Türkiye otomotiv pazarı, 2025 yılının ilk beş ayında sergilediği performansla dikkatleri üzerine çekti. Otomotiv Distribütörleri ve Mobilite Derneği (ODMD) tarafından açıklanan verilere göre, bu dönemde toplam 394.327 adet yeni otomobil satışı gerçekleştirildi. Bu rakam, Türkiye'yi adet bazında yapılan sıralamada Almanya, İngiltere ve İtalya gibi devlerin ardından Avrupa'nın en büyük 6. pazarı konumuna taşıdı. Hatta Türkiye, bu performansıyla İspanya ve Polonya gibi önemli Avrupa ülkelerini dahi geride bırakmayı başardı.
Bu "rekor satış" rakamları, ilk bakışta pazarın ne denli canlı ve dinamik olduğunu gösteriyor. Ancak, madalyonun diğer yüzüne bakıldığında, yani bu rakamlar 86 milyonluk nüfusa oranlandığında, ortaya çıkan tablo çok daha farklı ve karamsar bir gerçeği gözler önüne seriyor. Yüksek satış adetlerinin ardında, aslında halkın geniş kesimlerinin otomobile erişiminde yaşanan büyük zorluklar yatıyor. Bu durum, Türkiye'deki otomotiv pazarının, halkın refah seviyesinden ziyade, belirli bir kesimin alım gücü ve filo satışlarıyla şekillendiğini gösteriyor.
1000 kişiye 4,6 otomobil: İşte acı gerçek
EBS Danışmanlık tarafından hazırlanan ve Avrupa'daki 32 ülkeyi kapsayan "1000 Kişiye Düşen Yeni Otomobil Satışı" analizi, Türkiye'nin otomotiv pazarındaki bu çelişkili durumu net bir şekilde ortaya koyuyor. Analize göre, Türkiye, 1000 kişiye düşen sadece 4,60 yeni otomobil satışıyla, incelenen 32 ülke arasında sondan dördüncü, yani 29. sırada yer alıyor.
Bu oran, Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) ortalaması olan 9,1'in neredeyse yarısı kadar bir seviyede kaldığını gösteriyor. Sıralamanın zirvesinde, 1000 kişiye 33,69 yeni otomobil düşen Lüksemburg, 16,78 ile Belçika ve 13,79 ile Almanya gibi gelişmiş ekonomiler yer alırken, Türkiye'nin listenin son sıralarındaki Bulgaristan (2,80) ve Romanya (2,81) gibi ülkelerle benzer bir kategoride yer alması, otomobil sahipliğinin refah göstergesi olduğu gerçeğini bir kez daha kanıtlıyor. Bu tablo, Türkiye'de otomobilin hala temel bir ihtiyaç değil, önemli bir lüks tüketim ürünü olduğunu açıkça gösteriyor.
Otomobil neden lüks? Yüksek vergiler ve düşük alım gücü
Türkiye'de halkın geniş kesimlerinin yeni bir otomobile erişiminin önündeki en büyük engellerin başında, yüksek vergiler ve zorlu ekonomik koşullar geliyor.
-
Yüksek Vergiler: Türkiye, dünyada otomobillerden en yüksek vergileri alan ülkelerden biri. Bir otomobilin fiyatı üzerinde, Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) ve Katma Değer Vergisi (KDV) gibi kalemler, aracın fabrika çıkış fiyatını ikiye, hatta üçe katlayabiliyor. Bu durum, özellikle orta ve alt gelir grubundaki vatandaşlar için yeni bir otomobil almayı neredeyse imkansız hale getiriyor. Vergi yükünün bu denli ağır olması, otomobilin bir yatırım aracı olarak görülmesine ve ikinci el piyasasının da aşırı değerlenmesine neden oluyor.
-
Düşük Alım Gücü ve Kredi Sorunları: Yüksek enflasyon, düşen reel ücretler ve artan yaşam maliyetleri, vatandaşların otomobil gibi büyük bir harcama yapmasını zorlaştırıyor. Ayrıca, son dönemde artan faiz oranları ve bankaların taşıt kredilerindeki sıkılaşma politikaları da, otomobil alımını daha da güçleştiriyor. Yüksek peşinat oranları ve aylık taksitlerin maaşları aşması, birçok ailenin otomobil hayalini ertelemesine neden oluyor.
Bu ekonomik tablo, Türkiye'deki yüksek otomobil satışı rakamlarının genellikle filolar, şirketler ve nüfusun dar bir kesimi tarafından gerçekleştirildiğini gösteriyor. Kiralama şirketleri ve kurumsal firmaların toplu alımları, toplam satış adetlerini yukarı çekerken, bireysel kullanıcıların pazardaki payı ise sınırlı kalıyor.