. O futbolcuyu getirir, bu oyuncuyu yanına alır... Biz de kendimizi tutamayıp işin dozunu kaçırınca ertesi gün telefon geldi: “Merhabalar ben Manisaspor yöneticisi şu kişi... Çok teşekkür ederiz. Her gün kulübümüze yıldız futbolcu transfer ediyorsunuz. Ancak lütfen dozunu kaçırmayın. Çünkü taraftarlarımız ertesi gün o oyuncu için kulübün önünde bekliyor.” Uzun bir sessizlik oldu spor servisinde. Sonrasında herkes daha dikkatli yazdı transfer döneminde.
Şimdiye bakıyorum alakası yok...
Kulüplerin maddi durumları öyle sıkıntılı ki... Biz getirsek oyuncuyu taraftar bile inanmaz... Uygulanan mali kriterler takımların belini büktü. Geçmiş dönemdeki hataların temizlenmesi zaman alıyor. Böyle olunca da ortada yapılan transferler hep kötü oluyor.
Futbol hayatının sonuna gelmiş isimler büyük kulüpler arasında mekik dokuyor. Bize yabancı yıldız diye iteledikleri Türkiye'den sonra Katar'a gidiyor. Avrupa'daki yerini anlayın futbolumuzun. Haftasonu ligler başlıyor.
Bir transfer döneminin sonuna daha geldik. Geldik ama yaprak kıpırdamadı. Yine biz ufak tefek de olsa basın olarak daha çok tranfser yaptık. En azından heyecan kattık. Darısı başka sezonlara...