Çağdaş olana; iyiye, güzele, doğruya, düzgüne, değerliye yönelik özenmeler eğilimler, yaklaşımlar gönendirir beni.
Arapça, Farsça kullanım düşkünlerine, batı kaynaklı dil öykünmecilerine sıcak bakmadığımı söylemeliyim.
Aydınlanmacı anlayışın, çağdaşlığın, geleceğe umutla, güvenle yürümenin gereği, sorumluluğu değil mi dili sevmek, Türkçeye dayanmak?
Yazan, üreten, öğreten, öğrenen herkesin görevi olmalı arı-duru Türkçeyi yanlışsız kullanmak, yazmak, konuşmak…
O yüzden gazete haberlerinde, kimi köşe yazılarında, konuşmalarda, sanal ortamda, toplantılarda dilin yanlış kullanımına, söyleyişi bile zor olan yabancı sözcüklere sarılanları onaylamak olası mı?
Dil, insana kimlik kazandırır; onu anlamlı, erdemli kılar; donatır, seçkinleştirir, saygınlaştırır.
Türkçe'yle yaşadığımıza göre; dilimizi korumak, Türkçe sözcüklerimizi özenle kullanmak sorumluluktur diye düşünürüm.
Söylenişi güç olan, dilimizi zorlayan batı kaynaklı, özellikle Fransızca'dan aparılmış sözcükler canımı çok sıkar.
Sonu “syon”la bitiyorsa eyvah diyorum!
Bilineni yinelemek gibi olacak ama birkaç örneği paylaşmak isterim.
Örneğin Konsantrasyon sözcüğü.
Kimya terimi olarak derişme, ruhbilim terimi olarak dikkat toplaşımı diye karşılık bulmuş Türkçede.
Yine Fransızca'dan alıp yerleştirmişiz dilimize.
Yoğunlaşma, dikkat toplaşımı, yönlendirme desek olmaz mı?
Performans: Balıklama daldı, dilimize demir attı! Kimi televizyon kanallarının yılışık izlenceleri bu sözcükten geçilmez oldu! TDK “başarım” sözcüğünü önermiş. Verim, başarım… Tümcenin gelişimi, akışı içinde anlamı belirleyen Türkçe sözcükler bulmak o denli zor olmasa gerek.
Rekreasyon: Kekre bir tat… İnsanların boş zamanlarında, eğlence, spor amacı ile gönüllü olarak katıldıkları etkinlikleri içerir bu sözcük. Yerine göre düzenlemeyi, dinlenceyi de kullansak ne oluır?
Koordinasyon: Başbakanlığı döneminde Bülent Ecevit’in sıkça kullandığı sözcüktü eşgüdüm.
Bu sözcüğü kullananları yadırgıyor olsak da ne yazık ki karşımıza çıkıyor yine!
Dezenformasyon: Gerçeği saptırma, bilgi çarpıtma gibi karşılıkları varken, söylenişi zor olan bu sözcükte direnmek neden? Son zamanlarda sık kullanılan sözcüklerden bir de manipülasyon.
Harekete geçirme, yönlendirme, etkileme gibi karşılıkları bulunan bu sözcüğü dilimize katma çabalarını üzülerek izliyorum.
Moderatör’ü de sindiremiyorum.
Oluşumun, olayın örgüsü içinde yönlendiren, yöneten, ılımlayıcı, kolaylaştırıcı daha sevimli değil mi? Bu örnekleri çoğaltmak olası.
İlgi, ilişki, ilinti varken alaka yavan geliyor bana.
İlginç, ilgi çekici dururken, enteresan’ın eteğine yapışmanın ne gereği var?
Görüş, görünüm gibi güzel sözcükler dilimizi güzelleştirirken vizyon’a; özel görev, öz görev demek varken misyon’a; akım, eğilim gibi karşılıkları bulunan sözcükler bize gülerken trent’te direnmek sıkıntı veriyor içime!
Yazına, sanata ilgi duyanlar, gazetelerde yazanlar, aydınlanma tutkunları, çağdaş yaşama inananlar biraz daha dikkat!
Türkçesi varken, güzel dilimizin olanaklarını kullanmaktan ürkmeyelim, korkmayalım.
Türkçe seçenekleri sunanlara, kullananlara, yazanlara da saygı duyalım.
Genç arkadaşlar; eğitimci, gazeteci, yazar Yunus Bekir Yurdakul’un Top Yayınları’ndan çıkan “Dilimsel Şeyler”ini okudunuz mu? Dil yanlışlarına biçemince dokunuyor, yararlı bilgiler sunuyor Yurdakul. Elinizin altında bulunmalı. Peki Mehmet Genç’in “Kim Demiş Deyimler Zor Diye” (Tmolos Y. 2019) kitabını gördünüz mü? Deyimlerin söylencelerini, tarihi dayanaklarını öğrenmek isteyenlere eğlenceli bir yapıt. Bu kitabı da edinin derim.