Turizm ülkemizde her zaman ekonomik anlamda parlayan bir güneş, bir refaha götüren oluşum olarak görüldü. Yatırımcı yatırdığı paranın karşılığını katlayarak alacağı, yerel halk da küçük kazançlar için turizmi sorgulamadan alkışlama eğiliminde. Ancak bir de madalyonun diğer yüzü var.
Turizm hiç şüphesiz birçok yerel halk için ekonomik anlamda çok sayıda fayda sağıyor. Ama yaklaşık 50 sektörü destekleyen turizm, bu olumlu etkinin dışında birçok önemli çevresel hasara da yol açıyor. Bunun yanında negatif sosyal ve kültürel etkiye de sebep oluyor.
Artan bu negatif etkilerden dolayı, akademisyenler son dönemlerde turizmin sosyo-kültürel ve çevresel etkileri üzerine araştırma yapmaya başladılar. Sürdürülebilir kalkınma, turizmin çevre ve toplum üzerindeki etkilerini açıklamaya yönelik yapılan ve yapılmakta olan araştırmalar var. Yani üniversitelerimiz boş durmuyor.
Turizmin sürdürülebilir bir yapıya kavuşmasındaki en önemli noktalardan biri yerel halkın bu sistemden nasıl etkilendiğinin bilinmesidir. Bu anlamda turizmin sağlıklı olarak gelişmesi için, o bölgede yaşayan yerel halkın bu yapıya dâhil olması ve bu yapıdan memnun olması gerekiyor. Bir turizm destinasyonun yaşam ömrü ile yerel halkın bölgede gerçekleşen turizm faaliyetleri hakkındaki olumlu tutumları paralellik gösterir. Yerel halkın turizm faaliyetleri hakkındaki olumlu görüşü, o destinasyonun yaşam ömrünün uzamasını ve sağlıklı gelişmesini destekler. Yani ne kadar yerel memnuniyet, o kadar sağlıklı ve uzun vadeli turizm.
Kar yerine zarar
Turizmin bir toplum için sürdürülebilir kalması için, toplumun geniş katılımı gerekiyor tabi. Yani yerel halk içinde olmazsa turizm olmaz. Taşıma suyla da değirmen dönmez. Tamam, yerel halk içinde olacak, olacak da, siz önlemlerini almaz, ona göre davranmazsanız turizm kısa vadede yarar sağlar, ama uzun vadede onarılmayacak zarar getirir. Başka bir deyişle, uygun planlama, yerel değerler ve çevre ile bütünleşme olmadan turizme, ev sahibi topluma; sosyal, kültürel, çevresel ve ekonomik zararlar getirir.
İngiliz turizm araştırmacısı Prof. Brian Garrod’a göre; “Turizm doğa ve sosyokültürel çevre üzerinde önemli bir etkide bulunmazsa, uzun süreli ticari bir etkinlik olarak gerçekleşir.” Bu ne demek? Gözü kapalı turizm yapılmaz. Her işte olduğu gibi, turizmde de, ölçerek, tartarak, olası negatif ve pozitif etkileşimleri öngörerek hareket etmek gerekir, hatta zorunludur.
Negatif etkilerin dışında turizm, yeni iş olanakları yaratabilir, yörelerdeki yapıların yenilenmesine, sosyal yaşamın canlanmasına katkı sağlayabilir. Yerel halk, turizm kaynaklı yeni iş fırsatlarını fark ettiğinde turizm yatırımlarına sıcak bakar. Ancak diğer yandan da, yapılan araştırmalarda turistle birebir karşılaşacak halkın, turistlere yani misafirlere karşı dikkatli, hatta kuşkulu davrandığı gözlenmiş.
Ortaya çıkabilecek karmaşık problemler, turistler ve yerel halk arasındaki ilişkileri gerebilir. Diğer taraftan da turizmin büyümesi, destinasyonun kapasitesinin gelişmesi, yerel halkın yaşam kalitesinin artması ve olumlu davranış göstermesi ile direkt ilişkilidir. Bölgenin kapasitesi aşıldığında veya yerel halkın pastadan yeterince pay alamaması durumunda turizme karşı negatif tutumlar gelişebilir, turizmin gelişimi engellenir.
Over turizm
Son yıllarda turizm camiasında yeni bir sözcük türedi; “Over Tourism”. Yani haddinden fazla artmış turizm. O destinasyonun, yörenin kapasitesinin üstünde turist gelmesi ve yöre halkının bundan “illallah etmesi”. Yani yerel halkın; “kardeşim artık turist falan görmek istemiyoruz, dövizinizi de alın, başınıza çalın. Bizi bizimle bırakın. Biz döviz falan değil, huzur istiyoruz” demesi.
Peki biz ne diyoruz? Bakanlarımız da dahil olmak üzere, “Bu yıl daha çok turist gelecek, daha çok, daha çok, en çok!” Elin oğlu Fransa’da, İspanya’da, İtalya’da isyanlarda. Artık turist görmek istemiyoruz diye. Biz de tam tersi, en ucuzu biziz, bize daha çok (fakir) turist gelecek diyoruz. Bununla da öğünüyoruz. Ben bu yaşıma geldim, daha ucuz turizm ülkesi olmakla öğünen bir başka ülke görmedim. Ayıp, vallahi de ayıp, billahi de ayıp.
İşte bu yakınmaların, turist istememelerinin nedeni plansız gelişmiş turizm. Yani sürdürülebilirliği hesaba katılmamış, bir yerde bataklığa saplanıp kalmış. İleri gidemiyor. Geri gitmesi daha zor. Onca tesis, o kadar kurulu düzen. İki ucu şeyli değnek. Ancak bizde, Antalya dışında kitle turizmi ülkemize henüz damgasını vurmamışken, önlemlerimizi alıp, kitle turizminden uzaklaşmaya, yörelerin, yerel halkın sabrını taşırmamak gerekiyor.
Bir de tabi doğal ve kültürel çevreyi onarılamayacak hale getirmeden. Bu çok önemli, bunun için bilim adamları tüm dünyada kafa patlatıyor on yıllardır. Turizmin etkilerini ve yerel halkın turizme karşı tutumlarını inceleyen modeller geliştirmişler. Bunlardan en önemlisi Doxey’in Irridex modeli diye bir model.
Hoşnutluktan düşmanlığa
Doxey’in Irridex Modeli’ne göre yerel halkın turizme karşı tutumu, algılanan “hoşnutluk”, “kayıtsızlık”, “rahatsızlık” ve “düşmanlık” aşamalarından geçmektedir. Bu modele göre; turizm gelişiminin ilk safhasında, yerel halk, bölgeye yatırım yapılmasından ve yeni istihdam sahaları yaratılmasından dolayı “hoşnutluk” içerisindedir. Nispeten az sayıda turist gelmesi ve gelen bu turistlerin her zaman devam edeceğinin zannedilmesi, hoş karşılama ve hatta “dostluklar kurma” isteğine yol açar.
Yerel halk turizmin faydalarına ve sorunlarına alışınca, turistlerle daha ticari bir etkileşime girer. Turizmin kitleselleşmesi; toplumun kültürünü ve yapısını etkilemeye başlaması, yerel halkın turistleri “rahatsız edici” bulmalarına neden olur. En son aşamada ise, turizm gelişiminin sürdürülebilir olmamasından dolayı kitle turizminin istilasına uğrayan yerel halk, turistlere karşı aleni bir “düşmanlık” gösterecektir. Her ne kadar basite indirgenmiş olsa da, Doxey’nin geliştirdiği bu model gerçek hayattan somut örneklerle desteklenebilir durumdadır ve “sürdürülebilir turizm” gereğini ortaya koymaktadır.
Biri yer biri bakar
Turizmin bir bölgedeki ani gelişmesi oraya genellikle dışardan gelen yatırımcılarla olur. Bunlar genellikle otel işletmeleridir. Konaklama tesislerinin gelişmesi ile diğer yan kuruluşlar da devreye girmeye başlar. Yerel halkın duyduğu heyecan, onun bu pastadan alacağı pay ile ilgilidir.
Turizmin bir bölgeye gelmesi yerel halkı ilk önce ekonomik yönden ilgilendirir. Ahmet Amca oğluna açılacak otelde sigortalı iş bulmaya, taksici yeni müşteriler, restoran işletmecisi de artan müşteri sayısına, dolayısı ile ceplerine girecek ekstra paraya bakar. Yoksa uzun vadede bölgenin düşeceği kötü durum, birkaç hassas insan dışında kimse tarafından dikkate alınmaz. Maalesef ülkemizin gerçeği budur.
Turizmden en kötü etkilenen kesim ise, turizmle ilgisi olmayan sabit gelirli, maaş ile bir kurumda çalışanlardır. Turizmin onlara parasal bir katkısı olmamakla birlikte, tam tersi zararı, hem de çok büyük zararı dokunur. Bölgeye olan ilgi ve yeni açılan işletmeler nedeni ile hemen kiralar artar, kiralık ev bulmak sorun olmaya başlar, fiyatlar hızla yükselir.
Bana faydası olmayan...
Gıda fiyatlarından tutun, hizmet sektörüne kadar her şey turistik olmayan bir bölgeye göre fahiş bir şekilde artar. Bölgenin olanakları gelenleri doyurmamaya başlayınca, ürünler başka bölgelerden getirilmeye başlar. Bu da yine ekstra fiyat artışı demektir. Ancak sabit gelirli memurun bundan bir çıkarı yoktur.
Turizm bir toplumun dünya görüşünü, anlayışını ve başka ülke insanları hakkındaki görüşlerini etkileyen sosyal ve kültürel bir olaydır.Turistler gittikleri bölgedeki yerli halkın kültürünü, düşünüş ve davranışlarını, giyimlerini, hayat tarzlarını, kişisel ilişkilerini ve tüketim davranışlarını etkiler. Bu durum özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan, ekonomik açıdan düşük hayat standartlarına sahip ülkelerde daha belirgin olarak kendini gösterir. Bu da ayrıca olumsuz bir durumdur.
Bu söylediklerimizin tümü kitle turizminin olumsuz etkileridir. Bölgenin sosyokültürel yapısını ve doğal çevresini etkilemeyen diğer turizm türleri için bu olumsuzluklar söz konusu değildir.
Üniversiteler
Üniveristelerin kendi bölgelerinde bu araştırmayı yapmaları gerekir. Her yörenin şartları, özellikleri ve insan karakteri değişiktir. Bu nedenle o yerin özelinde akademik araştırmalar yapılmalı ve bunları yerel otoriteler ile turizm profesyonellerinin kullanımına sunulmalıdır.
Üniversitelerin yapacakları akademik bilimsel çalışmalar, turizmin o bölgede sürdürülebilir olmasına katkı sağlayacaktır. Öngörülen şartları yerine getirmek koşuluyla tabii. Yoksa “Saldım çayıra, mevlam kayıra” şeklinde başıboş bir turizm oluşumu, hiçbir zaman istenen sonucu vermez. Kural koyucunun bilimsel veriler ışığıda gelişmeleri yönlendirmesi ve kontrol altında tutması gerekir.
Bunun yanında bölgede yatırım yapan kuruluşlar, kişiler açacakları işletmenin her anlamda “sürdürülebilir” olmasına dikkat etmeleri, bunun koşullarını oluşturmak zorundadırlar. Aksi halde hem turizme hem bölgeye hem de kendilerine zarar verirler.