Dokuz Eylül'de köşe yazmaya başlarken, "Bakalım her hafta ne bulacağız yazmak için" diye düşünmedim değil..

Ancak gündem hem öyle yoğun hem öyle hızlı değişiyor ki, insan hangisini yazacağını şaşırıyor.
Elbette gündemin zirvesinde Murat Sancak'ın Adana Demirspor'u sahadan çekmesi var..
Biz olayın "Emek hırsızı Mertens" kısmını başka dostlara bırakıp başkanlık boyutuna ilgi gösterelim..
Gerçi dün ortaya çıktı ki, pazar gecesi kanal kanal dolaşan Sancak aslında kulüp başkanı değil ve buna rağmen tek sözü ile takım sahadan çekiliyor.
Şahsen ben olayı tam olarak idrak edebilmiş değilim ama öğreniriz bugün yarın; dur bakalım.
Eskiden Türk futbolunda "Kulüpçü" başkanlar ve yönetim kurulları vardı. 
Şimdi de böyle başkanlar var ama artık "tüccar" başkanların sayısı o kadar arttı ki, inanın pazar günü yaşananlar gelecekte devede kulak kalacak..
Özellikle son bir yıldır okuduklarım, duyduklarım ve gördüklerim bunun en büyük göstergesi..
İşte size bir kaç örnek..
Zor günler geçiren köklü İzmir kulübü için iki iş insanı televizyona çıkmış konuşuyor: 
Biri diyor ki, "Arkadaşımı aradım al şu kulübü dedim. O da bana dedi ki, ya ben alamam sen al".. 
Bakar mısınız üsluba..
İşin garibi bu camianın "ileri gelenleri"nden bu duruma en küçük bir tepki yok!
Yıllar önce yine başka bir İzmir kulübünü almış tüccar, oyuncak gibi oynuyor. 
Üçbeş oyuncu çıkarmış ancak kaç gencin geleceği tükenmiş belli değil. 
Asırlık kulüp lig maçlarını antrenman sahasında yapıyor.
Ona poz, buna kapris, baksan kanaat önderi..
Bakın bu da ilginç; bir işadamı, başka bir işadamına haber gönderiyor, "Ya sana şu kulübü verelim. Hem bu kulübü alırsan yanında falanca kulübü de verdiririm!" 
Yani bir kulüp alana ikincisi bedava! 
Promosyonun kralı!
Alın size Kemal Sunal'ın "Şark Bülbülü" filmindeki  ağaların köy satışından bir sahne:
İki iş insanı bir kulüp için daha doğrusu takım için pazarlık yapıyor. 
Satıcı başkan kendine göre daha değerli iki futbolcu için fazla para isteyince iş yatıyor..
Yani futbolumuz, "Ağam bizimle eğleniyi" noktasına gelmiş durumda.
Aslına bakarsanız verdiğim örnekler devede kulak ve sadece etik yönüyle düşündürücü.
Düşünün bugün 3 ya da 2. Ligde futbolcularıyla bir kulübü orta halli bir daire fiyatına almak mümkün.
Artık akla hayale gelmeyen paraların döndüğü bu sektörde bir kulüpte bütün kararların tek kişi tarafından verilmesinin nelere yol açabileceğini düşünebiliyor musunuz?
Baktığımızda Türk futbolunda kalıtsal rahatsızlıkların tedavisi için en küçük bir adım atılmıyor.
Bunun yerine adına Fener-Galatasaray rekabeti denilen "Cambaza bak" oyunuyla toplum uyutulmaya devam ediyor.
Ama şaka değil ben gerçekten çok umutluyum.
Neden mi?
Çünkü artık dibi boylamamıza fazla birşey kalmadı.
Yakında ayaklarımızı vurup belki de çıkışa geçebiliriz.